Dolar (USD)
32.45
Euro (EUR)
34.64
Gram Altın
2390.23
BIST 100
10045.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

01 May 2023

​Kitap molası XXVIII; Ecza deposu

İnsan daha çok şiirlerine mi benzer yoksa orada “olmak hülyası”nı mı inşa eder, henüz çözemedim. Nadiren de olsa eserleriyle hemdem olabilmiş, yazdıklarının bir parçası gibi durabilmiş yahut onları kendinden birer parça kılabilmiş kimselerle karşılaştığımda seviniyorum. Arif Onur Solak edebiyat dünyama kalemini temsil eden bir asalet ve tevazuu ile girdi, orada öylece kalabildi. Yenilgi’nin Zaferi’nden uzun bir zaman sonra çıkan iki şiir kitabı bayram arifesinde, bir bayram müjdesi gibi eşiğimden içeri süzülünce okunmak için tenha zamanları bekledi.

Şubat 2023’te ilk baskısını Klaros Yayınları’ndan yapan Ecza Deposu sade, zarif bir kapak tasarımına sahip. Yeşilin ve sarının uçuk tonlarına yaslanan vanilya çiçeği renginde arka fon, bu düz zeminin küçücük bir yerinde ecza dolabı olduğunu zannettiğim ancak kapalı kapağıyla çağrışım dünyasının katmanlarına açık bir dolap. Dolabın köşesinden sızan harflerle inşa edilen kitap ismi… Kapak bu sade ancak iddialı hâliyle Solak’ın şiir anlayışını yansıtıyor. Şairin “babam” a hitabıyla başlayan eserinde on yedi şiir, altmış beş sayfayı ihtiva ediyor. Kitap açılışını “Halüsinasyon ya da Rüya Belki” şiiriyle yapıyor ve henüz ilk durağında “Ama beynimin içinde bağıran bir adam/Derdimin dağlarına çıkmış şarkı söylüyor” mısralarıyla çalışmalarındaki o baskın sesi, isyanı ortaya koyuyor. Arif hocanın şiirinden tanıdığımız bireyin uyumsuzluğu, çağın ve metropolün akışına teslim olmama hâli infilak noktasına varan serzenişlerle, illaki imgesellikle aşikâr ediliyor (Son Karşılaşma):

İçimizde sürekli kanayan bir metropol yarası/Sağaltılmayı bekleyen bir acıdır taşrada (s. 10)”

Bütün koltukları işgal altında içimin/ve ayaktayım, kendime yer vermek istiyorum (s. 11)”

Şairin çağ ile arasındaki ruh uyuşmazlığının bir göstergesi olan şiirlerin başında “Değişen Hikâye” geliyor. Bu şiirde kalemin sisteme muhalif yanı “Evet, babam haklıydı ve bütün güzel ihtimallerin ömrü kısaydı/Hayallerin suçu yok; sistem arızalıydı (s. 22)”, “Müteahhitlere verdiler eski gelenekleri yıkılsınlar diye (s. 24), “Kimsenin hüznü kimsenin hayretine dokunmuyor (s. 25), “Raşit amca ve Mualla teyze de ölünce/Öğle namazına müteakip gömdüler komşuluğu (s. 25)” gibi mısralarla ferdin dünyadaki eğretiliği üzerinden ortaya konuluyor. Nitekim ondan sonra gelen ve kitaba adını veren “Ecza Deposu” da “bizi yanlış bir çağa bindirdiler aslında bütün mesele bu (s. 27)” mısraıyla şairin tematiğini özetliyor.

Arif Onur Solak şiirinin karakteristiğinden bir diğerini de onun zamana yenilmeyen geçmiş zaman şarkılarından ilham alması oluşturuyor. “Müslüm Gürses Mp3” adını taşıyan çalışmanın yanı sıra kitaba isim olan şiirde geçen “gözlerinin içine başka hayal miydi hayat mı? Neydi sonrası (s. 28)”, Otobüs Durağında Yalnız” şiirinde yer bulan “Leyla da özge can değil artık taşındı buralardan (s. 56)” gibi mısralar şarkıların nabzını tutuyor ancak dikkat edileceği üzere yapılan göndermeler ters bir istikamet üzerinden şekilleniyor. Aynı tutumu şiirlere yapılan telmihlerden de takip etmek mümkün. “Öz sokağımda garip mahallemde parya (s.24) mısraı ile Necip Fazıl’ın “Sakarya Türküsü” şiirine göndermeyi “beni bu çirkin apartmanlar mahvetti (s. 48) ile Orhan Veli, “Düşünüyorum o halde deliyim, kime ne (s. 60)” mısraıyla da Descartes izliyor. Şair telmihleriyle dünyaya kafa tutsa da orada, çağın sesiyle seslenen modern bir tutum dikkatleri çekiyor. Ferdin yalnızlığının, dışarda kalmışlığının anlatıldığı mısralarda klişeler karşısında dimdik duran, yazıcının ifadesiyle romantizme yenilmeyen (s. 35), cinnetin eşiğinde bulunsa da buhrana düşmeyen hülasa yenilik ortaya koyabilen bir tavır fark ediliyor. Zaman zaman şarkı ve şiirlerin referans alındığı bu iklimde Solak alanını bir tezat üzerinden inşa ederken, öfke ve isyan kaybettiğimiz kimlikler olarak karşımızda duruyor (Entegrasyon Sorunu);

Düşünce suçuyla kovuldum bütün kalabalıklardan/Müstehzi küfürlerle geçtim eyyamcılar çarşısından, gençtim/Edebe mugayir kaldı dilimin ucuna çöreklenen ne varsa/Kimse üstüne alınmadı yumruk gibi böyle göğsüme/Bir çiçeğin kanamaya durması gibi ya da açması gibi bir gerçeğin/Nerede öfkesi yüksek bir şiire dursam, orada yeminli direnişler/Kaldığımız yerden başlamanın ve yeniden başlamanın şarkısı/Beni bu çirkin apartmanlar mahvetti, şöyle boğaza karşı ölsek mi biraz (s. 48)”

Şüphesiz Arif Onur şiirinde daima karşılaştığımız teyakkuz durumu ve direniş hâli onda yer yer yorgunluk da husule getiriyor. Ancak bu yüzünü yılgınlığa dönmekten hayâ eden, onurlu bir yorgunluk… Bitişe doğru ikrar edilen bu hâlin nihayetsiz hüznünü “İçimde uzun namlulu düşler patlıyor/Beni dünyanın en hüzünlü şiirine bağışla (s. 58), “Pencerelerden sarkan mor sümbüllü bakar/Neşesi kaçmış bültenlerden aşağı düşüyor (s. 63)” mısralarından okumak mümkün.

Ecza Deposu’ndaki şiirlere dair tespitlerim bu kadarla sınırlı değil. Elimdeki kitabın hemen her sayfası çizili durumda çünkü… Bu sese aşina olmak ve sıcak bir kahve eşliğinde mısraları yudumlamak çok kıymetli… Gazetenin bana tahsis ettiği sayfayı tamamlamak durumunda olduğum için buraya bir nokta bırakıyorum fakat sadece şimdilik…

Selam ile