Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Haziran 2015

Meseleyi Nerden Okumalı?

İslam, bir toplumun yapısına girdiği vakit o toplumun değişmez temellerine dayanarak şekil yönünden farklı olan başka bir medeniyet meydana getirir. O toplumda fiilen bulduğu imkanları kullanıp geliştirir.

Peki, bu tekamül baştan beri mevcut değilse ne olur? Bu sefer de İslam, onu yeni baştan kurgular ve kurulurken o toplumun gelişmişlik seviyesine ilerleme safhalarını yerleştirir. Böylece İslam yolu ve hayat sistemi uyarınca kurulacak olan medeniyet; sanayi, ekonomi ve ilmu00ee alanlarda kendine has bir model geliştirir. Bu kendine haslık, İslam medeniyetini tümüyle o dönem ki cahiliye toplumlarından ayırır. Yine bu kendine haslık, organik yapısı itibariyle varlığını bütün çağlar boyunca devam edegelir.

Bir ayette yüce rabbimiz şöyle buyuruyor; (İslamiyet), Allah'ın verdiği bir renktir. Kim Allah'tan daha iyi bir renk verebilir (Bakara, 138). Bu ayet uyarınca Müslümanlar, İslamiyet'le tanıştırdığı toplumları birden dönüştürmediler. Önce onların kültür ve geleneklerini öğrenmeye çalıştılar. O toplumlara dair çeşitli okumalar yaptılar. Neydi bu okumalar? Kısaca anlatalım. Müslümanlar İran coğrafyasına vardıkları vakit burada iki adet bayram kutlanıyordu. İlki, İlkbahar ve tabiatın canlanması vesilesiyle kutlanıldığı Nevruz (21 Mart) diğeri de Sonbahar ve hasadın kaldırılması dolayısıyla kutlanan Mihrican (23 Eylül) bayramıydı. Bu bayramlar için bizzatihi Resu00fblüllah (s.a.v.) Efendimiz, "Allah Teala size, o İki bayram günlerine (Nev-ru00fbz ve Mihrican'a) karşılık, onlardan daha hayırlı İki bayram gününü (Ramazan ve Kurban bayramlarını) ihsan etti." Şeklinde buyurmuşlardır. (İ. Rabbani k.s., Mektu00fbbat 1/266)

Hz. Ömer döneminde İran'a yapılan fetihler sonucunda buralara İslamiyet yerleşince karşılaşılan iki Bayram ile ilgili şu uygulamalar yapılmıştır. Bu bayramlarda İran halkı şah'a ve yöneticilere hediyeler vermek zorundaydı. Bu hediyeler giderek vergi durumuna geliyor ve hediyesini vermeyen halk cezalandırılıyordu. Daha sonra Hz. Ömer bu Nev-ru00fbz ve Mihrican bayramlarında ilk iş olarak hediyeleşmeyi kaldırmıştı. Hal böyle olunca o toplumun insanları da yeni yeni ısındığı İslam dinini ve onun bayramlarını daha çok tercih etmeye başlamıştır. Diğer bayramları da bir kültürel öğe unsuru olarak kutlamaya devam etmişlerdir.

İslamiyet'in neş'et bulduğu Arap Yarım adasından İran'a varırken birçok kültür ve dinu00ee öğe İranlılar tarafından ve diğer topluluklar tarafından devşirilerek alınmıştır. Mesela resul kavramı peygamber olmuş. İranlılardan Türklere de böyle geçmiştir. Yine "Sala" kavramı "namaz" olarak değiştirilmiş. Aynı şekilde Türk topluluklarına da "namaz" olarak geçmiştir. Güncel bir kavram olan "savm" kavramı İranlılar tarafından "oruç" olarak değiştirilmiş bu kavram Türklere de yanı şekilde geçmiştir. İlginçtir İranlılarla birçok kültürel ve tarihsel öğesi aynı olan Kürtler, "savm" kavramını "oruç" olarak almamış "roju00ee" olarak almıştır. Ramazan bayramı da bütün kavimlerde kendilerince öğeler yüklenmiştir. İlk orijini "Iydı'l-fıtır" olan bu kavram zamanla birçok kavimce değişik isimlerle anılmıştır. Mesela Urdu dilinde bu kavram "Çoti eyd" olarak kullanılmıştır.

İslamiyet, Doğu cephesinde buna benzer kültürel ögelerle karşılaşırken Mısır'a vardığında da şu kültürel öğeleri devşirmeye çalışmıştır. En önemlisi Mısır'ın hayat kaynağı olan Nil Nehri ile alakalı durumudur. Rivayete göre Nil nehrinin taşması, Amon-ra diye adlandırdıkları su ve güneş tanrılarının kızgınlığı sebebiyledir. Bu ilkel inanış için her yıl nehir taştığında ya da kuruduğunda genç bir kızı süslenip nehre atılıyordu. Bu ilkel ve çirkin inanış, ta İslamiyet'in Mısır'ı şereflendirmesine kadar devam etti. Bu durum Halife Hz. Ömer'e intikal edildikten sonra şöyle bir çözüm geliştirilmiş. Nil Nehri kenarında bir tören düzenlenmiş ve burada oyuncak bir bebek ile birlikte Hz. Ömer'in yazdığı bir mektup Nil Nehrine atılır. Ve böylece Nil Nehrinin taşması veyahut da taşmaması meselesinden çok coğrafi olay karşısında yapılan çirkin bir davranışın önüne geçilmiş olundu. Bu da Mısır'ın İslam'la şereflenmesinin bir muştusu olsa gerek.

Aktüel bir bilgi verilecek olursa günümüzde de cahiliye toplumlarının oluştuğunu söyleyebiliriz. İslam'ın asıl kaynağına inemediğimiz zaman kendi kültürel ve tarihi ögelerimizi İslamu00ee bir kaynak olarak egemenliğimiz altında olan diğer topluluklara dayattığımızda ortaya ucube bir dinu00ee anlayış çıkar ve ayrışımların önü alınamaz. Ayette zikredildiği gibi Allah'ın boyası kalkmaz ama insanoğlunun boyası kalkar. Meseleye şu yönden bakarak yeni okumalar yapabiliriz.