Dolar (USD)
32.40
Euro (EUR)
34.81
Gram Altın
2434.37
BIST 100
9983.06
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 May 2013

İskilipli Atıf Hoca Ve Mehmet Akif

Kıymetli yazar Dr. Mehmet Sılay'ın büyük bir özveri ve gayretle okuyucularıyla buluşturduğu yakın tarihimizin en trajik olaylarından birini konu alan "İskilipili Atıf Hoca" kitabının her sayfasında hatta her satırında bir tarihu00ee gerçek ve tarihu00ee bilgi çıkıyor.

Sayfaları tek tek, atlamadan okuyorum. "İskilipli'nin Bağdatlı Misafiri" bölümünde Merhum ve şehid Atıf Hoca'nın önünde saygıyla eğiliyorum. Bölüm şöyle bir hatırayla başlamış:

Bir Ramazan akşamı Vezneciler'deki Zeynep Kamil Konağının (şimdiki Edebiyat Fak. Yeri )önünde geçmekte olan Atıf Hoca, kefiyeli-maşlahlı sakallı, Arabistan'dan gelmiş bir zat ile karşılaşır. Arap, Atıf Hoca'yı tepeden tırnağa süzmektedir. Yabancı, selam vererek sıcak bir şekilde Atıf hocaya yaklaşır.

-Siz İskilipli Atıf Hoca değil misiniz?

-Evet benim, ne arzunuz vardı?

-Bağdat'a gelen mecmualardaki resimlerinizden tanıyorum. Ben de sizi arıyordum.

Bağdatlı Şeyh kendini takdim eder. Sonra da büyük bir heyecanla "efendim müsaadenizle elinizi öpeceğim." Der.

İskilipli Atıf Hoca engel olmak istediyse de Şeyh Efendi onun elini öper. Ve der ki "sağ elinizi kralımız Melik Faysal hazretleri namına, sol elinizi de kendi namıma öptüm."

Daha sonra bu hareketin sebebini mahcubiyet içinde açıklamaya başlamış. "İstanbul'a gelmek üzere pasaportumu alıp Bağdat'da Karl Faysal hazretlerine veda ettiğim sırada bana "madem ki İstanbul'a gidiyorsun, oraya varır varmaz Atıf Efendi ismindeki hocayı bul. Benim namıma elini öp, selam ve ihtiramlarımı söyle. Bağdat'ı ne zaman şereflendireceklerini sor." Ben de emredersiniz diye söz verdim. İşte onun için sabahtan beri sizi arar dururum. Ne güzel tevafuk, Allah karşılaştırdı.

Osmanlının son zamanlarında İstanbul'da doğan ve Türkçeyi de mükemmel konuşan Şerif Hüseyin'in ortanca oğlu olan Faysal, öğrencilik yıllarında Atıf Hocayı tanıyordu. Mahfel ve Sebilürreşad mecmualarında yazdığı çok kıymetli ilmi ve dinu00ee makalelerle dünyanın her yanındaki Müslümanların ve müsteşriklerin nazarını celb ediyordu. Bu nedenle bir çok yerden takdir ve şükran mektupları alırdı.

Atıf Hocayı tanıyanlar kadar tanımak isteyenlere de şu bilgileri ulaştırmak gerekir. İstanbul'da medresenin yanında Darül-fünu00fbn İlahiyat şubesinin de ilk mezunları arasındadır. Fatih Camiinde ders-i Amm olarak görev alır. Daha sonra Kabataş Lisesinde Arapça muallimi olur. O dönemde hocalara yapılan zulmün kaldırılması için arkadaşı Rasim Efendiyle beraber problemi çözmeye çalışır. Fakat fincancı katırları ürker ki Şeyhülislam Atıf Hoca'nın arkadaşı Rasim Efendi'yi Bodrum'a sürgüne gönderir. Atıf Hoca bu vefakar arkadaşının ihtiyaçlarını gönderir. Bu sefer da Atıf Hocayı Rasim Efendi'ye destek çıkıyor diye Şeyhülislam'a şikayete çıkan bir güru00fbh olur. Atıf Hoca, zabitlerin takibinden rahatsız olur ve çareyi yakın arkadaşı Kırımlı İbrahim Tali Efendi'nin pasaportuyla Tophane'de demirleyen bir gemiyle Kırım'a gitmekte bulur.

