Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Eylül 2012

İslamcılık İçin İlk Adım

İslamcılık konusunda gazete köşelerinde yakın dönemdeki tartışmalar başlamadan önce, Araştırma ve Kültür Vakfı bünyesinde geçen sene aralık ayından bu yana dört oturumluk İslamcılık tartışması yapılmış; ayrıca farklı konuklarla soru-cevap formatında yine dört farklı program İslamcılık konusuna ayrılmıştı.

Bu toplantı ve seminerlerin düzenlenmesi, en azından muhafazakar bir iktidar sürecinde müslümanların özelde Türkiye ve dünya ölçeğinde derinleşen kriz, ağırlaşan sorunlar ve giderek gündelik hayatın kılcal damarlarında hissedilmeye başlayan problemlerdi. İslamcılık ile aidiyeti tartışmalı ve problemli de olsa, AK Parti iktidarı süresince sosyal dokuda meydana gelen değişimler, sosyal formlardaki değişimlerin belki giderek arkaplan ve projeksiyonda meydana getirdiği dönüşümler ve bunun akabinde bir şeyler yapma konusundaki cehdler bu toplantıların gerçekleştirilmesini sağlayan önemli unsurlardı.

Bu toplantılar boyunca, İslamcılığın tarihi, katkı ve zaafiyetleri, günümüzdeki problemleri tartışılmaya çalışıldı. Bu toplantıda ele alınanları yakın zamanda yapılan tartışmalarla birleştirince, İslamcılık konusunda önemli olduğunu düşündüğüm birkaç noktayı burada vurgulamak gerekmektedir. Birincisi; İslamcılığın ne olduğu konusunda ciddi anlamda bir kafa karışıklığı ve muğlaklık var. Bunu, gazetelerde İslamcı ve müslüman arasındaki ilintileri ele alan tartışmalarda da izledik. Öyle ki, İslamcı ifadesinin çok farklı uçlarda gezinen geniş bir yelpazede, ağyarını mani yaklaşımları ihtiva eden bir kategoriyi tanımladığı gözlerden kaçmıyor.

İkincisi; Eskisine göre "İslamcılık" sıfatını sahiplenmede meydana gelen bir irtifa kaybı. Bunu, bir çok farklı sebeplere bağlamak mümkünse de, özelde AK Parti iktidarı ile ortaya çıkan bir rahatlama, refah düzeyinin artması gibi İbn Haldun'un deyişiyle "nimet ve refaha dalma" açısından da düşünülmesi gerekir. Aslına bakılırsa, bunun hala yaşanan bir süreç olarak ve yakın bir gelecekte sağlıklı bir dünyanın inşasını etkileyecek bir faktör olarak gündemde kalacağını tahmin etmek zor değil. Diğer yandan, Osmanlı'da ortaya çıktığı dönemden itibaren İslamcılığın kazandığı reaksiyoner tavır, zaten merkezin imkanlarından yoksun insanları İslamcılığa mobilize etmede önemli bir faktör idi. Merkeze yaklaşma ve müslüman aydın, ulema ve entelektüellerin, kendilerini akademik ve sivil alanlarda farklı sıfatlarla ifadelendirişi ve kavuştuğu imkanlar, bu irtifa kaybının bir başka sebebi olarak okunabilir.

Üçüncüsü ise, başından beri islamcıların dağınık bir portre sergilemeleri. Bu bağlamda, zaman zaman ara formlar oluşmuş olsa da, sosyolojik anlamda "kategori" olmaktan "grup" özelliği kazanmaya doğru evrilememesi ve sürekli nesiller ortaya çıkaramaması. Her ne kadar bugünden bakışla, İslamcıları birkaç nesil olarak değerlendiren yaklaşımlar varsa da, bizim kastettiğimiz daha çok, bir soyağacı çıkarılacak ölçüde olmasa da, İslamcılığın mirasını bir kopuş olmadan devam ettirebilen nesillerdir.

Bir dördüncü noktayı da eklemek isterim. O da, bugün İlahiyat Fakültesi'ndeki akademisyenlerin İslamcılık konusunda yaşanan geride kalma, müdahil olmama durumudur. Başlangıçta, bir kısım İslamcı ulemayı görüyorsak da, bugün İlahiyatçıların bu konudaki isteksizlikleri oldukça dikkat çekicidir. Mesela, son dönem İslamcılık tartışmaları konusunda, modern ilahiyat ulemasının nerede durduğunu bilmiyoruz.

Bu tespitlerin ardından, bugün İslamcılık için ilk adımın ne olduğuna geçebiliriz. Ben İslamcılık ile ilgili yapılan toplantı, seminer ve gazetelerdeki tartışmalardan önce, zihnimde "bugün bu İslamcılar kimler?" diye bir soru soruyordum. Bu soruya "İslamcılık ne durumda?" diye bir başka soru ekliyordum. Özellikle bir çok aydının kısa yoldan islamcılığın cenaze namazını kıldırma hevesleri karşısında, bu soru(n)ların bugün daha da hayatiyet kazandığını düşünüyorum. Yakın zamanda gazetelerdeki tartışmalar, İslamcılığın dağınık sesini tekrar duymamıza sebep oldu. Şu andaki ilk adımın "önce yol arkadaşı, sonra yol" düsturundan hareketle, İslamcıların biraraya gelmeleri ve kendi "durum"larını tartışmaları gerektiği olduğunu düşünüyorum. Ancak ondan sonra, Türkiye, İslam dünyası ve giderek dünyanın içinde bulunduğu sorunlara sağlıklı öneriler sunabileceğini ve yeni inşalar yapabileceğini bekleyebiliriz.