Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

22 Ekim 2015

İDİL'DE GÜN BATIMI -2

Tataristan'ın ve Avrupa'nın en büyük nehrinde gün batımını izlemek benim için bir doğa fotoğrafçısı olmanın ötesinde bir şey. Bu gün İdil'de gün batımıyla beraber İslam'ın daha doğrusu Müslüman Tatarların da tarihteki gün batımına şahit olmuştum.

Daha ilk günkü şiir şölenimizde Prof. Dr. Yavuz Akpınar hocamızın Osmanlı döneminde Tatarlar ile ilişkiler diye bir sunumu vardı ki orada Tatar bir profesör şu heyecanlı soruyu sormuştu. "Kazan Hanlığı 1552 yılında Rus işgaline uğradığında neden Osmanlı imdadımıza yetişmedi?" demişti. Aslında Yavuz Hocanın bu zata vereceği cevabı vardı. Ama misafir ağırlığını korumak adına cevap vermemişti. Çünkü daha Kazan Hanlığı ve öncesindeki Müslüman topluluklar 921 yılında İslam Halifesine bir mektup yazıp Müslüman olmak istediklerinde onlara İslamiyet'i gelip anlatacak heyet Bağdat'tan ancak bir yıl sonra 22 Mayıs 922'de geleceklerdi. Osmanlı ne şekilde nasıl yardıma gelecekti. Oraya topları ve tüfekleriyle varması en az altı ay sürecekti. Ama Ruslar, bunlar üzerinde öyle bir algı bırakmış.

Yine 1552 yılında Kazan Hanlığı düştüğünde yine bir Tatar ülkesi olan Kırım Hanlığı sevinçten dört köşe olmuştu. Bunun sebebi de Kuzey'de kendi ırklarından ve kendi dinlerinden kimseleri rakip görmek istememeleriydi.

İdil kenarına geri dönelim. İdil'in kıyısında kurulmuş metruk Bulgar şehrindeki müze, bize buraların bin yıllık tarihini tek tek, katman katman anlatıyor. Hele Bağdat ile Bulgar şehri arasında bir yıllık bir yürüyüşü anlatan haritayı hiç unutmam. O zamanlar daha Kazan şehri kurulmamıştı. 1005 tarihini ve Altınordu devletini beklemek lazım. Başta da zikrettiğim üzere 22 Mayıs 921 tarihinde Tatarlar, Bulgar şehrinden İslam Halifesine iletilmek üzere Bağdat'a bir elçiyle birlikte bir mektup gönderiyor. Mektupta Kuzey Asya'nın, Ural Dağlarının ve İdil nehri havzasının bütünüyle Müslümanlığı özümsediğini fakat buralarda İslamiyet'i doğru dürüst anlatacak din adamlarına ihtiyaçları olduğunu söyleyeceklerdir. Mektubu okuyan Halife hemen Kazan'a bir müftü onunla beraber hocalar, hocaların aileleri, onları koruyan askerlerle birlikte büyük bir kafile oluşturup yola koyulurlar. Bağdat'tan yola çıkan kervan Zağros Dağları, Azerbaycan diyarından geçerler. Hazar Denizinin üzerinden Kafkaslar İdil havzasını takiben Kazan'a ulaşmıştır. Kazan'a ulaştığında tarih 22 Mayıs 922'yi gösteriyordu. Orada büyük bir tören yapıldı ve İslamiyet dinine girmeyen diğer topluluklar da girdi. Çünkü onlar kervanın gelmeyeceğini, samimiyet konusunda Müslümanların zayıf olduklarını düşünüyorlardı.

Tarihu00ee Bulgar şehrinde Tatarların yaptığı ilk camiyi görün. Bu camii Cengiz Han'ın oğlu tarafından yıkılıyor. Ne hikmettir ki bize rehberlik yapan Tatar bir arkadaş epeyce dindar olmasına rağmen Cengiz Han'ın ataları olduğunu ballandıra ballandıra anlatmıştı. Ama benim sorduğum soruya cevap vermemişti. Sorum şuydu. Cengiz Han'ın büyük oğlu neden bu Ulu Cami'yi yıktı.

Ulu Cami'in yıkıntıları arkasında metruk Hristiyan kliseleri ve manastırları da var. Bunlar metruk olduğu gibi yıkık ve döküktürler de sebebi. 1552 yılında işgalden sonra Tatarları Hristiyan etmek için kurulan bu merkezler Ruslar tarafından tek tek terk edilmişti.

Buralardan kalkıp otobüslerle Bulgar şehrinin az ötesinde Hindistan'daki Tac Mahal Camisine benzer Ak Mescit camisinde öğlen ile ikindi namazlarımızı cem' ettik.

Bu sefer yola otobüslerle yolculuk başladı. Tataristan'da Kavak ağaçların hayranlığı bizim Marmara ve Karadeniz bölgesine benzer. Yol kenarında bizi küçük gölcükler karşıladı. Önceleri yağmur sonrası su birikintisi mi diye düşünecekken birden bizim İstanbul boğazını andıran bir denizle karşılaştım. Meğer İdil ırmağı burada Kama nehriyle birleşiyormuş. Bu birleşim üzerinde Tatarlar çok büyük bir köprü inşa etmişler. Yarısı viyadük yarısı da köprü olan bir yapının her iki tarafında da denizi affedersiniz ırmağı seyretmek bambaşka bir duygu. İdil'in Atilla'dan geldiğimizi söylemiştik. Ruslar da Ortodoks Hristiyan olan Bulgar tarihini yaşatmak için bu nehre Volga ismini vermiş. Kama da bıçak anlamında yani toprağı bir bıçak gibi kestiği için Tatarlar tarafından bu isim verilmiş. Çuvaşlar ise Kaman'a Çulpan ismini vermişler. Güneş'in batışını İdil ile Kama nehirlerinin birleştiği yerde seyretmek çok güzel. Buradan Tatar Müslümanlarının maku00fbs talihinin de gece karanlığı sonrası bir sabah aydınlığı ile muştulamasını diliyoruz.

Nehirleri aştığımızda rehberimiz acele etmemizi söylemişti. İkindi ile akşam arası vakit çok çabuk oluyormuş. Yani güneş erken batıyormuş. Rehberimiz bize geçen Ramazan ayında kendisinin 22 saat oruç tuttuğu söylediydi. Ama beş yıl önce de 6 saat oruç tuttuklarını söyleyince ibadetlerin coğrafyaya göre nasıl değiştiğini hayretle öğrenmiş oldum.

Gezi bitmiş, Kazan'a doğru ilerliyorduk. Bu şehri ve Bulgar şehrini taçlandıran bir su cenneti İdil'den tatlı hatıralarla geçtik. Şehrin çevresindeki diğer nehirler, göller, barajlar da hesaba katılırsa Kazan için suların labirentinde bir şehir denilebilir.

Tatarların 'İtil Suu' dediği Rusların Volga, nehri birçok noktada güzel kent manzarası sunuyordu.