Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
34.68
Gram Altın
2393.77
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

31 Aralık 2023

​Seydi Beşir olayının faili kimdi?

Geçtiğimiz hafta sonu 12 askerimiz Pençe Kilit Harekâtı bölgesinde şehit düşmüştü. Hepsine rahmet diliyor, milletimize başsağlığı diliyorum. Bu haberin ertesi günü de Gazze ve şehit edilen askerlerimiz için Ankara’da büyük bir miting düzenlendi. Biz de bu mitinge katıldık. Duyarlı halkımız PKK’ya ve işbirlikçilerine karşı sloganlar atarak Anadolu Meydanına doğru yürüdü. Oradaki herkes Gazze’deki soykırımı destekleyenler ile askerlerimizin şehit eden hainleri destekleyenlerin aynı mihraklar, aynı ülkeler olduğu hususunda mutabıktı. Eray Güçlüer’in de belirttiği gibi “Lazer veya radyo sinyali güdümlü tanksavar silahları, sese duyarlı veya kodlanmış sinyallerle harekete geçebilen çoklu ateşlemeli patlayıcı düzenekleri, kızılötesi gece görüş sistemleri gibi silah ve teçhizatın bu tür terör saldırılarında terör örgütü PKK'nın elinde olduğu görülmektedir.” Böyle silahların bir terör örgütünün elinde olması, dahası bunu üreten ülkelerin bu silahları bir terör örgütüne vermesi düşündürücüdür. Ayrıca Türkiye’de Gazze katliamı için tepkilerin yoğun olduğu bir zamanda bu saldırının olması da ayrı bir araştırma konusudur.

Gazze’de yaşanan soykırımla ilgili yazdığımız yazılar nedeniyle genelde olumlu tepkiler alırken arada bir olumsuz yorumlar da okuyoruz. Bir okurumuz “Arapların gözlerini kör ettiği 150 bin askerimizi neden anlatmıyorsunuz?” diye sormuş. Tarihe Seydi Beşir olayı olarak geçen bu hadisenin asıl failleri İngilizler olduğu halde mesele nasıl Araplara mal edilmişti anlayamamıştım. Sonra internet üzerinden bir araştırma yaptığımda bu iddianın facebook üzerinden yapıldığını ancak daha sonra bu yazının kaldırıldığını öğrendim. Birisi iftira fitilini ateşleyip kaçmıştı.

Tekrar bu elim hadise hakkında araştırma yaptığımda karşıma epeyce yazılmış makaleler ve bir de tez çıktı. Dr. Vedat TÜFEKÇİ tarafından yazılan bu tezde de olay ve sonrası detaylı bir şekilde izah edilmiş.

Birinci Dünya Savaşı'nda 1918 yılında Filistin cephesinde savaşırken İngilizlere esir düşen 16. Tümenin 48. Alayındaki 15 bin askerimiz, Mısır’ın İskenderiye şehrinin 15 km kuzey doğusunda kurulan Seydi Beşir Kuveysna Dört Numaralı Osmanlı Useray-i Harbiye Kampı’na hapsedilmişti. Burada savaş sırasında Filistin’de esir düşen Osmanlı askerleri tutuluyordu. Yalnız İngiliz ordusunda bulunan Türkçe bilen bazı Ermeni askerler tercümanlık yapıyordu. Ancak bunlar kasıtlı olarak yanlış ve kışkırtıcı çeviriler yaparak esir düşmüş askerlerimize karşı İngiliz komutanlarını dolduruyor, onların düşmanlıklarını körüklüyorlardı. Bu yüzden İngilizler tarafından askerlerimiz 12 Haziran 1920’ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya maruz kaldılar. Birçok askerimiz maalesef bu işkenceler nedeniyle şehit olmuştu. Aslında o sırada savaş bitmişti ama hâlâ hayatta olan askerlerimizi bize teslim etmek İngilizlerin işine gelmiyordu. Anadolu’da İngilizlere karşı bir ayaklanma an meselesiydi. Bu muhtemel ayaklanmada serbest bırakılacak her asker yarın yine onlarla savaşabilirdi. İngilizler bu ihtimali göz önüne alarak çözüm aramaya başladılar. Ya bu askerler topluca katledilecekti ya da savaşamayacak duruma getirilecekti. Toplu bir katliam İngilizlerin dünya kamuoyu nezdinde başını ağrıtabilirdi. Sonunda Ermeni ve İngiliz doktorlar tarafından bir çare bulundu. Askerlerimiz mikrop kırma bahanesiyle yakıcı bir kimyasal ola krizol dolu havuzlara sokulacak ve gözleri kör edilecekti.

Askerlerimizin arasında bulunan subaylarımız bu tuzağı anlamış ve askerlerimizi suya girmemeleri hususunda uyarmıştı. Bu yüzden İngiliz askerleri ile esir Türk askerleri arasında bir arbede çıksa da İngilizler ateş açarak olaya müdahale edince vurulmamak için başını suya sokan her askerimizin gözleri yanmış ve neticede kör olmuştu.

Bu acı ve vahşet kokan hadise üzerine Edirne milletvekilleri Mehmet Şeref ve Faik Kaltakkıran beyler 21 Mayıs 1921 tarihinde TBMM'ye bir önerge verdiler. Mısırda gerçekleşen bu katliamda 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan İngiliz tabibin, garnizon komutanının ve askerlerinin cezalandırılması için meclisin teşebbüse geçmesi istendi. Vekiller ayrıca Anadolu'da tutuklu İngiliz Albay Ravlenson gibi esirlerin İngilizlerin elindeki Türk askerleri teslim edilmedikçe iade edilmemelerini önerdi.

Hatta İstanbul sokaklarında bu kampta kör edilen askerlerimizden geri dönenler birbirlerinin eteklerine tutunarak sokaklarda gezmişler ve durumu protesto etmişlerdi. İngiltere Hükûmeti de Babıali’ye bir resmi yazı yazarak bu esirlerin acilen İstanbul’dan sevk edilmelerini ve sokaklarda dolaştırılmamasını istemişti. İngiltere’nin kendi yaptıkları bu zulmü gizlemeye çalışması Faik ve Şeref Beylerin verdikleri takrir üzerine ortaya çıkmış ve olay Birinci Meclis’in 28 Mayıs 1921 tarihli oturumunda görüşülmüştü. Bu mesele 2009 yılında tekrar meclis gündemine taşınmıştı.

Şimdi bu olayı bile İngilizler yapmışken Filistinliler yaptı demek ne kadar büyük bir iftiradır. Şu anda sokaktaki gençler üzerin de bir algı operasyonu olduğu açıktır. Algılar olguların önüne geçiyor ve bizler de buna göz yumuyoruz. El insaf demekten başka bir söz bulamıyorum.