Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.68
Gram Altın
2382.27
BIST 100
10159.15
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Temmuz 2013

Taksim'in 'romantik' karekteri


Taksim'deki gösterilerde başından beri romantik bir dil vardı. Bu dil, her ne kadar Taksim gösterilerinin üretmiş olduğu vandallık ve şiddet ile çelişki içeriyormuş görüntüsü verse de, gösterilerin romantik karakteri onun meşruiyetine referansta bulunması bakımından önemlidir. Başından beri Taksim'deki gösterilerin çok boyutlu bir fenomen olduğuna dikkat çekmeye çalıştım. Çünkü Ahmet Hakan gibi kendisine "özgürlük" taraftarı imajı takmaya çalışan bazı gazeteciler, gösterilerin "dış" ve "iç" destek boyutunu özellikle komplocu bir yaklaşım olarak gördüler. Onlara göre, gençlik, değişim, özgürlük, yeni talepler vb. anahtar kavramlar üzerinden okunmalıydı Taksim.

Hiç şüphesiz meselenin yeni gençlik, özgürlük, değişim ve taleplerle ilgili boyutu vardır. Zaten bunu da daha önceki yazılarımızda vurguladık. Ama bu deneyimli gazeteciler, meselenin dışarıdaki uzantılarından bahsetmiyorlarsa, ya görmüyorlardır-bu saflık demektir- ya da "taraf" oldukları yerden görmezden geliyorlardır. Her ikisi de sorun. Tabii ki gösterilerin sadece iç ve dış destekçileri üzerinde durup, "bu bir komplodur" diye geçiştirmek de aynı şekilde Türkiye'nin değişim, dinamik ve sorunlarını es geçmek demek olur. Benim acizane kanaatim; herkesin "suçlu" arama dilinin kolaycılığı ve rehavetine düşmeden, gelecekte muhtemel sorunları ve bunlara nasıl çözüm yolları bulunacağı konusunda arayışa girmesidir. Başbakanından entelektüeline, belediye başkanlarından gazetecilere kadar toplumda kendisini "sorumlu" hisseden herkese düşen bir görevdir bu. Bu konuda hükümetin yapması gerekenleri diğer yazıda İnşaallah ele alacağım.

Şimdi Taksim'in romantik karakteri olduğu sonucuna nasıl ulaştığımı ifade etmeye çalışayım. Birincisi, orada kurulan çadırlar, bazı otellerin, sendikaların, partilerin gösteri boyunca yiyecek, içecek dağıtmaları; hatta kurulan yiyecek standlarında gösteriye katılanların ücretsiz buradan yararlanmaları. Bu durum, gösteriye katılanlarda olduğu kadar bazı gazetelerde sakin insanlığın ilk dönemindeki gibi (hatta Marx'a göre insanlığın geleceği yer) komün toplum inşa edilmiş gibi bir hava yarattı. Hatta İsmet Özel'in tabiriyle Türkiye'de solculuğun solculuğa yakışır bir gerekçesini asla bulamamış "parka" sevdalısı solcular da bayağı heyecanlandı. Para yok, sömürü yok, insanlık her şeyi paylaşıyor imajı oluşturulmaya çalışıldı. Bu imajı oluşturmaya çalışanlar içinde plazalarda oturup dolarlarla maaş alanlar, o sofralarla asla kader birliği yapamayacak kişiler de vardı. Bu durumu romantik olmaktan çıkaracak şey; yapılan şeyin sürekliliğidir. Şimdi bu gösteriler bitince, evli evine köylü köyüne dağılınca yine herkes kendi kaderini yaşamaya devam edecek.

İkincisi ise, şu sıralarda devam eden yeryüzü iftarlarıdır. Her şeyden önce belirteyim ki, bu iftarlara itirazım yok. Şiddet ve vandallıktan uzak yapılacak iftar sofralarına ne itirazım olabilir. Bunları hükümetin de sorun etmesini istemem doğrusu. Bu iftarların oluşumunu belirleyen öge, AK Parti'nin "dinci" bir parti görülmesi, öyle bir imajla tanıtılmasıdır her şeyden önce. Her türlü dini talebi "dinin siyasete alet edilmesi" olarak gören kesimlerin, bu iftarları destekliyor olmaları da tutarsızlığın bir başka göstergesi. Gösteriler, içerik değiştirerek dinsel meşruiyet arayışlarına doğru dönmüştür. Eliaçık'a sorarsanız, belki de Saadet Asrı'na ulaştığımızı söyleyecektir. Halbuki daha bir ay önce,