Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
34.66
Gram Altın
2401.74
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

31 Ocak 2021

Lozan'da dans!

İngiliz gazeteci Grace Ellison, bizim “Milli Mücadele-Milli Mücahede”mizin akabinde deniz yoluyla Yunanistan üzerinden İzmir’e gelir. İzmir yeni kurtulmuştur. Ege bölgesini kısmen trenle, kısmen diğer vasıtalarla kat ederek 1922 güzünde Ankara’ya ulaşır. Lozan Anlaşması henüz imzalanmamıştır. Başbakan Rauf Bey’dir. Ankara’da takriben 4-5 ay kalır.

Ankara’dan ayrıldıktan sonra, meşakkatli bir at arabası, “yaylı” yolculuğu ile Bilecik üzerinden Bursa’ya ulaşır. Mudanya’dan deniz yolu ile İstanbul’a ve oradan Lozan’a gider. Lozan’daki murahhas heyetimizle görüşmeleri olur ve İngiltere’ye döner ve seyahatini yazar.

Uzun yıllar sonra kitabı yayınlayan Milliyet, seyahatin 1924’te olduğunu not etmişse de, seyahat 1922’nin ikinci yarısı ile 1923’ün ilk yarısında gerçekleşmiş olmalıdır. Zira Lozan Anlaşması tarihi 24 Temmuz 1923’tür.

Şimdi sizi Ellison’ın satırları ile baş başa bırakıyorum.

— İstanbul’un her köşesindeki bar ve meyhaneleri Türklere biz öğrettik. Bereket Ankara Hükümeti, Ankara’yı içki içilmeyen bir yer yaptı.(Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk çıkardığı kanun, men-i müskirat yani ‘içki yasağı’ kanunudur. Bizim laikçileri halâ üzen bu kanundan Ellison övgüyle bahsetmektedir).

— Bizim erkekler İstanbul’da Türk kadınlarıyla buluşamazlar. Zira onlar annelerinden ayrılmazlar.

— Türklerin affedilmez suçu “İstanbul”dur.

— İngiltere yalnız bir propagandadan anlar; Kılıç!

Mustafa Kemal Paşa, Kur’an’a dayalı yönetim kurmaktadır. (Ellison’a İzmir-Ankara rotasında refakat eden yol arkadaşının o günlerde (1922) kanaati budur).

— Bütün Müslümanların gözü Türkiye’dedir.

— Türkler, İngiltere aleyhinde pek kötü duygularla doluydular.

— Avrupalılaşmış Türk, o mükemmel Türk değildir.

— Amerikalı muhatabı İngiliz Ellison’a diyor ki, “Yunanlıları desteksiz bırakmanız için başka bir açıklama şekli yoktur, sizin istihbaratınız çok kötü çalışıyor.”

— Türklerin elbiseleri o kadar yamalı ki elbiseleri adeta yamadan ibaret...

— Türkler sürekli “Biz kendi kendimize yeteriz” diyorlar.

— Mustafa Kemal Paşa “Yunanlıları kovalarken kan dökümü ve yıkımı önlemek için geciktik” diyor.

— Mustafa Kemal, Ellison’a “Biz Sultanı, daha çok özgürlük temini adına uzaklaştırdık” diyor.

— Türk kocalar, eş seçiminde annelerinin tecrübelerine güvenirler, akıllı bir yöntemdir, İngilizlere hatırlatırım.

— Harem Türkler tarafından bulunmamıştır, Bizans bakiyesidir.

— Başbakan Rauf, 40 yaşlarında kelimenin tam anlamıyla bir centilmen... İngiltere’ye sevgisini, eğitimini onlara borçlu olduğunu hiç saklamıyor. (Rauf Bey, emperyalistlerin Osmanlı topraklarında her istedikleri yeri işgal etmelerine imkân sağlayan Mondros muahedesini imzalayan kişidir. Ellison’un notlarına göre, bu anlaşmayı imzaladığı Agamemnon’un güvertesinde etrafında bulunan Türk subaylarına; ”Bu şartları kabul ediyoruz, çünkü Büyük İngiliz Ulusu’nun ve onun müttefiklerinin sözlerini tutacaklarına inanıyoruz, öyle değil mi arkadaşlar?” deyince subaylar hep bir ağızdan “evet” karşılığını vermişlerdir.)

Ellison’a göre Mustafa Kemal ve Rauf bey gibi, Fethi bey de İngiltere’nin hayranlarından...

