Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 Kasım 2014

KAYIP BİR OZAN

Bana, Bedri Rahmi Eyüpoğlu'ndan "ne zaman bir köy türküsü dinlesem şairliğimden utanırım." mısralarını hatırlattı önce. Daha sonra bu sözün üstüne kendi sözünü de ekletdi. Ve demişti ki "Ben ise ne zaman, Halilürrahman'da gezsem, raks eden balıkları görsem, sessiz nağmelerin akışında şairliğimden utanırım."

Sözünü ettiğim Şair Şükrü Algın, bir kırkikindi sonrası açan güneşin aydınlığıyla gelmişti bana. Ama gelirken yağmurun ıslaklığını da paltosunda taşımıştı. Onun bir paltosu vardı çok şükür. Kışı Paltosuz geçiren şair Mehmet Akif Ersoy'u hatırlayınca evet çok şükür diyesim gelmişti.

Neden gelmişti o. Son şiir kitabı "Sonbahar Kelebeği"ni bize armağan etmek için.Sadece bu muydu sebep. Hayır değildi. Onun asıl geliş sebebi az çok şiirden ve şiir malzemesinden anlamaklığımdı

Sonbahar Kelebeği, arka kapağında "ak saçlı ninenim bir aşk masalında tanıdım seni" mısralarıyla dikkatimi çekmişti. Kitabın iç sayfalarını karıştırdığımda mevsimlerden sonbaharın aslında şairin alegorik bir yaklaşımla ömrünün Sonbaharına yaklaştırdığını gördümu2026 Nitekim bu kitaba ismi veren "Sonbahar Kelebeği" de "Göz Yaşım Olmasaydı" şiirinden oluşan birkaç mısra. "Desem kiu2026/ İhtiyarladım/ bir sonbahar kelebeği gibi/birkaç gün ömrüm kaldı." Mısraları beni haklı çıkartıyordu.

Duygularını, hatıralarını, hayallerini, düşünce ve heyecanlarını bizimle paylaşmaktan bir beis görmeyen şairimizin tek derdi içinde yaşadığı toplumdu. Ondan sonra kendilerinden ödünç aldığı dünyayı tertemiz duygularla yeni nesle aktarmaktı. Onun torunu Ebrar'a armağan ettiği şiirinde böyle bir his var. "Karanlık gecelerin olmasınu2026/Tozpembe rüyaların olsun./İsterimu2026Mavi sabahlar/ve mutlu günler senin olsun." Çocuklarımıza ve torunlarımıza böyle bir dünya düşlemek ne güzel. Maviliğini yitirdiğimiz dünyada onlar için mavi hayaller, mavi düşler görmek ne güzel.

Şair Şükrü Algın, tarih ve sanat alanında atalarımızdan kalan mirası da korumak bilincindeydi. Onun ilk sözünü hatırladığımda "ne zaman Halülilürrahman'ı görsem şairliğimden utanırım" sözü gerçekten özünden geliyordu. Tarihu00ee eserleri hoyratça tahrip eden cühelaya karşı adeta bir Köroğlu gibi savaş açmıştı. Onun bu savaşı zahirde değil yüreğinde idi. Bu yüzden bazen bir kalp çarpıntısı, bazen de bir baş dönmesini düşmanlardan gelen bir darbe olarak görüyordu. Bu darbe onun için bir yenilgi değil bilakisu2026

Yıllar önce Kışlada Bahar ve Yorgunum Hancı şiirleriyle tanıdığımız Bekir Sıtkı Erdoğan ile Şükrü Algın ağabeyimizin bir muhabbeti olmuştu. Urfa'nın en güzel camiine kim beni götürecek demişti. Bekir Sıtkı Erdoğan? Şairimiz Şükrü Algın da kendisini Urfa'nın en güzel camiine götürebileceğini söyleyerek üstadı doğruca Rızvaniye camiine götürmüştü. (Kartpostallarda göl kıyısındaki tarihu00ee camii) Öğle namazını beraber kılarlar. Camiden çıktıktan sonra Bekir Sıtkı Erdoğan, şairimize güzel iltifatlarda bulunmuş. Bu iltifatlardan şairimizin hatırında kalan cümle şu olmuştur. "Sen beni ne güzel bir yere getirdin. Hem namaz kılıyoruz hem balıkları seyrediyoruz. Cennet gibi bir yer burası. Allah senden razı olsun."

Daha sonra şairimizin içine bir ukde düşer Rızvaniye hakkında bir şiir yazacağım diye. Günler günleri kovalar. Sabah namazları yatsı namazları derken Rızvaniye'de yatıp kalkar Şükrü Algın. Bu yetmez balıklarla, o da yetmez turistlerle konuşur. Bir mısra, bir alegori, çarpıcı bir mana aramakla geçer bütün zamanları. Ve şiir ortaya çıkar.

İşte Rızvaniye Camii şiirinden bir yek ahenk duruş:

"Firuze renkli sularda /Aşka düşen balıklar gibi /Ne uykudayım/Ne de bir rüyadayım Asırlarca ayakta duran /Mermer sütunları/Kaşkemerli revakları/Öylesine sevdim ki... /Ve yeşile bürünmüş ağaçların/Kalp atışını dinledimu2026"

Bizler, tarihi buram buram edebiyatla buluşturan ve aidiyet duygusu içerisinde şiirler devşiren Şair Şükrü Algın Ağabeyimiz bereketli ve uzun ömürler diliyoruz. Kendi ülkülerini, kendi ülkesinde yaşamasa da. Bu coğrafyaya, özlenen şiir iklimi bir türlü gelmese de. O, Ahmet Haşim'in adeta bir metafizik oğlu gibi dışarıda pek gezmez, kimsecikler de pek tanımasa da biz tanıyoruz onu.