Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.70
Gram Altın
2439.76
BIST 100
10082.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


​Hayvani oyun

Her yüzyılda bir dünya sahnesi yeniden kuruluyor. Komedi, dram ve trajedinin iç içe geçerek oynandığı oyunlarda daha baştan, en başından hangi ülkenin/kültürün/medeniyetin gülmekten karnının patlayacağı, hangisinin acı çekeceği, acıya seyirci kalacağı ve hangisinin acının pençesinde delik deşik olup tanınmaz hale geleceği belli. Başını seyretmeden bile sonunu tahmin edebileceğimiz bir oyun bu. Birinci perdede kartlar dağıtılır, ikinci perdede oyun başlar ve son perdede kartları dağıtan bin bir hileyle bütün parsayı toplar.Birileri yener ve hayvani naralar atar, yenilenler altta kalır ve bin eziyetle ölür, seyirciler ise sadece seyreder; ya oyuna karıştırılmaz veya zaten kendisi karışmak istemez. Üstelik yenilenin hiçbir hakkının olmadığı, her türlü ezaya, cefaya, yıkıma, insanlık dışı muameleye tabi tutulduğu bir “hayvani oyundur” bu. Darwin’in evrim teorisinin tersine çevrilmiş haliyle dünyamız; kazanmanın hayvanlık statüsünün yükselmesi anlamına geldiği, kazananların daha da hayvanlaştığı, her elde insanın adım adım önce maymuna, sonra sırtlana, en nihayetinde yılana dönüştüğü ve hayvanlık kertesi yerçekimine yaklaştıkça daha da azgınlaştığı, en kötüsü, güçlü hayvan olarak zayıf olanları da hayvan olmaya zorladığı tuhaf bir oyun alanıdır.

Oyunun zaman kurgusu da dekorları gibi önceden ayarlanmış: Yüzyılın perdesi kapatılırken tuhaf, kulakları sağır edici sessizlik eşliğinde geçici bir karanlık vardır ve sonra değişen mekanlarla birlikte yeni yüzler, yeni oyunlarla sahne bir daha açılır. Dekor, ışık, kişiler, olaylar birbirinin türevi olarak o yüzyılı doldurup taşırıyor, yeniden, bir daha başlıyordur böylece her şey. Bundan iki yüzyıl önce, 1800’lerin başını düşünün. Bütün bir Avrupa, kendi üretimi makineleri, fabrikaları gibi harıl harıl çalışıyor. Kıtanın bir ucundan ötekine ışıklar döşeniyor. Felsefe, iktisat, ticaret, eğitim, siyaset hepsi kendi işini, olması gerektiği gibi yapıyor. Dünyanın geri kalanı ise silik bir süluet olarak ya kalın derisinin gerisinde uyuyor veya kibrinden bu hareketlenmeyi ıskalıyor. Tembelliğin, ataletin, ihmalin faturasını hayatın bir gün mutlaka göndereceğini bilmiyor. Birileri kan ter içinde çalışır, yeni bir dünya inşa etmenin gayretiyle bir saniye bile yerinde durmazken, ötekiler ya olduğuyla, elindekiyle yetinmenin veya elindekini yitirmemenin küçük hesaplarını yapıyor. Ve yüzyılın sonlarında Batı’nın bütün o üretimleri patlayarak dünyanın dörtbir tarafına zulüm, talan, yok etme üzere dağılıyor. Elektrik bile öteki dünyayı ışıtmak için değil, yakmak için gönderiliyor. O gün bugündür dünyanın keyfi kaçmış durumda. Çünkü 1900’lerin başı aynı zamanda Batı’nın ürettiklerinin karşılığını aldığı, dünyanın geriye kalanının tükettiklerinin faturasını ödeyeceği bir sürecin adı oluyor. Zaman yeniden tanımlanıyor, mekanlar yeniden paylaştırılıyor, bilginin oluşumu, tedavüle konuşu ve yaygınlaşması kendine yeni paradigmalar oluşturuyor. Öncesinde herbir kültür havzasının kendine yeten değerlerinin üzerine Batılı değerler abanıyor, onları kıpırdayamaz hale getiriyor. Onları ya geri çekilmeye veya büsbütün yok olmaya mahkum ediyor. Batı dünyası, biliminin bütün imkanlarını siyasetten savaş alanlarına doğrultarak dünyanın hakimi olmaya başlıyor. O süreçte, rahatını kaçıran arsızları, hırsızları, gaspçıları, zeka düşkünü fazlalıklarını içinden söküp atarak Amerika kıtasına gönderiyor ve bir sonraki yüzyılda yapacağı pis işleri yaptırabilmenin, ateşe maşayla yaklaşmanın etkin yöntemlerinin bir yolu olarak Amerika Birleşik Devletleri’ni kendi gölgesi olarak kurguluyor. Bir Cermen-Anglosakson-Norman ve Hispanik sentez olarak ABD insanlık tarihinin o güne kadarki en kirli karışımı kabilinden dünyanın kenarında palazlanıyor, öteki kıtalara uzak olmanın rahatlığıyla paranın, üretimin, değerin, soyut ve somut bakiyelerin mağmasına dönüşüyor. Dünya Savaşlarının her ikisine de sonradan müdahale ederek kendine bir pay çıkarıyor, dünyanın ağası ünvanını özellikle ikinci savaştan sonra pekiştiriyor. Amerika’nın yükselişi dünyanın düşüşü anlamına geliyor elbette. Hırsızlar, arsızlar en tepeye konduğunda eşyanın doğası gereği adalet en aşağıya düşer. Haydutların kurduğu sistemde iyi insanlar hapishaneye tıkılır. Delilerin, cahillerin ülkesinde dahiler ve bilgelere kelepçe vurulur. Ahlaksızlık sistematik hale geldiğinde ahlak geri çekilir, ayrıntıya, araca dönüşür. Hayvani yasalar egemen olduğunda beşeri yasalar yeryüzünü terk eder. Hukukun gücü kaybolduğunda gücün hukuku devreye girer.