— Çarşaf, milliyetçiliğin, (direnişin) sembolü sayılmaktadır.

— Türk kadınları kendi mallarını kendileri yönetmekte, kendi işleriyle ilgili kağıtları imzalamakta, mahkemelerde tanık olarak dinlenmekte ve kendi davalarını mahkemeye götürebilmektedirler; bizde böyle değil. (Ellison 1922 yılında bu satırlar yazdığında henüz hiç bir devrim yapılmış değildi).

— Milletler Cemiyetinde Doktor Nansen, Yunanlıların ıstıraplarını anlatan konferanslar vermektedir. Türklerin acılarını kim anlatacaktır?

Ankara’daki Türk üst sınıfın kadınları Fransızcayı Türkçe’den daha iyi konuşuyorlar.

— Hamdullah Suphi Bey, Yunanlılara karşı Mustafa Kemal gibi yumuşak davranmıyor

— Doğu’nun siyah servilerini, beyaz minarelerini, parlak güneşini, göz alıcı gurubunu içimde bütün canlılığı ile duyuyorum.

— Mustafa Kemal Paşa’ya Papa’nın Ayasofya’nın Hristiyanlara geri verilmesi isteğini ilettim. “Ayasofya’yı bir cami olarak korumak Katolik kilisesinin gerçekten haysiyetini incitiyorsa, onu ya bir müzeye çevireceğiz, ya da tamamen kapatacağız” cevabını aldım.

— Görüştüğüm Yunanlı esirler, Türk ordusu ile savaşlarında kendilerine yardım etmedikleri ve arkadan vurdukları için İngiltere’ye acı suçlamalarda bulunuyorlardı.

ABD, Türkleri ortadan kaldırmak için harcadığı çabayı, kara sinek ve böcekleri ortadan kaldırmak için harcasaydı, doğa daha yaşanacak bir yer olurdu.

İslamiyet’e inanmak Türkleri, daima gönüllerde yaşayacak mükemmel bir ırk haline getirmiştir.

— Ben herkesin şeriat kanunlarından niçin bu kadar korktuklarını bir türlü anlayamadım. Yanımdaki kişiye bütün saygımla Sir Wiliam Tyrell’e atfedilen şu sözü tekrarladım. “Amerikan adaletine bağlanmaktansa Türk Mahkemelerine kendimi teslim edebilirim!”

Bursa’daki hastanenin, Yunanlıların kurbanı zavallı kadınlarla dolu olduğunu unutmamalıyım. Yunanlı baltalar, kadınların yüz, kalça, sırt ve bacaklarında müthiş yaralar açmış, bu yaraları tedavi etmek imkanı bulunmadığından kurtlanmışlardı. Oysa Türkler, Yunan esirlere çok iyi davranmışlardı.

— Lozan’da komisyonun genç üyeleri ara sıra dansa gidiyorlar. Dansı çok ciddiye alan Hüseyin Cahit “ayaklarımızı ısıtıyoruz” diyor. Ben de “Türklerin ayakları soğuk değil ki siz sadece dans edebildiğinizi göstermek için dans ediyorsunuz” diyorum.( Lozan Anlaşmasının yapıldığı oteli 2017 yılında yakinen gördüm. Bırakın ayakların üşümesini aradan 94 yıl geçmesine rağmen halâ İsviçre’nin en lüks otellerindendi).

Yunanlılar, Bursa’da, içindeki mahpuslarla birlikte bir hapishaneyi ateşe vermişler, ölünceye kadar onların çığlıklarını dinlemişler.

— Türkler, Hristiyanlar tarafından aldatılmış, incitilmiş, kötüye kullanılmıştır.

— Hangi millet, müttefiklere Türkler kadar meydan okumuştur.

— Bizim “Yeni Bizans” gibi budalaca hayallerimiz vardı.

Türkiye ölmemişti. Büyük Medeniyeti’nin (Ellison, İslam Medeniyetini kastediyor) küllerinden yeniden doğmuştu.

— Barış için dindarca umutlarını gördüğüm insanlara teşekkürlerimi gönderiyorum.

Ellison’ın şahit olduğu “1922 Ankara’sı”ndan kısa süre sonra eser kalmayacaktır.

Lozan’ın dans ezikleri ile kadınları Türkçeden daha iyi Fransızca konuşanlar, “Ankara’nın esas sahipleri”ni tasfiye edecek, Milli Mücadeleden ve tarihlerden kazıyacaklardır.