Dolar (USD)
32.24
Euro (EUR)
34.58
Gram Altın
2409.23
BIST 100
10045.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Kum saati aldatır!

Hayli yorulmuştum içeriye girdiğimde. Biraz da üşümüştüm. Sıcaklık birden yüzüme çarpar gibi oldu. İrkildim ve hemen oturacak bir yer edindim. Her yer ahşapla kaplanmıştı. Çok keskin bir çam kokusu da vardı içeride. Fazla bir şey de yoktu üzerimde. Dilim dudağım da kurumuştu. Ne içecek ne de yiyecek bir şey vardı orada. Terlemeye başlamıştım çoktan. İncilere benzeyen ter damlacıkları akmaya başladı vücudumdan.

Başımı kaldırdım karşı tarafa baktım. Aman Allah'ım o da ne! Parlak ve bir o kadar da doğal duran ve omuz omuza verip sıralı bir iğne oyası gibi güzelliği dokuyan karşıdaki ahşapların üzerinde ince belli bir cam tüpün içinde kum tanecikleri duruyor. Hepsi bir aradalar. Ve çok sıkı bir şekilde yek pare duruyorlar. Zamana da meydan okuyorlar. Sanki benimle konuş der gibi göz kırptı cam tüp. Yerimden kalktım. Ona doğru meylettim. Hayır. Hayır. Tekrar yerime oturdum ve ona dokunmaktan vazgeçtim. Güzeldi zamanı belirleyenler tarafından sınırlandırılmamak. Kaygıyla yaşayacak durumda olmamak.

Bu arada boncuk boncuk terler akıyordu her tarafımdan. Bunca terler içinde kalmak ve aşırı derecede sıcaklamak galiba ayrı bir kaygı kaynağıydı.

Başımı kaldırdığımda hep karşıdan taciz ediliyordum.

u2014 Neden bana dokunmuyorsun. Beni sen ince belli yapmadın mı? Sonra sayılamaz avuntusuyla hem kendini hem de başkalarını kandırarak bu tanecikleri içime sen koydun. Ardından herkes tarafından döndürülüp durdum. Benim başım dönüyor. Beni döndürenlerin de aklı başından gidiyor. Belim o kadar incelmiş ki neredeyse çıt kırıldım halindeyim. Sadece ince bir kum tanesinin geçeceği bir hayatiyetteyim. İnsanlar bu incelikten geçen kum taneleri bitmez diye hayatını istediği gibi yaşayıvermektedir. 'Lütfen beni bu kadar öteleme' diyerek biraz daha beni kendine yaklaştırmıştı.

Bir hamle daha yaptım ve ona doğru adım attım. Elimi onun şeffaf bedenine dokunduracaktım ki tekrar vaz geçtim. Ve terler içinde yine ahşap sıraların üzerine oturuverdim. Bu defa çok kırılmış gibi duruyordu. Elinden gelseydi benim zamanımı hızlandıracaktı. Ona karşı bu biganesizlik beni de üzmüştü. Vaz geçmiştim ona temas etmeme fikrinden artık. Bu kez sular içinde ve hızlı çarpan kalbimin de eşlik etmesiyle elimi uzattım o şeffaf bedenine.

Ve itinayla onu baş aşağı ettim. O istediğini almıştı. Beni de kendiyle meşgul etme başarısını yakalamıştı. Bense bu çevirişle hüzünlü bir hale giriverdim. Seyrine çok dikkat ettim.

Bir müddet bu seyirden fazlasıyla keyif edindim. Çünkü onun hareketsizliği bana zamanın da hareketsizliği gibi gelmişti. Hatta zaman durup geçmiyor gibiydi. Neden bu kadar geç temas ettim ona diye hayıflandım desem yalan olmaz. Terlemelerin bana verdiği sıkıntıyı birden atlattım. Hatta bunca terlemenin keyiften olduğuna kanaat getirdim. İyi ki sen varsın camlar içindeki kumlar dedim. Hatta hakkında uydurulan dedikoduların haksızlık olduğunu düşündüm. Artık duvardaki camlar içindeki kumlar ile değil sıcaklıktan gelen terlemelerle meşgul olayım dedim. İçerideki çam kokuları ise beni iyice mest etmişti bu terlemelerle beraber.