Bugün dünyanın en büyük sorunu, son üç yüzyıldır yatan, kendi karanlıklarında devinen nesillerin borcunu ödemek zorunda kalan yeni dünya insanının mutlak çaresizliğidir. Geri kalmış veya bırakılmış Ortadoğu, Afrika ve Asya, Avrupa’nın bile değil, Amerika’nın zalim ellerine terk edilmiş durumda. İsrail’in Filistin’i işgalinde yaşanan manzaralarla kez daha gördük ki bizi hayvanlar, hayvani yasalar eşliğinde hayvana dönüştürmek istiyor. Bir haydutlar tahakküm alanı olarak dünya, tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar çaresiz. Birleşmiş Milletler örgütlenmesinden başlayarak küresel çaptaki bütün oluşumlar Avrupa-Amerika dışı memleketlerin dünyanın dışına sürülmesinin aracına dönüştürülmüş durumda. Hayvanların insafına terk edilmiş bu sahipsiz süreçten neredeyse tek bir çıkış yolu yok. Yirminci yüzyılın başında içindeki iyileri ayıklayıp ortasında entelektüel birikiminin can çekişen son kımıltısını da yok eden Batı için artık bundan sonra insanı ve insanlığı yeryüzünden tamamen çıkarıp atmaktır hedef. Yazıkki hümanizm ile başlayan insanı yeryüzünün efendisine dönüştürme hedefi transhümanizm üzerinden makinalaşmış insana, posthümanizm üzerinden de şeytanın sözcülüğünü üstlenmiş hayvan-insana dönüşmüştür.

Köpek havladığı zaman, havlayarak cevap vermiyoruz. Yılanın çatallı diline dilimizi çıkararak muamele etmiyoruz. Amerika-İsrail hayvanlığına da hayvanca cevap vermeyeceğiz. Onlar öldürdü diye biz öldürmeyeceğiz, onlar zulüm yaptı diye biz zulme bulaşmayacağız. Onların dilini kullanmak, onlar gibi olmaktır çünkü. Çünkü insan, hayvanla arasına, insanca bir dil kullanarak mesafe koydu. Bu vakitten sonra yapılacak tek şey, insanlığımızı kaybettiğimiz yere dönerek orada yeniden onu bulmaya çalışmaktır. Çalışmaktır ve bunu, sadece bunu yapacağız.