Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

29 Ocak 2024

​"İnsanın madde olmayan kısmı"

Bugün şiir günü. Şairimiz Hasan Bozdaş. Baştan bir hususu söyleyelim: 90’larda doğan şairlerin gerçekten bir farkı var. Sesleri, biçimleri, duyuşları, bakışları farklı. Birbirine benzeyen de var, benzemeyen de. Hasan Bozdaş da onlardan biri.

İsmini uzun süredir duyduğum, takip ettiğim bir şairdi. Derken Hasan Bozdaş, kitabını imzalayıp gönderdi. Aslında böyle bir incelik karşısında insan bazen şaşıyor, nasıl bir karşılık vereceğini bilemiyor. Ancak unutulmaz bir hatıra olarak kayda geçiyor.

Şairler yaşarken de değerlidir. Evet, bizde şair üzerine konuşmak, yazmak, araştırma yapmak için eserinin tamamlanmış olması gerekir. Ne demek bu? Ölmesi gerekir şairin. Evet, yanlış duymadınız, şairin ölmesi bekleniyor. Nasıl bir sanat anlayışı, nasıl bir körlüktür?

Hasan Bozdaş hakkında yazmak için heyecanlıyım. Çünkü her bir şiiri beni heyecanlandırdı. Ne diyor, bu şiirde? Nasıl bir söz dizimi? Anlam nerede, nereden sesleniyor bu şair, diye uzun uzun düşündüm.

Şairin eseriyle hayatı arasında muhakkak bir bağ vardır ama eser başlı başına bir sanatsal gerçekliktir ve kurgusaldır. Bozdaş’ın şiirlerini anlamak, dilini çözmek ve mesajına muhatap olmak için onu biraz tanımaya çalıştım. Şairin sesi nereden geliyor ve durduğu yer neresidir? Şair bir metni doğrudan mı aktarıyor yoksa kendi buluşlarını yeni bir dil ve üslupla mı aktarıyor? Ne demek istiyorum, şunu demek istiyorum: Şair, kendi üslubunu, sesini bulmuş mu yoksa duyduğunu, okuduğunu, sevdiğini, etkilendiğini mi aktarıyor? Şairi şair yapan en ince nokta da burası değil mi? Kime benziyor? Birini mi taklit ediyor? Gelenek var mı? Yeni ve orijinal bir şeyler söylüyor mu? Burada durdum, Hasan Bozdaş’ı düşündüm. Daha doğrusu Bozdaş beni düşündürdü. Çünkü beni şaşırtan orijinallik ve başkalık ile karşıma çıktı. Dili kullanma biçimi farklı idi. Bu farklılık sadece dilde değil, aynı zamanda anlam katmanlarında da farklı idi. Peki, kim Hasan Bozdaş? Şiirlerini okumak yeterli mi? Gelin biraz mercek tutalım.

Hukukçu, akademisyen, Buzdokuz ekibinden. Şair. Aslında tek kelime şair demek yeter.

“bir gün dünyanın sonunda oturdum

aklım bir kuş kadar hafifti seni uçurdum

tahtadan bir at geldi

penceredeki henüz sevilmiş bir ağaçtan

kanser aklıma da yayıldı

kaçtım, cennetten de böyle kaçmıştım.” diyor Adil Bir Akşam’da.

Adı geçen eser ile ESKADER şiir ödülünü almış(2018). Şiir, yazı ve çevirileri Buzdokuz, Dergâh ve Hece dergilerinde yayımlanan Bozdaş’ın ikinci eseri şiir türünde İnsanın Madde Olmayan Kısmı ismiyle Dergâh Yayınlarından Nisan 2023’te çıktı. Eser, 105 sayfa ve üç bölümden oluşmaktadır. Dizi Editörü Ali Ayçil, Kitap Editörü Ayşenur Biçer. Kapak tasarımı dikkat çekici ve F-Graphi’ye ait. Üç bölümden oluşuyor: Çizgi, Tanrı’yla Buluşmalar, Logos. İlk bölümde beş şiir, ikinci bölümde beş, üçüncü bölümde beş şiir adı var ancak her bölümde yine alt başlıklarda şiir bunuyor.

Çizgi Hakkında Her Şey ile başlayan şiir kendi içinde altı farklı bölümden oluşuyor: “çizgi, zaman, doğu masallarından bir kadın(dizeler yan yana yazılarak farklı bir form oluşturulmuş), genetiğin kader olduğu, şiirin kendisi hakkında, ölüm ve ümmü gülsüm”

Çizgi ile anlatılmak istenenin ne olduğunu anlamak zor değil ama kolay da değil. İmgenin neyi işaret ettiğini bilmek, sözün gölgelerinden hakikatin kendisine ulaşmak için çabalamak gerekir. Çizgi çok şeyi ifade eder gibi: “ne anlama geldiğini bilen bir çizginin/itibarı ve ağrıları olur/kapattığı bir boşluk” Sanırım şu dizede çizgi biraz daha belirginleşir gibi: “zaman ve Allah hakkında çok düşündüm/boşluğa bakıp düşündüm./birinci çizgiyi ikincisine benzetmemesi/hayatın da ölümün de çizgisi olması/ölümü zamanda görmenin boşluğu

zamanı ölümde görmenin çizgisi.”

