Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Taklitçinin Yüzsüz Maskaralığı

Köklerini unutan ve onu Antik Yunan ve Roma’da bulan taklitçiler, Yunan tanrı(ça)ları Helen ve Zeus’a benzemeye çalışan aptal şaşkınlardır.

Taklit, pısırıklığın ve silikliğin göstergesidir.

Mukallitlik kendini, geçmişini unutan ve geleceği olmayanların sanatıdır. Onlar köleleştirilmiş ve kısırlaştırılmış akıllarıyla şaşkın aptallara benzerler.

Hayalleri başkalarının yaptıkları ile sınırlıdır. Kendilerini geliştiremedikleri gibi, başkalarının ilerlemesine de fırsat ve imkân vermezler.

Taklit, onlar için hakikatin kendisidir. Köle ruhlu, ezik ve sindirilmiş (varsa) bir zihin dünyaları vardır.

Hayat, idealleştirdikleri sapkın ve tutarsız (efendilerine ait) toplumun kendisidir. Onlara göre ideal gerçekleşmiştir. Hakikati arama çabası beyhudedir/boşunadır.

Geçmişi, kölesi olduğu uygarlık kitabında mevcuttur. Geleceği ise, ‘tarihin sonu’nu getiren sömürgeci Batı uygarlığıdır.

Kimliksiz zihinler, kişiliksiz beden ve ruhlar…

Ruh ve bedenlerini, başka toprakların tohumlarında arayanlarda, mukayese, muhasebe ve muhakeme yoktur.

Taklitçi, okumaz; okusa da anlamaz, anlamlandıramaz.

Çünkü zihin kalıplarını, aşılması zor hendekler çevrelemiştir. Muhakeme yetisi, yüksek surlarla ve kalın muhkem duvarlarla farklı olana, yeni olana, hakiki olana kapatılmıştır.

Akıl ve dimağına, düşünce ve tefekkür taşıyan nöronları cılızlaşmış ve kurumuştur. Taklit ettiği efendileri, zaten onlar için her şeyi söylemiş ve düşünmüştür.

Onun fikir dünyası, kendisine ait değildir. Ödünçtür, sahtedir, sanaldır. Çünkü o, sanalı, artık tek hakikat olarak görmektedir. Başka, yeni, farklı, çeşitli, aykırı düşünceler, onun için sanaldır. Bunlara teşebbüs etmek, efendilerine saygısızlıktır.

Tefekkürü, yitik uygarlıklarla özdeşleştiren düşünce fakirleri için, fikir tamamlanmıştır. Zira onların bunu fehmedecek mütefekkire gücü tükenmiştir/gelişmemiştir.

Zira taklitçinin aklı, sınırlıdır. Hayallere kapalıdır. Mütehayyile gücü, dumura uğramıştır.

Çare, taklit ettiklerinde vardır. Sorunlar ve hastalıklara karşı deva, tâbi olmayı zorunlu olarak hissettiği uygarlıktan başka yerde aranmaz ve bulunmaz.

Çağı da, hayatı da, tarihi de kurtaracak olan yegâne Mesih, sömürenlerin ve emperyalistlerin, kısacası zulmü yaşatanların ortaya koydukları sahte cennetlerde bulunmaktadır. Dünyadaki o cennet, taklitçi için ulaşılması gereken bir ikondur, idealdir.

Kendini eğitenlerin, taklitçisi olmuştur, ama o farkında değildir. Beyninin, aklının ve kalbinin, kendisini yönetenlerin ilaçlarıyla/efsunuyla mutasyona uğradığını hiç düşünmez.

Taklitçi, kendisine ait olanı, tarihi, birikimi, zaferi; hâsılı onun olanı, başkasının lütfuyla elde edildiğini düşünen zavallıdır. Kendi kimliğini yitikleştirmiş ve kişiliğini yok etmiştir.

Kimlik ve kişiliğini, insanlara mutluluk getirmeyenlerin zihin dünyalarında arayan ve oradan devşirmeye çalışanlar, medeniyetimizin zenginliğinden haberdar olmadıkları gibi, varlığından da bihaberdirler.

Taklitçi/müstağrip (Batılılaşmış), Cemil Meriç’in dediği gibi, “hem suda, hem karada yaşayan bu hilkat garibesi giderek büsbütün kopar mazisinden. Artık ne Asyalı, ne Avrupalıdır. Ne Müslüman, ne Hıristiyan… Tek kitabın yerine binlerce kitap, tek hakikatin yerine binlerce yarı hakikat geçer.

Yıkılan bir dünyanın harabeleri arasında ilelebet yaşanamaz ki. İrfanından kopan, ana dilini bile unutan müstağripler kafilesi kime, neye bağlanacak? Sosyal bir sınıf da değildir o, sosyal bir sınıfın temsilcisi de. Hakikat tek, hata sonsuz.

Müstağrip ne yeni bir dünya görüşü kurabilir ne de Batının cömertçe sunduğu türlü ideolojiler arasında seçim yapabilir. Seçmek için, anlamak lazımdır. Anlamak için, karşılaştırmak. Mukayese, irfana dayanır.

Batının sosyal ve politik tarihi bilinmeden ideolojileri kavranabilir mi? İdeoloji bir bütündür. Belli bir dünyanın sorunlarını çözmek için hazırlanmış bir bütün.

Kaldı ki, müstağripler bu ideoloji enkazını naslaştırırken Batı’da yeni yeni çelişkiler beliriyordu. İdeoloji, iktisadî alt yapının ifadesidir. Sosyal bir sınıfın çıkarlarını dünyaca geçerli bir hakikat diye sunar.

Oysa müstağrip Avrupa fikriyatını bir ilmihal gibi ezberlemeye kalkar. Bütünü kucaklayamaz, kucaklayamazdı da. Müstağripler… aynı yalanları çeşitli üsluplarla tekrarlayan bir topluluk.

Aydın efendisinin ilaçlarını çalıp içen ahmak uşak.” (Cemil Meriç, Mağaradakiler, 228-229, iletişim Yay.)