Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

10 Eylül 2018

Suriye sahnesi

Geçtiğimiz hafta “Suriye iç savaşı”, İdlib operasyonunun yüksek sesle konuşulmaya başlaması ile yeni bir noktaya evrildi. Rusya, uzun süredir hamiliğini üstlendiği Esed Rejimi’nin muhaliflerinin “son kalesi” olarak görünen İdlib’i hedefe koydu ki hatta bu hedef doğrultusunda ne kadar kararlı olduğunu Akdeniz’de başlattığı tatbikat ile gösterme ihtiyacı duydu.

İran’da gerçekleşen üçlü zirve ile konu ABD’den bağımsız olarak “Astana Süreci” kapsamında masaya yatırıldı. Peki gelinen nokta ne?

İlk olarak Esed... Arap Baharı sürecinin devamında ülkesinde başlayan iç savaşın ilk dönemlerinde önemli oranda zor günler yaşayan Esed, büyük güçlerin rekabeti arasında bir anda kendisini farklı bir noktada buldu. Rusya ve İran uluslararası anlaşmalar gereği Suriye’de ki varlıklarını meşru göstermek için Esed’in davetini kullanıyorlar ve bu bağlamda Esed’in kalması onlar için önemli. İsrail ise son dönemde Esed hakkında daha ılımlı açıklamalar yapıyor. Bunun nedeni Esed’in varlığını Rusya ile çeşitli başlıklarda pazarlık noktasında kullanabilmeleri. ABD ise Esed’e hem İsrail’in baktığı bağlamda hemde Suriye’nin kuzeyindeki PKK/YPG bölgelerine karşı tutumu bağlamında bakıyor.

İran; “Biz Suriye’de Şii karşıtı cihatçılar ile kendi topraklarımızda karşı karşıya gelmemek için varız” diyerek konuyu “ulusal güvenlik” noktasında göstermek istiyor. Aynı zamanda ülkelerinde yaşanan ekonomik krizin ve krize bağlı olarak yaşanan protesto gösterilerinin nabzını da bu başlık ile düşürmek amacında... Zira, ABD’nin yeni dalga ekonomik ambargoları kapıda (Kasım) ve İran yönetiminin halkı bir arada tutacak çok fazla donesi kalmadı. İran, Suriye’de varlığını sürdürmek istiyor ve bu varlığın sembolik olmasına dahi razı diyebiliriz. Aynı zamanda Suriye’de yaşanacak olan olası bir “ABD zaferinin” devamında sıranın kendilerine geleceğini düşünüyorlar ki, bu yüzden mevcut rejimin yanında yer almayı hayati bir konu olarak görüyorlar. İran geçtiğimiz hafta başında Suriye Rejimi ile “Suriye Ordusu’nun yeniden dizayn edilmesi” konusunda bir anlaşma imzaladığını duyurdu. Ancak süreç içerisinde buna benzer birçok anlaşmanın duyurusunun yapıldığını hatırlamak mümkün. Yani İran aslında bu duyurular ile Suriye’nin geleceğinde bende varım algısı inşa ediyor. Zaten Esed’in geleceği belirsiz ve ayrıca Esed kalsa dahi Rusya’nın ordu üzerinde İran’ın etkin olmasına müsaade etmeyeceğini öngörmek hiç zor değil.

ABD ise Esed başlığında da değindiğim gibi konuya öncelikle iki açıdan bakıyor. Birincisi İsrail’in güvenliği. İkincisi ise PKK/YPG bölgeleri. Geçtiğimiz haftalarda %95’ini PKK/YPG unsurlarının oluşturduğu çatı yapılanma SDG’nin sözde yetkililerinin Esed Rejimi ile “yeni anayasa ve federasyon” başlıklarında görüşmeler yaptığı biliniyor. ABD bu noktada şayet rejim, federatif bir yapıyı kabul eder ve PKK/YPG bölgelerine kısmide olsa bir “özerklik” verirse tutumunu tamamen değiştirebilir. Fakat ilk görüşmeler olumlu geçmemiş olmalı ki ABD bir anda kullanışlı bahanesi “kimyasal silah”ı sahneye aldı ve “müdahale ederiz” açıklamaları yapmaya başladı.

Gelelim Rusya’ya... Sahada kendisi adına en etkin adımları Rusya atıyor dersek yanılmış olmayız. Sürecin başından bu yana tüm tarafların önceliklerini öteleyerek bu noktaya kadar geldi. PKK/YPG olmak üzere çeşitli başlıkları hem ABD, hem Türkiye hemde İran için pazarlık unsuru olarak kullandı, kullanmaya devam ediyor. Bu arada da Lazkiye başta olmak üzere üslerini ve menfaatlerini korudu hatta Akdeniz’e de önemli bir yığınak yaptı. Suriye’nin geleceğinde de yerini şimdiki sahnede garantiye almış gözüküyor. Bu durum Akdeniz özelinde yaşanacak diğer gelişmeler içinde (doğalgaz rezervleri) orta vadede Rusya için önemli.

Açık söylemek gerekiyorsa, ABD nasıl Cenevre, eğit-donat süreçlerinde ve son olarak Menbiç mutabakatında oyalama taktiği uyguladıysa artık Rusya’da Cenevre sürecini bir oyalama olarak kullandı diyebiliriz. Umarım yanılırım ancak son görüşmeler bunu gösteriyor.

Arka planda pazarlıklar sürüyor ve İdlib bu pazarlıkların sonucunu bize gösterecek. Pazarlıklar olumlu neticelenirse ABD mukavemeti olmayan Rejim/Rusya eliyle bir İdlib operasyonu, olumsuz olursa “kimyasal” bahaneli bir ABD müdahalesi izleriz.

ABD, “gayrimeşru çocukları” DEAŞ ve PKK/YPG ile Rusya ise Esed ile hedeflerine giden yolda sahneledikleri piyeste nihai noktaya çok yakınlar... Türkiye gelinen noktada yeni oyalamalara asla tahammül etmemelidir. Başta İdlib olmak üzere PKK/YPG bölgeleri dahil tüm başlıklarda daha fazla inisiyatif alma zamanı gelmiştir hatta geçmektedir.