Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.82
Gram Altın
2377.81
BIST 100
10227.03
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Ocak 2020

Lütfen Kapatın

Bilgisayar tutkunu iki gencin ortaya attığı “Kapatma Günü” çağrısı oldukça ilgi görmüştü. Gençler hem sitelerinde hem de çeşitli gazetelerde yaptıkları açıklamalarda amaçlarına ulaşacaklarını dile getirmişti.

Çağrı açık ve net; “Bir günlüğüne bilgisayarımızı hiç açmayalım, internete girmelim, kendimize, ailemize vakit ayıralım.”

İlk etapta düşünülünce o kadar da uçuk kaçık bir çağrı olmadığı görülüyor. Altı üstü bir günlüğüne bilgisayarınızın başına oturmayacaksınız, o kadar. Fakat gösterilen tepki maillerine bakılınca durum o kadar da basit görünmüyor. “Kesinlikle bilgisayarımdan ayrılamam.” diyenler, “Elimde bir oyun var, ondan bir saniye ayrı kalamam.” diyenler, “Bilgisayar olmazsa koca gün ne yaparım.” diyenler…

Gençler başarılı oldu mu diye soracak olursanız, sanmıyorum ki başarılı olsunlar. Çünkü görünmez bir el ağlarla örmüş hayatımızı. Dijital ağ içine hapsetmiş hepimizi.

Kendimizi yeniliklere o kadar çabuk adapte ediyoruz ki onlardan bir anlık da olsa ayrı düşmeye tahammülümüz yok. Bütün planlarımız çağın gereğine uygun olarak işler oldu. Onlardan bir anlık ayrılığa bile dayanamıyoruz. Her yandan büyük bir kuşatma altındayız. Cep telefonlarımız, bilgisayarımız, internetimiz neredeyse hayatımızın en büyük parçasını oluşturuyor.

Evden cep telefonumuzu unutup da çıktığımız zaman kendimizi yalnız, sessiz, ıssız, sahipsiz hisseder olduk. Kocaman şehirde bir nokta gibi kalakaldık sanıyoruz. Sanki kimse yokmuş gibi çevremizde, yalnızlığımızı büyütüp durduk. Bir “alo” sesinin büyüsüne kaptırıp kendimizi iletişimsiz kalmanın kıskacında kıvranıp durduk.

İnternetimizin kesilmesine isyan ediyoruz, bir çölün ortasına düşmüş gibi büzülüp kalıyoruz bir köşede. Bilgisayara bile bakmak gelmiyor içimizden. içimizden. Sanal düşler kurup soyut dostlukların yoksunluğunu bastırmak için yeni dijital oyunların ardına düştük.

Bu çılgınlığın suçunu kimsede aramaya gerek yok. Her gün kendimizi dibe yaklaştıran yine biziz. Bazı şeyleri elimizin tersiyle itmeden değişmez bu devran. Uzak değil bundan on beş yıl önce cep telefonu kullananların parmakla gösterildiği, internetin ne tür bir şey olduğunu ancak yazları memlekete gelen gurbetçi dostlardan öğrendiğimiz günler yaşadık biz.

Hızımıza diyecek yok. Aldığımız yolun mesafesini ölçmeye akıl bile kâfi gelmiyor bazen. Nerdeydik nereye geldik demeye bile fırsat kalmadan yeni bir icatla uyanır olduk. Eskisinin tadını çıkaramadan yeni bir modelin sükseli duruşunu hayal etmeye başladık.

Bu yaşadığımıza gönüllü tutsaklık diyebiliriz. Artık her bir yanımız gönüllü tutsaklarla çevrelenmiş durumda. Tutsaklığımız her gün biraz daha artıyor. Şikâyet ettiğimiz her şeyden tek sorumlu kendimiziz. Suçluyu başka yerde aramaya gerek yok. Televizyonun düğmesini kendi irademizle kapatamıyorsak, cep telefonumuzu bilerek evde bırakıp dağlara bayırlara dönemiyorsak yüzümüzü, bilgisayara bir süreliğine de ara verip kitapların arasına yönelip okumanın keyfine varamıyorsak bunların suçunu başka yerde aramaya gerek yok.

Küresel ısınma, her gün ortaya çıkan yeni hastalıklar, pamuk ipliğine bağlı yaşamaklığımız “Bu koşturma nereye kadar?” sorusunu kendimize sorana kadar devam edeceğe benziyor.

Bizi kendimize getirecek bir rüzgâr bekleyeceğiz ya da kendimiz çıkaracağız rüzgârımızı. Büyük bir melek gelip bizi uyandırmadan bir bir kapatmalıyız gereksiz kapıları.

Şimdi okullar tatil. Çocuklarımızı acaba neye emanet edeceğiz? Dijitalin karşısında mahzun bir şekilde bekleyen kitaplar var. Eğer yarıyıl tatilinde çocuklarımızı kitaplarla buluşturma başarısını gösterirsek iste en büyük başarı bu olacaktır. Karneler, notlar, belgeler hayatın olmazsa olmazı. Bize lazım olan ancak ve ancak kitaplardır. Bütün dijital sözler, zamanlar, pozlar geçip gider de geriye sadece okuduğumuz kitaplar kalır.

Bir devrim gerekiyor şimdi. Her şeyi bir yana bırakıp kitaplara dönersek yüzümüzü devrim başladı demektir. Dijital bir çöplük haline gelmeden hayatımız; kurtuluş için ilk adımı atıp günümüzün önemli bir bölümünü doğal bir yaşama ayırmanın zamanı geldi. Her şeyi bir yana bırakıp; dilimizde pastoral bir şiir, düşmeliyiz yola. Kapattığımız her dijital düğme, emin olmalıyız ki içimizde yeni filizlenecek bir bereketin şifası olacaktır.

Acele edelim, kocaman bir küre var her gün sıcaklığı artan. Biraz daha geniş nefes, biraz daha.