Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

05 Temmuz 2021

Hüsnüzanda bulunmak ya da susmak

Dünya dönüyor, alabildiğine ve olabildiğince dönüyor. Dünyayla beraber bütün harfler, kelimeler, cümleler dönüyor. Dönerken dilden dile, elden ele yer değiştiriyor bütün harf örgüleri. İnce işçilik ile süsleniyor kelimeler dilbaz bir ustanın elinde. Kelimeler süslü oldukları kadar da keskindir aslında. Bir ok, bir mızrak, kör bir kurşun gibi hedefi tam on ikiden vuruyor. Senin için anlamsız olan herhangi bir kavram basitlik sıfatından kurtulup en zehirli bir hançer oluveriyor birinin dilinden çıkıp ötekinin kulağına ulaşınca. Katilin belli olmuyor ve sen ölüyorsun zehirli bir kelimenin yalancılığında. Sonra kayıtlara bir faili meçhul daha ekleniyor. Ama sen öldükten sonra failinin malum olmasının da bir anlamı kalmıyor aslında.

Neresinden bakarsan bak, tam bir ömre bedel oluyor çoğu zaman kulaktan dolma ve aslı astarı olmayan sözcükler... Katilinin elinde ustaca işleNdikten sonra sorgusuzca ve hiçbir kırmızı ışığa yakalanmadan kulak denen yoldan geçerek zihnin son durağına varıyor dedikodu denen illet. Dikiş tutmaz bir yara açıyor ruhumuzda. Nihayetinde altını üstüne getiriyor dünyanın. Koca bir savaşın basit bir sebebi oluverir umarsız bir şekilde ortaya atılan bir dedikodu.

Maalesef dedikodu, çağımızın en büyük hastalıklarından biri oldu. En büyük baş ağrımız, en zayıf halimiz, en aciz duruşumuz... İki kişi bir araya gelmeye görelim, hemen başlıyoruz üçüncü kişiyi çekiştirmeye. Sonra da bütün günahı çaya yüklüyor ve çay içerken ne de güzel sohbet ettik deyip kalkıyoruz. Masada bıraktığımız günahlarımızın hesabını dikkate dahi almıyoruz. Biz o günahları dikkate almadığımızda onların zaman aşımına uğradığını zannediyoruz. Lakin masada unuttuğumuz o günahlar en büyük hesap gününde elbet karşımıza çıkacaktır. İşte o zaman işlediğimiz günaha mı yanalım, üçüncü kişiyle yüzleştirildiğimizde yüzüne bakacak yüzümüzün kalmayışına mı? Çık işin içinden çıkabiliyorsan! Neresinden tutarsan tut bir büyük pişmanlık. Dilimize hâkim olamayışımızın faturası adisyonumuza eklenip kasaya geldiğimizde yüzümüze vuruluyor.

Dedikodu denen bu illetin en büyük nedeni ise çok rahat bir şekilde suizanda bulunmamızdan başka bir şey değil maalesef. Ortaya atılan bir iddianın doğru olup olmadığını araştırmaya ihtiyaç dahi duymadan alakasız birkaç sebep bir araya getirilerek “Kesin yapmıştır.” veya “Kesinlikle öyledir.” diye yafta yapıştırılıyor ve işin sonucunun nereye varacağı ise hesap edilmiyor. Sonra da yakılan ateşte kaç masumun yandığının çetelesini tutarak “Vahlar, eyvahlar…” savurarak kendi masumiyetine sebepler arıyor insanoğlu.

Bir orman yandıktan sonra hangi pişmanlık söndürür bu ateşi, hangi gözyaşı yeniden bir orman meydana getirebilir ve hangi tövbe örter bu günahı, söyleyin... “Tövbe kalpte samimi bir pişmanlık duygusunu hissederek, samimi bir itirafta bulunmaktır. Tam nedametle, işlenen günahlardan uzaklaşıp bir daha asla yapmamaktır. Ayrıca hem Hakk’a hem halka karşı işlenen günahlardan da tövbe etmek gerekmektedir.”

Harfler kelimelere, kelimeler cümlelere ulaştığında elimizde elle tutulur bir sebebimiz kalmadığında bütün yaptıklarımızın sonuna bir nokta koyarak yeni bir paragrafa başlarcasına tövbe kapısının eşiğine suizannı bırakıp hüsnü zan libasını giyinerek o kapıdan içeri girelim. Bir öncekindeki hatalara düşmemek adına her doğan gün ile bize sunulan bu fırsatı nimet olarak kabul edelim.

“Ey inananlar! Zannın çoğundan sakının, zira zannın bir kısmı günahtır… Allah'tan sakının, şüphesiz Allah tövbeleri daima kabul edendir, acıyandır.” (Hucurat Suresi, 12. Ayet) Ayet bile açık bir şekilde bizleri uyarırken hangi aidiyete mensup olarak günah denizinde yüzmek için ısrar ediyoruz ki?

Günlük konuşmalarımızın büyük bir kısmını etrafımızda bulunan kişileri çekiştirmek oluştururken belki de susmak en doğru çözüm olacaktır. Hüsnü zanda bulunamıyorsak susmayı tercih etmek elimizde olsa gerek. Bir savaşa engel olamıyorsak en azından yeni bir savaşın sebebi olmayalım.