Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

06 Ekim 2023

Haykırış.

Batı Afrika ülkesi Togo Dış işleri bakanı Robert Dussey in Birleşmiş milletler genel kurulunda Batıya haykırışı, son iki yüz yıllık batı ve dünya tarihine karşı bir manifesto oldu adeta.

Afrikalı bakan tüm dünyaya şöyle seslenmişti.

Küçümseyiciliğinizden bıktık, kibrinizden bıktık. Bıktık, bıktık ve bıktık'

'Siz kim oluyorsunuz da bizi bu şekilde hor görüyorsunuz? Siz kim oluyorsunuz da bizi bu şekilde aşağılıyorsunuz?

Aslında Batının geçmiş sömürge tarihine karşı yapılan ilk haykırış değil bu. Geçmişte de Senegalli Yazar ve Yönetmen Ousmane Sembene nin İngiliz kraliyet ailesinin kendisine vermek istediği ödülü yine benzeri haykırışlarla red etmesi özgürlük adına kaydedilmiş önemli bir anekdot olmuştu.

Batı Afrika Ülkesi Togo gibi Senegal’de Avrupa’nın, köle ticaretinde, yıllarca Afrika’nın çıkış kapısı olarak kullandığı bir liman oldu.

Afrika kıtasından insanlık dışı yöntemlerle toplanan köleler bu ülkede gemi hangarlarında istiflenerek Avrupa’ya götürülüyordu.

Avrupa’daki binlerce dönümlük kauçuk tarlalarında, köle olarak çalıştırılan ve fazla kauçuk toplayamadığı için elleri kesilen 5 yaşındaki çocukların, kesilen ellerinin önüne atıldığı babaların ülkesi Senegal ve Togo.

Ve kolsuz ve elsiz kalan çocuklarına bakarken, yaşadıkları duyguları ve gözyaşlarını, asla tarif edemiyeceğimiz, boyunlarındaki zincirlerle, gözyaşlarını silmek zorunda kalan kölelerin ülkesi.

Bilge kral Necaşi’ye akraba ülkenin insanları.

Ve Belki çoğumuz, isimlerini ilk defa duyduk Robert Dussey veya Ousmane Sembène.

Evet,

Ousmane Sembène, İngiltere kraliyet ailesi tarafından kendisine verilen ödülü almamıştı ve ‘Sizi Afrika’dan silene kadar savaşacağız’ ifadesiyle Batı ülkelerine meydan okuyarak, özgür olmak isteyen tüm Dünyanın duygularına tercüman olmuştu.

Kendisine verilen, Kraliyet Onur ödülü için düzenlenen törende, ön koltukta oturan kraliçenin gözlerinin içine bakarak, boyunlarındaki zincirlerle gözyaşlarını silmek zorunda kalan atalarının, haykırışını seslendirdi.

Zira, birkaç çuval fazla kauçuk toplayamayan beş yaşındaki çocukların, elleri kesilirken, çıkardığı çığlıkların yankısı halen tazeydi.

İngiliz kraliçesi ve Avrupa her zamanki gibi bir tiyatro izleyeceklerini sanıyorlardı.

Fakat, birazdan yaşanacaklar tiyatro değildi. Kirlettikleri tarih sahnesindeki kırmızı perde hafif aralanacak, Yaşanan gerçekler ve acılar o sahneden o tiyatroyu düzenleyenlerin yüzüne tokat gibi vurulacaktı.

Ve Ousmane Sembene kürsüden tarihi konuşmasını yapıyor.

Sayın baylar ve bayanlar.

Konuşmama İngiliz dilinde devam etmeyeceğim için hepinizden özür dilerim.

Sizin topraklarınızdayım ve sizin sahibi olduğunuz sistem içinde sizin tarafınızdan payelendiriliyorum.

Ancak asıl konuşmam Senegalce olacaktır.

İngilizler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler.

Gözümüzü açtığımızda ise; Bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.

İngilizlerin dinini, dilini öğrendik. Uzak dünyadan gelen yeni dil ve din bizi hep çalışmak zorunda kalan itaatkâr köleler yaptı. Özgürlük için her karşı geldiğimizde, bizi birbirimizle savaşmak için ikna ettiler ve silah verdiler.

Hem de sadece kendi kardeşleriyle savaşan, dünyayı İngiliz dilinden ve İncil’den ibaret sanan vahşi savaşçılar.

Hastalıklar yaydılar. Ne olduğunu bilmediğimiz içeceklerle bizleri hasta ve zayıf düşürdüler.

Atalarımızı zincirleyerek büyük şehirlerine köle olarak götürdüler.

O büyük binaları, caddeleri, tünelleri ve kiliseleri insan etinin üzerine inşa ettiler.

Her çeşit yiyeceklerin büyüdüğü topraklarımıza ilaçlar döktüler. Toprağın altındaki yanıcı siyah cehennem kanı için bizleri öldürdüler.

Büyük acılar ve ölümcül işkenceler ördüler.

Bugün gelenlerde aynı sistemle hala işgale devam etmekteler.

Yeni ilaçları, biyolojik silahları ve hastalıkları deneyen gönüllü doktorlarınızı istemiyoruz.

Emperyalist sisteminizde, geri dönüşüm ekonomisiyle aslında sömürü olan yiyecek yardımlarınızı kabul etmiyoruz.

Birbirimizi anlamamızı zorlaştıran, şarkılarımızı ve masallarımızı unutturan fakir dilinizi red ediyoruz.

Özgürlüğümüzü ilan ediyor, Afrikalı insanlar olarak doğduğumuzu ve Afrikalı ölmek için de bütün Avrupa’yı topraklarımızdan kovuyoruz.

Birbirimizi öldürelim diye bize öğrettiğiniz ırkçılığı,

Felsefe adına önümüze sürdüğünüz batının sığ kafalı laflarını,

Hukuk adına yaptığınız şövenistliklerinizi istemiyoruz.

Siz kabul etmeseniz de bir Afrikalı, en az dünyanın herhangi bir yerindeki bir batılı kadar onurludur.

HER İNSAN ONURLU DOĞAR. Ve HİÇ BİR İNSANIN BİR KRALİÇENİN VERECEĞİ ONURA İHTİYACI YOKTUR”