Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

19 Aralık 2016

Kimlere Karşı Savaşıyoruz?

Millet olarak uzun bir süredir sancılı günler yaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz savaş eski savaşlar gibi değil. Ekonomik harpten psikolojik harbe, politik harpten askeri harbe çok çeşitli alanda verdiğimiz bu mücadeleden başarıyla ve daha da güçlenerek çıkmanın en önemli yolu birliğimizi bozmadan, aramıza nifak tohumları ekmeye çalışanlara fırsat vermeden ve daha çok çalışmaktır.

Peki, biz kimle savaşıyoruz? Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bahsettiği bağımsızlık mücadelesini kimlere karşı veriyoruz?

1780u20131840 yıllarını kapsayan bir dönemde İngiltere'de meydana gelen tekno-ekonomik gelişmeler, toplumsal, siyasu00ee ve kültürel alanlarda da bir dizi bütüncül ve köklü dönüşüme neden olmuştur. Üstelik bu devrim, sadece İngiltere'de değil, önce Kıta Avrupa'sı ve K. Amerika'ya, sonra tüm dünyaya yayılarak yeni bir dünya sisteminin, sanayi kapitalizminin oluşmasına yol açmıştır. Sanayi Devrimi ya da Endüstri Devrimi, Avrupa'da 18. ve 19. yüzyıllarda yeni buluşların üretime olan etkisi ve buhar gücüyle çalışan makinelerin makineleşmiş endüstriyi doğurması, bu gelişmelerin de Avrupa'daki sermaye birikimini arttırmasıdır.

20. yüzyıl başında etkinliği belirlenen 413 uluslararası şirket ve bunların, Birinci Dünya Savaşı'ndan önce üretim amaçlı 498 şubesi vardı. Bu sayı 1945 yılında 1984'e, 1970 yılında ise 10 909'a çıktı. 1990 yılında her alanda faaliyet gösteren şirket şube sayısı 206 bine yükselmişti. ABD şirketlerinin ülke dışında 1950'de 11,8 milyar dolarlık doğrudan yatırımı varken bu miktar %1161 artışla 137 milyar dolara çıkmıştı.

"Yeni Düzene Geçiş" başlıklı yazımda da bahsettiğim üzere 1980'li yıllarda ABD-İngiltere ve Küresel Sermayenin imzaladığı Neo-liberal Washington Sözleşmesi ile uluslararası şirketler ve finans kuruluşlarının (Küresel Sermaye) tüm dünyayı tahakkümü altına alma sürecini başlatmışlardı.

Küresel sermaye olarak da adlandırılan çok uluslu şirketler yönetimde ne köken ülkenin ne de ev sahibi ülkenin baskın olmadığı, evrensel bir yönetim şeklidir. Yönetici kadrolarının belirlenmesinde milliyet değil başarı kıstasları göz önüne alınır. Hiçbir ülke ile özel ilişkisi olmayıp milliyetçilikten uzak olan bu şirketler tüm dünya ülkelerinden oluşan bir pazara hizmet edecek şekilde faaliyet gösterir. Bu nedenle gittikçe daha da güçlenen küresel sermaye, küresel ekonomiyi ve siyaseti belirlemede oldukça etkilidirler. Tek amaçları para kazanmak olan bu şirketler milli devlet olgusunu aşmakta, sınır ötesi menfaat gruplarını ve değişik milletlere mensup bireyleri sıkı menfaat bağlarıyla birbirine bağlıyor. Ancak unutulmaması gereken bir gerçek şu ki; Küresel ve gerçek anlamda ulus ötesi şirketlerin sayısı azdır. Çok uluslu şirketlerin dünya ticaretinin üçte ikisini gerçekleştirdiğini ve dünya ticaretinin yaklaşık dörtte biri de aynı çok uluslu şirketlerin değişik firmaları arasında bulunduğunu göz önüne aldığımızda güçlerini biraz daha net görebiliriz.

Küresel sermayenin en önemli tetikçilerinden biri olarak bilinen, Forbes dergisinin yayınladığı milyarderler listesinde 24,2 milyar dolarlık servetiyle 29. sırada olan George Soros, 2007 yılında bir Rus radyosuna verdiği demeçte Gürcistan'daki devrim öncesinde ve sonrasında aktif rol oynadığını ve maddi destek sağladığını açıklamıştı. 1992 ERM krizinde Soros'un manipülasyonlarının krizi tetiklediği bugün Soros tarafından da ifade edilmektedir. Soros, 1992 Avrupa Döviz Kuru Mekanizması (ERM) krizi olarak adlandırılan süreçte 15 milyar dolarlık kısa vadeli pozisyon alarak bunun satışı neticesinde 1 milyar Dolar'dan fazla getiri elde etmişti.

Hatırlarsanız küresel sermayenin temsilcilerinden olan Deutsche Bank 2000 yılının sonbaharında "Türkiye'de kısa vadeli faizler yükselecek, piyasadan çıkın" raporu yayımlayarak Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizinin yaşanmasına neden olmuştu. 2008 yılında da "Türkiye 120 milyar dolar bulamazsa batar" diyerek çalkantıların büyümesine neden olan Deutsche Bank 2013'de Gezi olayları zamanında da borsanın en çok işlem gören 8 şirketinin hisselerini Citi Bank'tan alarak 187 milyon TL'den fazla kar etmişti.

Bu tip kısa vadeli sermaye hareketleri ile ülkemize gelen küresel sermaye, iç ve dış politikalarımıza etki etmek amacıyla paralarını ülke dışına çıkartmak ile tehdit ediyor, milli paramıza değer kaybettiriyor ve ülkemizi tahakkümü altında tutmaya çalışıyorlar. Küresel ekonomik sıkıntıların yaşandığı bu dönemlerde ortaya çıkan krizler ile satın alma gücü azalan tüketim toplumlarını kredilerle finansal sisteme bağımlı hale getirmektedirler. Sadece ekonomik operasyonlar ile yetinmeyen bu yapı, oluşturmayı hedeflediği küresel dünya devleti rüyasından uzaklaşınca finanse ettiği FETÖ, PKK, DAEŞ, DHKP-C ve diğer tüm terör örgütleri üzerinden saldırılar düzenleyerek ülkemize baskı yapmakta, milletimizin devletimize karşı güvenini ve bağlılığını bozup bizi birbirimize düşürerek oluşturacakları kaos ortamıyla amaçlarına ulaşmayı planlamaktadırlar. Biz birliğimizi bozmadan, devletimize tam bir güven ile çalışmaya devam edeceğiz.