Dolar (USD)
32.31
Euro (EUR)
34.96
Gram Altın
2449.84
BIST 100
10173.42
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Haziran 2015

Kendini dinleme vakti

Hayat, yavaş yavaş bir durağanlığa doğru sürükleniyor. Tatil demek zaten her şeyin bir süreliğine de olsa sakinleşmesi anlamına da gelir. Şehirden, gürültüden kaçıp insanın kendine sığınmayı arzuladığı bir limandır tatiller.

Büyük bir gürültünün ortasından çıktık. Seçimler bitti ama tartışmalar, planlar, gelecek için ortaya konan senaryolar uzun süre daha zihinleri meşgul edecek görünüyor. Biz bir süreliğine olsa da içimizin sesine kulak verelim. Planları elbet yapanlar olur.

Bir demet papatya, bir buket lale, bir tane gül. Dağ, bayır ve bulutlarla birleşen tepeler... İçinde çiçek olan şiirleri ne çok severim. İnsanın içine bir kaçma ve uzaklaşma arzusu uyandıran şiirler bir de çiçeklerle süslenince; geriye yalnızca, içindeki sese kulak veren bir yürek kalır.

Şiir dendiğinde insanın aklına gelen ilk çağrışımlar; sonsuz yeşillik, kırlar, bayırlar ve bir demet çiçektir. İnsana özgür düşünme imkanını sonuna kadar sunan tabiatın; şairler için ayrı bir özelliği olduğu doğrudur. Şiirin medeniyetine, gelişimine ve kanatlanışına en müsait mekanlar, insanın kendini en iyi dinleyebildiği şehirden uzak tenha yerlerdir. Gürültüden, koşuşturmadan ve yaşamın yoğunluğundan uzak yerler, ruh tenhalığını da sağladığından, günümüzde de kabul gören mekanlardandır.

Şiirin içine gizlenmiş bir gurbet acısı vardır. Gurbetteki bir kişinin, memleketinde en çok özlediği yerler dağlar, yaylalar, çiçekler olur. Rıza Tevfik'in "Uçun Kuşlar" şiiri hem gurbet şiirlerinin hem de pastoral şiirin en önemli örneklerinden biridir. "Uçun kuşlar uçun doğduğum yere / şimdi dağlarında mor sümbül vardır/ Ormanlar koynunda bir serin dere/ dikenler içinde sarı gül vardır."

Gurbetle pastoral şiirin bu yakınlığı; her dönemde süregelmiştir. Karacoğlan'ın şiirlerinin genelindeki gurbet teması, hep yanında bir yayla esintisini de getirmiştir. "Sinem üstü düğüm olsun, dağ olsun/ çevre yanı mor sümbüllü bağ olsun/ırak, yakın kömür gözlüm sağ olsun/ hayalin gönlümde eğler, gezerim./

Bu aslında hep böyledir. İnsanı memleketinden, sevdiklerinden ayıran en büyük engel; başı dumanlı dağlardır. Dağların ardı gurbettir ve düze çıkmak için yaylalara ulaşmak gerekir. İnsana yeşili, doğayı, bir ırmağın şırıltısını hatırlatan her şey, memleketten bir parçadır. Özellikle büyük şehirlere göçle birlikte yoğunlaşan gurbet acısı; kendine sığınak olarak büyük şehrin küçük yeşilliklerini seçse de içinde efkar taşıyanların aklı, hep başı dumanlı dağlardadır.

Cumhuriyet döneminde de şairler gurbetin karşısına pastoral bir içlenmeyle çıkmışlardır. Faruk Nafiz adıyla birlikte anılan "Han Duvarları" ve "Çoban Çeşmesi" şiirleri pastoral şiirin en iyi örnekleri arasındadır. Şair, yaşadığı sıkıntılı yaşamını rahatlatmanın bir yolu olarak bedenen olmasa da gönlüyle nazlı akan derelerin arasındadır. "derinden derine ırmaklar ağlar/uzaktan uzağa çoban çeşmesi/ey suyun sesinden anlayan bağlar/ne söyler şu dağa çoban çeşmesi"

Büyük şehrin hengamesinden bunalan şair; kendini bir tenhalığa atmak istese de şehrin boğuculuğunda bunu gerçekleştiremez, içindeki sese kulak verir. Gözünü kapadığında, hayalini süsleyen sonsuzluğa dalar ve pastoral bir firara sürükler kendisini. Bedeni, şehrin kuytuluklarında sürüklenirken, ruhu yeşil bir alemdedir. Duyup da uzun zamandır yaşayamadığı bir mutluluk oyununa kaptırır kendini.

Şiirdeki bu tabiata dönüş, nesirde de kendisini göstermiş, her ne kadar Cumhuriyet döneminde, Anadolu'nun geniş ve verimli yeşilliklerini hiç görmeden apartmanlarının teras katlarında pastoral hikayeler yazan hikayeciler söz sahibi olsalar da; daha sonra Refik Halid Karay, Reşat Nuri ve Halid Ziya gibi hikayeciler Anadolu'yu ve Anadolu insanını eserlerine çok iyi bir şekilde yansıtmışlar ve okuyuculara pastoral bir ziyafet sunmayı başarmışlardır. Özellikle Refik Halid, Memleket Hikayeleri'ndeki betimlemeleriyle, görsel bir zevki okuyucularına yaşatmıştır.

Her şey olur, her şey geçer. Güllük gülistanlık olur memleket. Kendimizi ihmal etmeden en güzel yollardan geçerek doğanın koynuna bırakalım kendimizi. Zihnimizin de dinlenmeye ihtiyacı var.