Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 Aralık 2019

Ölü doğan bir gelecek

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, devletin temel kanun ve nizamlarıyla bağdaşmayan icraatlarından dolayı 2016 yılında parti yönetimi ve Başbakanlıktan uzaklaştırılınca bir süre bekledi, ortalık sakinleşince de yaptıklarını kimse hatırlamayacakmış gibi önce AK Parti bünyesinde muhalefete başladı. Uzun bir manifesto yayınladı, ardından Gelecek Partisi’ni kurarak siyasi arenadaki yerini aldı.

Halbuki aynı Davutoğlu, AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nda kadrolaşmasına karşı çıkılınca 5 Mayıs 2016’da AK Parti Genel Başkanı olarak olağanüstü kongreye gitme kararı almış ve o günkü konuşmasında şunları söylemişti:

“Asla bu kutlu hareketteki hiçbir dava arkadaşımın kalbini kırmam. Dünya mazlumlarının tek umudu olan bu Ak Hareket’in zarar görmesine, bu Ak yürekli kadroların üzülmesine izin vermem.”

Bu konuşma ile kendisini bağladığını söylüyordu. Sadece AK Parti üyelerine değil, partinin kurucu liderine bağlılığını şu sözlerle dile getiriyordu:

“Cumhurbaşkanı ile son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımızın aleyhine tek bir söz duymadı, duymayacak!”

Çok değil, aradan iki yıl geçince Davutoğlu sözlerini unutmuş, muhalefete başlamıştı bile… 3 yıl sonra da partisini kurup Tayyip Erdoğan’ın Genel Başkanı olduğu AK Parti’nin karşına geçti. Tayyip Erdoğan, üniversiteden değil, politikadan geldiği halde devletin asırlara dayalı gelenek ve göreneklerine, kanun ve nizamlarına riayet ediyordu. Ama üniversiteden gelen bilge adam (!) Davutoğlu kendi kurduğu vakfın menfaati için devletin hukukunu hiçe saymıştı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında 24.11.2014 tarihinde Özelleştirme Yüksek Kurulu toplanmış ve Kartal Dragos’taki devlet arazisinin İstanbul Şehir Üniversitesi’ne bedelsiz olarak devredilmesine karar vermişti. Altında da Başbakan Ahmet Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bakanlar Mehmet Şimşek, İdris Güllüce ve Feridun Bilgin’in imzası vardı.

Bunun tercümesi şuydu: Başbakan Ahmet Davutoğlu, 2,5 milyar lira değerindeki devlet arazisini kendi kurduğu vakfın üniversitesine ücretsiz olarak bağışlamıştı. Tahsis değil, bağışlama… Türk devlet geleneğinde böyle bir örnek yoktu. Devlet arazisi belirli sürelerle üniversitelere tahsis edilebilir ama bağışlanamazdı. Bu karar, mahkemeye taşındı ve iptal edildi.

Ahmet Davutoğlu’nun bunun hesabını vermeden siyasi arenaya çıkması partisinin ölü doğması anlamına geliyordu. Çünkü devlet arazisini kendi kurduğu vakfın üniversitesine bağışlayan bir siyasi, bunu açıklayamadan halkın önüne çıkamazdı. Önce bu icraatının hesabını vermeli, yargılanmalı ve aklanmalıydı.

Yolsuzluk sadece bununla sınırlı değildi. Üniversite yönetimi de bedelsiz olarak Davutoğlu’nun bağışladığı bu araziyi teminat göstererek Halkbank’tan 417 milyon lira kredi almış; bir taksitini ödemiş, kalanının üstüne yatmaya kalkmıştı. Arazinin devri mahkeme kararıyla iptal edilmiş; Üniversite de bankadan aldığı krediye başka teminat gösterememişti.

Ahmet Davutoğlu’nun devlet adamlığı ile bağdaşmayan icraatları bununla sınırlı değildi. Mesela HDP’lileri 28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe’deki Başbakanlık ofisine davet edip çözüm süreci toplantısı yapmıştı. HDP’liler kendilerini dev aynısında görüp, devletten inanılmaz taleplerde bulunmuşlardı. Üstelik bu kritik toplantıdan Cumhurbaşkanı’nın haberi bile yoktu.

Mayıs ayında yazdığım bir yazıda Davutoğlu’nu uyarmış ve şunu söylemiştim:

“Sen, AK Parti genel başkanı olarak girdiğin 7 Haziran seçimlerinde yenildin. AK Parti’ye de kaybettirdin. Olaya partinin kurucusu el atmamış olsaydı, 1 Kasım’da ancak AK Parti’nin cenazesi kaldırılırdı.”

Şimdi ölü doğan bir “Gelecek” adı altında sadece AK Parti’deki safraların bir kısmı ayıklanmış oldu. Sıra diğer safralarda…