Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2437.80
BIST 100
10082.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Mart 2015

Nihat Zeybekci'nin öyküsü, Türkiye'deki değişimin öyküsüdür

Türkiye, seçkinci, elitist, ideolojik devlet anlayışından, sivil, demokratik, Anadolu odaklı siyaset anlayışına evrilmek zorundaydı. Zadeganın siyaset, bilim ve iktisat üzerindeki geleneksel baskısı Anadolu insanı ile bu zümre arasında adaletsiz, hakkaniyetsiz ve anlamsız bir uçurum meydana getiriyordu. Ülke kaynaklarını yönetenler, üretenler, dağıtanlar, tüketenler siyasetin ve sermayenin merkezinde çöreklenmiş bir avuç azınlık olunca adaletsizliğin ve haksızlığın boyutları daha da genişliyor, bu durum toplumsal gerilime ve çatışmaya sebebiyet veriyordu. Toplum katmanları arasındaki uçurum büyüdükçe de gerek milli gelirin paylaşımında gerekse en temel insani hakların tesliminde çok ağır ihlaller yaşanıyordu. Fırsat eşitliği denilen alanda ise büyük bir eşitsizlik söz konusuydu.

Evet doğrudur, sermayenin tabana yayılması, refahın artırılması, din ve fikir özgürlüğü, adalet, eğitim kalitesinin yükseltilmesi vb alanlarda hala alacağımız çok yol var şüphesiz. Ancak bütün bunlara rağmen Türkiye'de Anadolu çocuklarının siyasetin merkezine talip olmalarıyla birlikte en azından seçkinci elitist anlayış pek çok alanda kırıldı ve Anadolu insanı çevreden merkeze doğru yürümeye başladı. Tabii olarak bu yürüyüş birilerini ciddi şekilde rahatsız edecekti, etti de kuşkusuz. 28 Şubat, 27 Nisan gibi gibi müdahaleler bir anlamda bu yürüyüşün durdurulmasına yönelik operasyonlardı aslında.

Ancak bu kutlu yürüyüş gerçek anlamda hiçbir zaman durdurulamadı. 50'lilerde tek parti iktidarına kafa tutan ve "yeter söz milletindir" diyerek siyasette değişimin önünü açan Demokrat Parti hareketi, daha sonra 80'ler de Özal ile daha liberal-muhafazakar, 90'larda ise (İslamcı siyasetin toplumda kabul görmesiyle) daha fazla çevrenin taleplerine açık bir kimliğe bürünerek merkezdeki zadeganı rahatsız eder hale geldi.

Bütün bu değişim süreçleri zaman zaman askeri ihtilal ve darbelerle zehirlenmeye çalışılmış olsa da çevrenin, yani Anadolu'nun, Anadolu çocuklarının iktidar yürüyüşünü durduramadı. 2002 yılına gelindiğinde millet bu işe son noktayı koyarak Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti'ye büyük bir kredi açtı, mazlum ve mağdurların, Anadolu'nun sesini merkez siyasete taşıyacak bir siyasi harekete yol verdi. Anadolu insanı siyasette, bilimde, ekonomide, kültürde bütün ezilmişliğini, bütün horlanmışlığını, bütün itilmişliğini bir kenara atarak özgüven tazeledi ve ülkenin kaderini tayin etme noktasında çok önemli görevler üstlenerek geleceği inşa etmeye koyuldu. Erdoğan bu ülkeye ne verdi? Diye sorulacak olsa, bu sorunun en önemli cevaplarından birisi kendi medeniyetimize, kendi toplumumuza olan özgüvenin yeniden ayağa kaldırılmasıdır.

Edirne'den, Kars'tan, Ordu'dan, Adana'dan, Konya'dan, Diyarbakır'dan çiftçi Ahmet'in, işçi Mehmet'in, rençber Hayri'nin, memur Hasan'ın oğlu, kızı belediye başkanı, kaymakam, vali, müsteşar, profesör, milletvekili, bakan, başbakan, işadamı, cumhurbaşkanı olunca Türkiye'de değişim kendisini daha güçlü bir şekilde göstermeye başladı. Bu süreç şüphesiz 50-60 yıllık bir süreçtir ancak bu yürüyüşün merkez güçleri rahatsız ettiği kritik dönemeç Refah Partisi'nin iktidar ortağı olmasıysa, söz konusu zümre için sürecin can yakıcı hale gelmesi aslında Ak Parti'nin iktidarı ve Rizeli Ahmet Kaptan'ın oğlu, Kasımpaşa'lı, İmam Hatip mezunu Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığıdır, Cumhurbaşkanlığıdır. Bir başka güzel örnek; Denizli'nin Tavas ilçesinde tütün tarlalarında maişet savaşı veren yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Nihat Zeybekci, bugün ekonomi yönetiminde söz sahibi olabilmişse, bu, Türkiye'de iktidarın sosyolojik olarak el değiştirdiğinin önemli bir kanıtıdır. Ortaöğrenimine devam etmek için ailenin ekonomik devamının elvermemesine karşılık daha sonra kayıt olacağı okulun etrafında dolanırken bir okul idarecisinin hasbelkader elinden tutmasıyla eğitimine devam eden, öğrenim hayatını İngiltere'de yüksek lisansla noktalayan Nihat Zeybekci'nin öyküsü de Anadolu'daki nice Ahmetlerin, Tayyiplerin, Hasanların, Fatmaların, Ayşelerin öyküsüdür. Anadolu'nun, eli nasırlı, kavruk yüzlü insanlarının "yönetilen" konumundan "yöneten" konumuna geçmesi elbette hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının açık kanıtıdır. Bu zafer milletin zaferi, bu başarı tütün tarlasından bakanlık koltuğuna yürüyen nice eli nasırlı Zeybekci'lerin, Kasımpaşa'nın tozlu sokaklarından Cumhur'un reisliğine yürüyen (Recep ayında "er" doğan) nice millet sevdalısı "Tayyib"lerin, başarısıdır, zaferidir, zadeganın değil!