Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2397.89
BIST 100
10208.65
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

01 May 2013

Gündemdeki Davalar

"HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" ilkesinin hayatın her alanında hakim olması gerekmektedir. İktidarların en önemli görevi de bu ilkenin hakim kılınmasını sağlamaktır. Zira eğer bir ülkede vatandaşlar arasında eşitlikten bahsedilecek ise bu eşitliği sağlayacak olan ilke "Hukukun Üstünlüğü İlkesidir". Bu ilkeyi kitaplar arasına hapseder söylemden hayata geçiremezsek, ideal bir yönetim şekline ulaşamayız. Bu da insanların mutsuzluğuna neden olur. Mutsuz olan insanlar da; bir ülke, bir cemaat, bir şirket için asıl sorunu teşkil ederler. Başlık ile şu ana kadar anlattıklarımın bağlantısının ne olduğunu merak etmiş olmalısınız.

Hukukun Üstünlüğünün kabul edildiği ve uygulandığı bir ülkede öncelikle neler olur/olmaza bakmak gerekir. Bu ilkenin uygulamasının kabul edildiği bir yerde konusu veya konunun öznesi olan kişinin kim olduğuna bakmadan hukuk istisnasız olarak uygulanır. Her vatandaş bilir ki tüm hakları güvence altındadır. Hakkını arayabileceği yollar açıktır ve hakları koruma altındadır. Herkese karşı kanunlar eşit olarak uygulanacaktır. İş müracaatında "mülakat" ile "liyakat" aranır. Kesinlikle "referanslar" yarışmaz. İmar üzerinden çeşitli oyunlar ile bir kişi zenginleştirilirken diğeri fakirleştirilmez. Bir kamu kurumuna giderken orada tanıdık aramaz, işinin yapılacağını bilir. Sürekli kanunlar değişmez. Her değişen kanunla veya düzenleme ile birileri haksız kazanç elde ederken birileri bunun mağduru olmaz. Böyle bir uygulama var ise yargıya olay taşındığında ilgililer gerekli cezayı alır. Bu örnekler çoğaltılabilir.

Bizde bu güne kadar ne olmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda yaşanan Ali Şükrü Bey ve Topal Osman cinayetleri, İstiklal Mahkemeleri, Kubilay Vakası, 60 darbesi, 93 yılında yaşanan cinayetler, Sivas, Başbağlar, Susurluk, 28 Şubat, adını hatırlayamadığımız kadar yolsuzluklar, darbe girişimleri vs. hadiselerinde hukukun üstünlüğü ilkesi ile hareket edilemediği için bugün Balyoz ve Ergenekon ile uğraşmak zorunda kalmaktayız. Ali Şükrü Bey cinayetinin üzeri örtülmeseydi Uğur Mumcu bugün yaşıyor olabilirdi. Topal Osman birilerinin maşası olarak cinayet işledikten sonra yakalanabilseydi Alparslan Aslan Danıştay'a saldırmaya cesaret edemezdi. Bu davalar Hukukun Üstünlüğü ilkesinin yerleşebilmesi için önemli. Zira 2001 ekonomik krizi, herkesin kabul ettiği üzere 28 Şubat sürecini planlayan ve hayata geçiren kişilerin bize ödettikleri faturadır. Toplum olarak 28 Şubatta parmakların işaret ettiği yöne değil de o parmakların sahiplerine bakabilseydik tüm bu faturaları ödemek zorunda kalmazdık.

Bu nedenle Ergenekon u2013 Balyoz davası salt bir darbe girişimi davası değildir. Bu davalar bu ülkenin vatandaşlarının eşitliğinin ortadan kaldırıldığı imtiyazlı sınıfların oluşmasının sağlandığı Hukukun Üstünlüğü ilkesinin darmadağın edildiği bir dönemin ve aktörlerinin yargılandığı davalardır. Bu davalar da sonuna kadar gidilmelidir. Mahkemenin sona yaklaştıkça bazı çevrelerin mahkeme üzerinde etki kurmaya çalışması mahkemeyi basma teşebbüsleri, 1960 yılında darbeden önce koparılan fırtınalara çok benzemektedir. Ne yazık ki 1960 yılında başlayan ve her sıkıştıklarında uyguladıkları yöntemler aynı olan bu güruh yeni yöntemler geliştirmeden parmaklarını aynı anda bir yöne doğrultarak önce ceplerimizi boşaltmakta, sonra bizi borçlandırmakta, sonra da köle psikolojisi ile bizleri çalış ve borcunu öde, kafanı kaldırma kaldırırsan olacaklardan sen sorumlusun noktasına getirip istediği her şeyi yapmaktadır.

Ancak bu defa olmadı, Cumhuriyet Mitingleri, Cumhuriyet Gazetesinin bombalanması ve halkın tahrik edilip ortamın karıştırılması sağlanmak istendi. Aynen 1960 da "yüzlerce öğrenci öldürülüp gömüldü" yalanı gibi. Danıştay Baskını esnasında orada olmayan Yüksek Hakimin (!) failin hiç söylemediği "Allahu Ekber diye bağırarak saldırdı" diye söylediği doğru olmayan demeci, ertesi gün çok satan gazetelerin manşetlerinde gördüğümüz "fail ülkücü ve dindar" ifadeleri. Ya o sanık yakalanamamış, silinen kamera kayıtları teknoloji sayesinde geri getirtilememiş olsaydı ne olacaktı? Hukuk Devleti olmak, Hukukun Üstünlüğünü oturtmak çok kolay değil. Bunu içselleştirmek ve her kurumun ve kişinin hafızasına nakşetmek gerekiyor. Bilmesi gerekiyor ki yapanın yaptığı yanına kalan bir memleketten Hukukun Üstünlüğü İlkesinin uygulandığı bir memleket var/olmalı.

Bu davalar bizlere bu yolu açmakta. Bu nedenle davaların tamamlanması ve de gerçeğin tüm çıplaklığı ile ortaya çıkması gerekmektedir. Hukukun Üstünlüğü ilkesinin gereği olarak ta yargılanan her kişinin tüm haklarının sonuna kadar korunması, bu kişilerin bir tanesinin bile mağdur edilmemesi, suçluların cezalandırılmasından bile daha önemlidir. Bu ilkenin çiğnenmesi demek ne kadar doğru karar verirseniz verin verdiğiniz kararın adilliğini sorgulatacaktır. Mahkemeler bu anlamda hepimiz adına hepimiz için geleceğimizi kurtarmak için geçmişimizi temizlemeye çalışmaktadırlar. Hukukun Üstünlüğü İlkesi bizzat bu ilkeyi çiğneyenler için uygulandığı takdirde bir anlam ifade edecektir.