Dolar (USD)
32.45
Euro (EUR)
34.62
Gram Altın
2386.46
BIST 100
10045.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Haziran 2012

Şevval Sam zihniyeti ve sezaryen

Rivayete göre ilk sezaryen Sezar'ın annesinde uygulanmıştır. Sezar'ın annesinin doğum sancıları başlar, ama bir türlü doğuramaz. Sezar'ın babası, bu gidişle çocuğunu kaybetmekten korktuğu için karısının karnının kesilerek çocuğunun kurtarılmasını ister. Hekimler isteneni yapar, Sezar sağ salim dünyaya gelir ama annesi hayatını kaybetmiştir. Hekimler daha sonra bu şekilde doğum yaptırılabileceğini anlar ve anne hayatını kurtarmak için teknikler geliştirmeye çalışır. Sonraki zaman gittikçe ustalaşılır ve problemli doğumlar bu şekilde gerçekleştirilir. Tekniğin adıysa ilk kez Sezar'da uygulandığı için sezaryen olarak kalır.

Bu rivayet ne kadar doğrudur bilmem ama ilk okuduğumda çok ilgimi çekmişti, hala da her konusu açıldığında gözlerimin önüne karnı kesilmiş ölü bir anneyle, gözlerini dünyaya açan bebek gelir. Süslü püslü kıyafetler içerisinde hayal ettiğim annenin saçları açık kumral ve topuzlu olup beyaz, dantelli, fırfırlı elbiseleri artık kıpkırmızı kanla boyanmıştır ve diğer tarafta -nedense kızıl, üçgen sakallı- iri yapılı, ihtişamlı giyinmiş bir imparator, ellerinin arasına aldığı çıplak bir erkek bebekle sevinç kahkahaları atmaktadır.

Şimdi kimse benim bu kurguma, hayalime müdahale etsin, eleştirsin istemem. Hele bu betimlemelerimin gerçekle şu veya bu sebepten dolayı tenakuz oluşturduğunu tumturaklı ifadeler, bilimsel çıkarsamalarla yalanlanmasını hiç arzu etmem. Söylediklerimde ilmi ve tarihi doğrular, örtüşme noktaları aranmasını da dilemem. Dedim ya, bunlar benim hayalim. Eh, serde romancılık da var; hayalime sınır çizilmesin, düş dünyam ablukaya alınmasın, zihnimin ütopik dünyası realite çerçevesinde incelenmesin isterim.

Eğer birileri isteğimi görmezden gelir de tüm bu duygu-hayal bileşimi dünyamı tarumar etmeye kalkarsa bilsin ki bu kürtajdan ali bir cinayet işlemekten farklı değildir. Hatta bir romancının hayal gücünü tırpanlamaya kalkışmak beşeri cürümler içerisinde mesleki, yaşamsal, düşünsel türünden her nev'i maddeleri kapsamaktadır da diyebiliriz. Durumun bu kadar ciddi ve ehemmiyetli olduğunu ilan ettikten sonra tekrar eski mevzumuza dönebiliriz. Şimdi, bu rivayet bir hikaye midir yoksa gerçeği mi yansıtır beni çok da alakadar etmiyor. Sadece bir yazar olarak yeri geldiğinde kalemime malzeme olabilecek, karakterlerimle işleyebileceğim bir konu, kadın dünyam için de etkileyici bir muhtevaya sahip olduğunu söyleyebilirim. Hatta bunu ilk okuduğumda tüm sezaryen çocuklarına -saçma bir duyguyla- anne hayatını hiçe sayan bebekler gözüyle bakmaktan da kendimi alamamıştım. (Bunun saçma olduğunu zaten söyledim, sizlerin tekrar etmesine gerek yok.)