Kırım Müslümanları Atıf Hocaya sıcak bir karşılama yapar onu bağırlarına basarlar. Kırımlı Müslümanlar Atıf Hocanın derslerinden ve sohbetlerinden feyiz alır. Bahçesaray'da mutat ders ve sohbetler verilir. Burada bir süre kaldıktan sonra memlekette bir takım değişiklikler olduğunu haber alan Atıf Hoca Kırım'dan ayrılır. Polonya'ya doğru uzun bir tren seyahati yapar. Varşova ve çevresini gezer bir takım çalışmalara girişir. Burada iki ay kaldıktan sonra II. Meşrutiyetin ilanından bir hafta önce özlediği İstanbul'a ve evine kavuşur.

1910 yıllarında İstanbul'da dengeler değişmiştir. Ve Atıf Hoca günümüz YÖK başkanlığına muadil Medreseler Müfettişi olarak tayin edilir.

Milli Mücadele yıllarında Atıf Hocanın sadece yazılarını yazdığı Alemdar gazetesinde İngiliz Hükümetinin baskısıyla Sadrazam Ferit Paşa'nın ağzından Mustafa Kemal'e idam kararı yayınlatılır. Yine İngiliz istihbaratı baskısıyla Şeyhülislam Mustafa Sabri efendiye de Tealu00ee İslam Cemiyeti adına bastırılmış ve Kuvay-i Milliye hareketine karşı bir fetva yayınlatılır.

Atıf Hoca ve dava arkadaşı Tahirü'l-mevlevu00ee aynı gün yayınlanan Vakit gazetesinde bir tekzib-name yayınlarlar. Bu tekzib-namede şeyhülislam'a zorla yazdırılan aykırı ve hain fetvaya şiddetle karşı olduğu bildirilmiştir.

Milli Mücadele yıllarından sonra İttihatçıların güdümüyle kurulan İstiklal Mahkemeleri, Kurtuluş Savaşına katılmış olsalar da fikir olarak kendilerine muhalif bütün kadroların tasfiyesi için düğmeye basmıştır.

İlk skandal, İskilipli Atıf Hoca'nın Şapka Kanunu'nun çıkmasından 1,5 yıl kadar önce bastırdığı kitapçıktan yargılanıp idama mahku00fbm edilmesidir ("Frenk Mukallitliği ve Şapka" adlı bu kitap altı üstü 32 sayfalık bir broşürdür ve Milli Eğitim Bakanlığı onaylıdır). Oysa burada Erzurum, Rize ve Elazığ'da vuku bulan şapka protestoları (iddia edildiği gibi 'isyanlar' değil) bahane edilerek 190 küsur 'elebaşı'(!) yakalanıp idam edilecek, yazdığı kitapla onları 'isyana' teşvik ettiği iddia olunan Atıf Hoca da bilahare yanlarına gönderilecektir.

Şimdiye kadar anlatılan Atıf Hoca portresi bize onun Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy ile aynı kaderi paylaştığını gösteriyor. Aynı kaderi diyoruz çünkü ikisi de Sebilürreşad dergisinin yazarı idi. Aynı dava etrafında kenetlenmiş insanlardı. Tek amaçları Kutsal kitabımız Hz. Kur'an'ın hükümleriyle yaşamaktı. Eğer Mehmet Akif, Mısır'a gitmeseydi O da İskilipli Atıf Hoca gibi Ankara İstiklal mahkemesinde idam edilecekti. Allah, bütün Müslümanlara Atıf Hocanın gördüğü rüyayı nasip eylesin. Amin