Her şairin bir poetikası vardır. Bozdaş’ın şiire bakışını yine onun dizelerinden çekip çıkarmak gerekir diye düşünüyorum: “şiir nasıl bir çizgi, büyü olmayan çizgi/ay’ı ayıran çizgi, suda taşmayan çizgi.” Çizgi imgesel olmaktan çıkar gibi yeni yeni anlamları karşılıyor: “ölüm yalın bir çizgi, hiç geride kalmıyor/ölmedikçe kalmıyor geride hiçbir çizgi“

Montaj başlıklı şiirde, bir varoluş hikâyesinin nasıl yazıldığını anlamak mümkün veya ben öyle anladım, hissettim. “ol! deyince bir boşluktan/ol! gürültü” Bu dizeler bize Kur’an’da geçen bir ayeti hatırlatıyor. Allah bir şeyin olmasını isterse, “kün fe yekün” yani “Ol!” der, o da hemen oluverir, deniyor (Yasin/82). Bozdaş, “bir montajcı ustasından söz edebiliriz.” diyor. Kimdir bu usta, şiirde anlatılıyor.

Dağınık Bütün başlığının altında iki şiir var: beyin sisi ve olduğunu bilmeyen kimse. Ne kadar yaratılmış varsa hepsinin adresi aynı, hem hepsi farklı hem de aynı yerden doğuyor.

“ilahi kodlar, sentetik burunlar/ tanrı’ya yol gösterir/yeni kurallar, yeni kullar/kutsal kitapta tanrı/neden makine kullarından söz etmez?”

Ve şu dizedeki felsefe çok düşündürücü: “insan ve tanrı, dağınık bir bütün oluyor.”

Hukukçu bir şairden Yanlış Çizilmiş Bir Gökkuşağı isimli şiiri okuduğumuzda hiç düşünmediğimiz, hayal etmediğimiz bir yerden bakıyoruz dünyaya. Orijinal söyleyiş burada da var. Her dize şiir madeninden özel yöntemlerle çıkarılmış gibi. Okurun zihnine sunulan bu dizelerdeki anlamı çözmek kanaatimce kolay değil: “kolum

kanunlar yapılmadan kesilmiştir

kolum kanundan kesilmiştir”

GOD SAVE THE THING başlıklı şiir,

“uyandım/bugün de makineler insan olmayı öğrenmedi, bu iyi” diye başlıyor. Felsefe yapmaktan bahseden şair, zannımca dünyada gördüğü ne varsa anlamaya çalışıyor, çarpıklıkları, yanlışlıkları, bozuk düzeni hep düşünerek anlamak ve anlatmak istiyor: “burası hırslı bir kıta/ bir çağrı merkezi/geri gönderme merkezi” Şiirde belki dağınık bir düşünce görülse de bu, onun bir noktada her şeyi buluşturma, birleştirme fikrini yok etmiyor. Çünkü felsefe yapıyor ama hep aynı yere varıyor.

Tanrı’yla Buluşmalar’da insan zekâsını zorlayan ve şaşırtan bir bakışla Tanrı, cennet ve cennetteki hayata ait çıkarımlarda bulunuyor. Din, gelenek, kültür, sosyal hayat ve birçok konuyu şiirinde işliyor. Zamanın dilini çözmüş, yeni neslin algısına ve zekâsına uygun dizeler ile karşımıza çıkıyor. Bu bölümde özellikle Granadalı Çingenenin Son İç Çekişi başlıklı şiir Granada’nın düşüşü nazım-nesir karışımı modern bir formla anlatılıyor. Birçok terim, kavram ve ayrıntılı bilgi ile şiir kurgusunu inşa ediyor.

Son bölüm Logos’ta panoptikon, sinoptikon gibi şiirlerle okurun zihnini zorluyor. Deneysel bir anlayışla modern bir anlatı ortaya koyuyor. “her yeri gören bir yerde tevhit fikri” derken kuramsal olarak bir yere atıf yapsa da Bozdaş geliyor bir inancı ihsas ettiriyor. Zekice buldum.

Hasan Bozdaş şiirde çok rahat konuşuyor. Cesur. Çağın zihni, dili ve düşünüş biçimine uygun sözler. Geleneği takip ederek bir kalıba giren itaatkâr bir şair değil. Teknolojiyle birlikte nasıl ki bir yazılım dili ortaya çıktıysa şiirde de yeni bir dil ve söyleyiş çıktığını düşünüyorum. Hasan Bozdaş bu yeni dilin şifresini çözen ve kendi şiir evrenini kuran bir şair. Bozdaş, İnsanın Madde Olmayan Kısmı ile söylenmeyeni, anlatılamayanı yeni imgelerle hissettiren, kimseye benzemeyen ve felsefesi olan bir şair.