Son zamanlarda kürtajla birlikte gündemimize giren sezaryen tartışmaları bende bu kadim hayallerimi canlandıran bir etki yaparken dikkatimi çeken şeyse her iki konunun da kadınlardan çok erkekler tarafından tartışılması oldu. Tamam, her alanda erkeklerin hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz, ama belki konunun kadınlarla ilgisinin erkeklerinkinden fazla olmasından dolayı kadın düşüncesine daha fazla hürmet edilmesini bekliyoruz. Neyse ki magazin sektörünün kimi uzantıları popüler kadınlara mikrofon uzatmışlar da özellikle sanat camiasından bazı kadınların görüşlerini almışlar. Konuyla ilgili iki farklı görüş belirten kadınların son cümlelerinin "tercihin anneye bırakılması" gibi ortak kelimelerden oluşmasıysa hiç şaşırtıcı değildi.

İşin etik yönü, insan fizyolojisinin doğuma uygunluğu gibi şeyler tartışılabilir, ancak bu konuda kimseye baskı yapmamak kararı, anne ve babanın birlikte vermesini sağlamak en doğrusu olacaktır. Örneğin sezaryenin anne ve bebek açısından birtakım komplikasyonlar oluşturduğu anne ve babaya anlatıldıktan sonra, seçim yapma hakkı tanınmalıdır.

Konuyla ilgili okur yorumları içerisinde benim ilgimi çeken başlıklardan bir tanesi de sezaryenin "beleş annecilik" olarak yorumlanmasıydı. Öyle ya, gözlerini açtığında yanında bebeğini görmek hamile bir kadın için hayal kadar güzel. Olaya beleş annecilik üzerinden yaklaştığımızdaysa işin içerisine başka beleşciklerin gireceğini de hesaplamamız gerekir. Mesela eskinin bez yıkayan anne profili artık tarih olmuştur. Artık köylerdeki kadınlar bile bebeklerini hazır bez, bebeğin ayına göre üretilmiş hazır mamalarla büyütüyorlar.

Evet, abartılı ve gereksiz sezaryenler önlenmeli ve engellenmeli, ancak bunu yaparken kararı anne adına devlet babanın erkek tarafı vermemeli. Toplumda bilinç oluşturularak annelere bebeklerini doğurma isteği aşılamalı ve kadını buna hazırlamalı. Nasıl son yıllarda sağlıklı beslenme adına insanlarımız tatsız, tuzsuz, yağsız, etsiz beslenmeye başladıysa yeterli ve doğru propaganda yapıldığı takdirde de kadınlarımız normal doğumu tercih edeceklerdir. Çocukken, annemin kadınlarla yaptığı sohbetlerden hatırladıklarım arasında eski kadınların sezaryen olmamak için nasıl hastane hastane dolaştıkları, ancak çar naçar kaldıklarında sezaryen olduklarına dair çok sayıda hikaye mevcut.

Piyasaya hemen yayılan Şevval Sam konusuna gelince de "başörtüsünün bir tekstil ürünü" olduğu ifadesini basın elemanlarının bulup Şevval Sam'a yapıştırdığını düşünmüyorum. Sam'ın konuşmasının bir yerinde başörtüsü için bu maksadını aşan ifadeyi kullandığına inanıyorum. Fakat her düşünce ve yaşam biçimine özgürlük isteyen sanatçının sadece başörtüsü konusunda olumsuz bir tavır takınması da tutarlılıktan uzak gibi görünüyor. İnsanların çıplak doğduğundan hareketle örtüyü lüzumsuz gören "Şevval Sam zihniyetine" tıp ve bilimin her geçen gün ilerlediğini hatırlatarak kim bilir belki birgün giyinik doğan çocuklar projesine de imza atılabileceğini söylemek isterim. Nitekim sezaryenin tarihçesine ve şimdiki yaygınlığına bakarsak bunun gerçekleşmemesi için hiçbir sebep göremeyiz. Merakım, giyinik doğan bebek mucizesi gerçekleşirse bu kadınların hangi giyinik bebekleri modelleyeceği konusundadır.