Dolar (USD)
32.43
Euro (EUR)
34.79
Gram Altın
2441.23
BIST 100
10082.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

09 Şubat 2024

Mehmet Aycı'nın kaleminden Zeki Ergezen'i okumak

Geçtiğimiz ay Muhammed Işık ile birlikte İsmet Özel, ‘Özel Sayısı’nda bendenize de yer veren Hece Dergisi’ne teşekkür babından bir ziyaret gerçekleştirdik.

Bu ziyarette derginin sahibi Ömer Faruk Ergezen Bey ile tanışma ve sohbet etme şansı bulduk.

Ömer Faruk ağabey ezelden gelen bir aşinalık ile bizleri ağırladı. Bu samimi sohbet havasına kendimizi o kadar kaptırmışız ki vaktin nasıl geçtiğini anlayamadık. Müsaade istediğimizde Ömer Faruk Ağabey bize ağabeyi Zeki Ergezen Bey ile ilgili iki kitap hediye etti. Kitaplar için teşekkür ettik ve Hece Yayınlarından yeni çıkan birkaç kitabı da alarak oradan ayrıldık.

Merhum Zeki Ergezen hakkında hafızamı yokladığımda bu ismin rahmetle yad edilecek büyüklerimizden birisine aitliği ve siyaset ve devlet adamlığı kimliği yanında sanki bir ağabey gibi nakşolduğunu anladım.

Bize okumamız için emanet edilen iki kitaptan Meymet Aycı’nın yazmış olduğu 2023 yılında Hece Yayınları arasında çıkan “Zeki Bey: Bir Zeki Ergezen Portresi” isimli kitabı öne alıp okumaya başladım. Gayet şairane ama samimi ve sıcak bir üslupla ele alınan bu porte türü kitabı üç oturumda bitirmek nasip oldu. Zeki Bey’in hayatında örnek alınması gereken birçok olayın olması yanında Aycı’nın bu mükemmel üslubunun da kitabın çabucak okunmasına vesile olduğunu itiraf etmeliyim.

Kitap sayesinde Zeki Bey’in hayatına dair bilmediğimiz birçok ince ayrıntı ile onu adeta yeniden tanımış oldum.

2 Aralık 1949’da Bitlis’in Ahlat ilçesinde başlayan hayat parantezinin 2 Ekim 2020 tarihinde Ankara’da kapanarak yine Ahlat’ta noktalanmasının yanında bu parantezi dolduran mücadele, azim ve kararlılığın yanında sadeliğin gerçekten ders alınacak bir hüviyete sahip olduğuna şahit oldum.

Aycı’nın da belirttiği gibi Zeki Bey Ahlat’ta doğarken aynı zamanda bir güneş gibi Ahlat’a doğmuş bir kişi... Ahlat’ta başlayan tahsil hayatı onu Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi’ne getirecek bu okuldan Mimarlık olarak mezun olacaktır. Akabinde memuriyet hayatı başlayacak ve Bitlis ve Muş’ta Bayındırlık İl Müdürlüğü görevlerini üstlenecektir. Hükümet değişikliği nedeniyle sadece makamından değil memuriyetten de olacak Zeki Bey’e Belediye kapılarını açacak, ancak o bu duruma bir tepki olarak sakal bırakacaktır. Sonrasında yine İl Müdürü olarak çalışacak ama sakalını kesmeyecektir. Ta ki 12 Eylül olana dek. İşte tam da bu noktada dünyanın en trajikomik hadisesini yaşayacaktır Zeki Bey… 12 Eylülcüler onu “Nemrut Dağı’nda gizli gizli Humeyni ile görüşmek” ihbarı ile tutuklayacaklar ve saçını sakalını keseceklerdir. Tabi bu kadar absürt ve düzmece bir ihbarın asılsızlığını anlamak için akılsızlıkla malul olmak gerekir ki sonuçta serbest bırakılacaktır.

Hayatının kalanında başarılar vardır Zeki Bey’in. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde İnşaat Dairesi Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünde İnşaat Emlak Dairesi Başkanlığının ardından Adalet ve Kalkınma Partisi Kurucu Üyeleri arasında yer alır. 19, 20, 21 ve 22. dönem Bitlis Milletvekilliği yapar ve son olarak da 58. ve 59. hükümetlerde Bayındırlık ve İskân Bakanı olarak görev yapar. Sayısız esere imza atar. Kendisinden önceki tüm dönemlerin yaptığı işlerden daha fazlasını yapmayı başarır.

Sonuçta Zeki Ergezen kamuda mimarlık, İl Müdürlüğü, Daire başkanlığı, Genel Müdürlük yapar. Mecliste vekillik, hükümetlerde Bakanlık yapar ama asla özünden taviz vermez. Ona yakışacak en güzel sıfat; sadeliktir!

Makamların ve mevkilerin cazibesi, havası onun ayaklarını yerden kesemez. O hep Müslüm’den olma, Cemile'den doğma, Saime Hanım ile evli dört çocuk babası Ahlatlı Zeki Bey olarak kalmayı başarmıştır.

Sanırım bunda da toprak gibi bir tevazua sahip olması yatar. Makamlar, mevkiler de dünya hayatı gibi fanidir, gelip geçicidir. Ancak iyi bir isim bırakmak ve rahmetle, özlemle, hayırla yad edilecek işler yapmaktır asıl olan. Bir mimar olan Zeki Bey fani olan bu dünyada baki bir isim bırakmanın yolunun gönül yapmak, insanların gönlünü hoş etmek olduğunun bilincindedir. İşte asıl mimarlık gönül mimarlığıdır. İşte burası, hâlen kamuda ve özel sektörde önemli makamlar işgal eden herkes için ders alınması gereken bir husustur. Mahkeme hiçbir zaman kadıya mülk olmamıştır.

Mehmet Aycı’nın 144 sahifelik kitabı, Zeki Ergezen gibi meşhur bir siyaset ve devlet adamının meçhul hayatına ışık tutuyor. Okunası bir kitap…

Bu güzel kitap için Mehmet Aycı’ya ve Hece Yayınlarına teşekkür ederken Zeki Ergezen Bey’e de tekrar rahmet diliyorum.

Yazımızı onun şu sözleriyle bitiriyorum.

“Toprakla konuşurum. Toprakla dertleşirim. Toprak bana gülümser, ben toprağa gülümserim. ‘Senden yaratıldım ey toprak, sana karışacağım.’ derim. Geldiğimde, bana nasıl davranacağını sorarım. ‘Bedenime güzel davran, onu üşütmeden, incitmeden çürüt’ derim. ‘Şimdiye kadar senin yetiştirdiğin nimetlerle beslendim, bir nimet olarak sana geleceğim, sen de beni ye ve şükret’ derim. ‘Bereket senin adın’ derim. ‘Nankörlük etmezsin’ derim. ‘Kibirlenmezsin’ derim. ‘Sana güvenen, seni ekip biçen kimseyi mahcup etmezsin’ derim. Bir avuç toprak alır öperim. ‘Alnım sana secde etmeyi seviyor’ derim toprağa. Dertleşiriz onunla. ‘İnsanlar topraktan geldiklerini unuttuklarında, ölümü, toprak olacaklarını akıllarından çıkardıklarında insanlıktan uzaklaşıyorlar’ diye dert yanarız.”