Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Aralık 2013

Mevlana'nın 'Düğün Gecesi'

B
ugün 17 Aralık; Şeb-i Arus. Bilmeyenler için hemen söyleyelim; Mevlana'nın ölüm yıldönümü. Düğün gecesi anlamına gelen Şeb-i Arus, Mevlana'nın kendi ölüm zamanını niteleyen kavramsallaştırması ve oldukça orijinal. Öte yandan, tabii ki bir insanın ölüm zamanını düğün gecesi olarak adlandırmasının bir anlamı ve arkaplanı var.
Bildiğiniz gibi Mevlana, temel perspektifi itibarıyla Vahdet-i Vücut felsefesi içerisinde değerlendirilmelidir. "Varlığın Birliği" anlamına gelen Vahdet-i Vücut felsefesine göre, yegane varlık Allah'tır. Bu sebeple bir kişi, hem Allah (CC) hem de ben varım dediği zaman ikiliğe düşmekte ve şirk işlemektedir. Bu felsefeye göre, insan dünyaya bütününden (Allah'tan) koparak gelmekte, dolayısıyla sürekli bir ayrılık, gurbet ve keder hali yaşamaktadır. İnsan öldüğü zaman bu bütününe kavuşmakta ve hasret hali sona ermektedir. İşte bundan dolayı ölümü, düğün gecesi olarak adlandırılır.
Mevlana ve tasavvuf söz konusu olduğu zaman, genel anlamda iki türlü tavır alış söz konusudur. Birincisi, bunları tamamen şirk kabul eden ve dolayısıyla İslam düşünce geleneği içindeki yerini reddeden bir tavır. İkincisi de, her şeyiyle kabul edip, yegane yol olarak benimseyen tavır. Bunların dışında bir üçüncü yolun olması gerektiğini söylemeliyim. O da, Mevlana ve tasavvufu değerlendirme ve analize tabi tutan bir yoldur ki en sağlıklısı açıkça budur.
Bugün Post/Modern dünyada Mevlana'ya dair iki önemli aktüel noktanın altını çizmek istiyorum. Birincisi, Mevlana ve İbn Arabi üzerinden inşa edilmeye çalışılan postmodern bir İslam anlayışı var. Bu yaklaşım, özellikle bu iki şahsiyetin metaforik dilinden işlevsel olarak faydalanıp, İslam'ı kendi omurgası üzerine çökerten bir İslam anlayışı ortaya koyuyorlar. Bu anlayışın en belirgin özelliği, fıkıh karşıtlığıdır. Buna göre, "İslam'ın bir şekil olmadığı" söyleminden hareketle amorf bir İslam algısı inşa edilmekte, fıkıh burada söylem olarak negatiflenerek İslam'ın temel omurgası yok edilmektedir. Böylece oluşturulan İslam algısı, her türlü iktidara servis sunacak şekilde konumlandırılmakta; aktüel olarak da tüketim toplumunun nesnesi kılınmakta; nihayetinde fıkhın direnç sağlayıcı niteliği berhava olmaktadır. Nitekim Elif Şafak'ın "Aşk" romanı bunu en iyi anlatan postmodern tarzlardan birisidir. Orada amorf bir aşk söylemi üzerinden, Mevlana bugünkü postmodern yaşam biçiminin örmek bir modellemesi haline gelmektedir.
Öte yandan, Mevlana'nın metaforik dili ve yukarıda anlattığım kurgunun bir parçası haline getirilmesi, Ondan istifade edilmesinin önünde bir karşıt tavır oluşturmamalıdır. Bu ülkenin önemli bir sosyal sermayesi olan Mevlana'nın, insanı içeriden yakalayan ve toplumda ve kültürel bellekte bir karşılığı bulunan sözlerini bilmekteyiz. Bu sözler, insanlar tarafından özellikle içlerde acısı çekilen sorunlara bir "hikmetli tavır" önermektedir. Bu ise, özellikle gönül dünyasının yeniden inşasında ciddi bir öneme sahiptir.
Ülkemizde ilim ve fikir adamlarına maalesef futbol takım taraftarlığı gibi bir yaklaşım hakimdir. Bu yaklaşımlar, ya tamamen onaylama ve yüceltme ya da red ve aşağılama gibi dualiteler şeklinde işlemektedir. Halbuki temel mentalite; herkesten alınacak bir şeylerin olduğu şeklinde işletilmelidir. Hiçbir eserini ve özellikle de ünlü eseri "Mesnevi'yi" bile okumadan ve hatta bunların isimlerini bile bilmeden rastgele değerlendirmeler yapmak ne kadar insaflı ve adalete uygun olacaktır?
Bugün Şeb-i Arus. Mevlana'nın ölüm yıldönümü. Herkes Mevlana'dan alabileceklerine baksın ve şu sorunun cevabını düşünsün: "ölüm zamanına "düğün gecesi" diyecek kıvam nasıldır?"