Oradan ayrılacakken başımı tekrar kaldırdım ve karşıya son bir kez daha baktım. Ama bu sefer ümitlerim gerçekten kırıldı. Keşke sana dokunmasaydım dedim. Meğer ters yüz ettiğim andan itibaren benim aleyhimde işlemeye başlamış. Hem de bayağı yol almış. Tekrar onunla ilgilenmemeye karar verdim. Öfkeyle ayrıldım oradan.

İkinci gün yine uğradım o sıcak çamlığa. Camlar arasında duvarda asılı duran kumların yine bir araya toplandığını gördüm. Bu defa ince beline hemen sarıldım. Bir vals yapar gibi kırk beş derecelik bir eğimde bıraktım ve karşısına geçtim. Acaba içindeki kumlar o kıldan ince ve kılıçtan keskin geçitten geçecekler miydi? Emin değildim ama şüpheliydim.

Bir müddet sanki hareketsiz duruyor gibi göründü bana. Böyle beline sarılışım onun hoşuna gitmiş ve beni sevindirecekmiş gibiydi. Terler içinde ve hızlı çarpan kalbin ritimleri arasında ellerim bedenimden akan sularla meşgulken gözlerim de karşı tarafta çamlar arasında asılı duran ince belli ve kum taneli zamanın çocuğunun yapacaklarına odaklanmıştı. Ne yazık ki o haldeyken de vakit ilerlemiş ve o ince belden geçen kum taneleri o şeffaf camın içini kaplamış ve etrafı hafifçe karalamıştı. Öfkeyle yerimden kalktım. Bu defa beline sarılmadım. Başından tuttum. Çok olan kumlu tarafı aşağıya bıraktım. Az olanın da ona karışmasını bekledim. Bir tarafı boş diğeri dolu oldu. Sonra musalla taşına yatırır gibi çam ahşapların bir kaç tanesine temas eder şekilde yatay hale getirdim. Senden böyle intikamımı alırım dedim. İçinden kıs kıs gülüyordu bana. Sadece kendini aldatıyorsun diyordu suratıma. Beni ne şekle koyarsan koy dedi. Benim manam hakikatte hep oluverir. Bunu bilmelisin sen ey cahil. Kalbim dayanamayacak gibi oldu bu pervasızlığa. Kendimi hemen attım o sıcak ormanlığın dışına. Yarın seninle son bir kez görüşeceğiz dedim. Böyle musalla taşında yatar gibi kal. Belki aklın başına gelir.

Son günümdü. Sıcak ormanların insanı mest eden çam kokuları arasına son bir kez uğrayıp uğramamakta mütereddit idim. Ama o ince belli yari de görmek istedim. Hep beni aldatsa da bir şeye sadakati beni ondan alıkoyamıyordu.

Evet o ince belli yarim beni bir kaostan kurtarıyordu acı bir gerçek de olsa. Vakit denen mefhumun hakikatini bana inceden inceden anlatıyordu. Sınırsızlığa giden sınırlı ömrün dayanılmaz hızının farkında olmamı istiyordu her daim. Bu nedenle ihanetlerine ve önüne çıkan herkesle flört etmesine hatta bedenini herkese temas ettirmesine aldırış etmemeliyim dedim. Son kez sıcak çam ormanının içine girdim. Her zamanki yerimde oturdum. Hiç vakit kaybetmeden ona baktım. Musalla taşında duruyor gibi durmuyordu. Aldattığı tek insanın ben olmadığımı gülerek bedenine atılan çizgileri de göstererek bana ima ediyordu. Bütün bunlara rağmen dimdik karşımda duruyordu. Bana meydan okuyordu. Halbuki ben kıyamamıştım ona dokunmaya.

Camlar içinde olan kumlar insanı aldatır. Ama bu hayat, o aldatmaya meydan bırakacak kadar kıymetsiz değildir.