Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Haziran 2023

Her dem her yerde davet

Resulullah'ın (sav) 200 000 sahabesinden (Radiyallahu anhum) sadece 12 000’i Haremeyn’de medfun. % 6. Diğer % 90-96’sı sadece Allah’ın (cc) dinini daha geniş kitlelere ulaştırabilmek için davet ve tebliğe/hayır yarışına devam etmişler. Hâlbuki onlar: “Elhamdulillah Arap yarımadasını tüm cahiliye kirlerinden temizledik, İslam devletini kurduk, bundan sonrasını torunlarımız düşünsün diyebilirlerdi. Ama öyle demediler. Birçoğu ilerlemiş yaşlarına rağmen hizmet yarışına devam ettiler, kıtalar fethettiler.

Anadolu onlar zamanında fetholundu. Ebu Eyyub el Ensarî ve 4 sahabe daha İstanbul’da medfun, Diyarbakır da yalnız sur içinde 27 sahabe medfun. Bölgede medfun olan sahabe sayısı, 1140 küsur olarak ifade ediliyor. Ukkaşe bin Mihsan Gaziantep’te, Sa’d bin ebi Vakkas Adıyaman da medfun… Ya da fetihlere geldikleri esnada ki konaklama makamları var. Bu bölgelerde de doğal olarak medfun olan, ama mezarları bilinmeyen, kim bilir kaç sahabe vardır.

Allah’ın (cc) dini uğruna dünyanın dört bir yanına dağılan takriben 188 000 sahabeden mezarı belli olanlar birkaç bin bile değil. Ne gam… Onların Allah (cc) katındaki makamları ve müminlerin yüreğindeki tahtları belli… Buradaki mezar değil, makam bile krallık olsa hepsi geçici değil mi? Önemli olan ebedi âlemdeki makam ve ebedi saadet olan cennettir.

Onlar soğuk sıcak, yaz kış, uzak yakın demeyip deve, at, merkep sırtında, hatta yürüyerek, binlerce kilometre mesafeler katlettiler. Bu seyahatler, turistik gezi değildi, maişet derdi veya çıkar menfaat falan da değildi. Onların tek dertleri, Allah (cc) ın dinini daha geniş kitlelere iletmek… Daha çok insanın; cehalet, şirk ve küfürden kurtulmasına vesile olmaktı…

Bu hasbilik, ihlas, azim ve fedakârlık sebebiyledir ki, İslam kısa zamanda dünyanın dört bir yanına yayıldı. Kıtalar ötesine tevhit sancağı dikildi. Çinin en doğu uç noktasına bizzat sahabeler ulaşıp İslam’a davet ettiler. Hala o noktalarda inşa edilen sahabe camii vb. İslam mabetleri var. Onlar o imkânsızlıklar içerisinde bin bir zorlukla dünyanın her yanına İslam’ı taşıdılar. Bizler komşumuza akrabamıza, arkadaşımıza hatta bazen evimizin içerisinde bulunan kendi çocuğumuza İslam’ı anlatamıyoruz.

Yedi aydır, kaderi ilahinin sevkiyle hizmet kervanının bir neferi olarak Almanya’dayız. 1950’lerde Avrupa’ya işgücü göçüyle gitmiş, sonra oraya yerleşmiş bulunan üç buçuk milyon Türk, bir o kadar da değişik İslam ülkelerinden Müslümanlara ve özellikle onların genç nesillerine İslam’ı öğretmek, cami hizmetleri ve diğer İslami ve insani hizmetler için…

Yıllarca süren boşluktan sonra diyanet işleri ve diğer ilgili kuruluşlar, vakıf, cemaat, cemiyet, özel ve tüzel kişiliklerin bu girişimleri, elbette takdire şayandır. Zararın neresinden dönülse kardır hesabı… Kaldı ki şu an yapılmakta olanlara rağmen çok ciddi manada boşluklar var. Dolayısıyla eli, soluğu ve imkânı yeten Müslümanların bu konuya kafa yormaları gerekiyor.

Ancak şunu da itiraf edelim ki, nice görevli arkadaşlar, buradaki maaşlarına ek maaş verilmese, bu gurbet yolculuğuna çıkarlar mı? Zor… Tüm masraflar devlet tarafından karşılanıyor. Artı maaş veriliyor ki görevli kardeşlerimizden bir kısmı, buna katlanıyor. Gidiş gelişler, uçak vb. son teknoloji ürünü vasıtalarla… Sıcakta klima, soğukta kalorifer… İletişim, ulaşım, imkânlar, fırsatlar vs.

Eğer Sahabelerin çektikleri zorluk ve zahmetlerle iç içe olsaydık, kaçta kaçımız bu fedakârlığı yapardık. Tabi bu din sadece hocaların, müftülerin, vaazların dini değil. Her Müslüman, ölünceye kadar bildiklerinin hocası, bilmediklerinin talebesidir. Yani hem bildiklerini öğretmeye çalışırken, diğer taraftan bilmediklerini de öğrenmeye çalışmakla görevlidir. Bu görev ihtiyari ve tercihe bırakılmış da değil. Her mümin kelime-i şehadet getirmekle, ister istemez bu mukaddes yükü yüklenmiş olmaktadır…

Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız.” (Âli İmran 3/11O) Resûlullah (sav) şöyle buyurur: "Allah’a yemin ederim ki, senin sayende Allah’ın bir tek kişiye hidayet vermesi senin için, kırmızı develerin olmasından (bir rivayette de dünya ve içindeki her şeyden) daha hayırlıdır.” (Buhari 7/3468, Müslim 2406/34) “sizden kim bir kötülüğü görürse, eliyle düzeltsin. Eliyle yapamazsa, diliyle düzeltsin. Bunu da yapamazsa kalbîyle buğzetsin ki bu da imanın en zayıf derecesidir. (Müslim, Ebu Davud, Tirmizi.) "Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a kasem olsun, ya iyiliği emreder ve kötülükten de sakındırırsınız veya Allah'ın katından umumî bir belâ göndermesi yakındır. O zaman dua etseniz de duanız kabul edilmez. (Tirmizi)

Şimdi, kaçta kaçımız bu gerçeğin farkındayız. Sadece başka diyarlar değil, her birimiz bulunduğumuz yerlerde bu görevimizi yerine getiriyor muyuz? Kendi aile efradımız, en yakın akrabalarımız, komşu, arkadaş ve yakınlarımıza İslam’ı anlatmanın hakkını veriyor muyuz? İmanın gereği olan davet görevimizi nasıl ve ne kadar yerine getiriyoruz? İtiraf ediyoruz ki çok eksiğimiz var… Hele temsil konusu… Yani davranışlarımızla örnek olarak İslam’ı lisanı halimizle İslam’ı anlatmak… Subhaneke... Bihamdike... Esteğfiruke...