Dolar (USD)
32.44
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2433.08
BIST 100
10082.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Ağustos 2020

Terör sebeplerinden biri (2)

Daha önceki makalelerimizde “aman, ne yapın edin, ama asla toplumun önünden gitme bilgi ve becerisini gösteremeyen siyaset adamından, din adamından uzak durun” ikazlarını gördünüz.

Gerçekten üstün yetenekli siyasetçiler, bir an bile boşluk vermeden ülkesinin, bölgesinin ve dünyanın nefsini kontrol eder. Herhangi bir koza örülmeden, duruma müdahil olurlar. Çünkü çok iyi bilirler ki bir kere yakılan ateş nefse düşerse, asla kolay kolay sönmez. O ateş, sayısız eve, yaşlıya gence düşer. Kundaktaki bebeğe düşer. Hamile kadınlara düşer.

Toplumun önünden gitmek demek, toplumunu sağlıklı tutmak ve bunun için elinden geleni yapmak demektir.

Bozulan yollar, çürüyen köprüler, yıkılan binalar az bir gayrete, belki az bir maliyetle yeniden inşa edilebilir. Fakat bozulan bir toplum, binlerce insanın canını almadan, bütün topluma cehennemi yaşatmadan asla düzelmez, düzelemez.

Toplumsal hastalıkların en etkin, en hızlı tedavileri bile onlarca, hatta yüzlerce yıl alır. Akıl almaz can kayıpları, acılar yaşatır. 40 yılda, terörde 40 bin canla bedel ödedik.

Terörün dışında diğer toplumsal hastalıklara bir bakalım. Özellikle şehirleşme ve Batılılaşma ile birlikte ahlakımızı önemli ölçüde yitirdik.

Sokaklarda yaşayan çocuklar, gençler, yaşlılar. Bu insanlar, bazı ülkelerin ordularının sayısından çok daha fazla. O ülkeler, ordularıyla ülkelerini, insanlarını korurlarken biz daha büyük insan ordularını evsiz, sevgisiz, merhametsiz bırakıyoruz. Bu insanlık mücadelesini biz çoktan kaybetmedik mi?

Uyuşturucunun pençesinde kıvranan acaba kaç ordu büyüklüğünde insanımız var?

Alkolün tükettiği kaç insanımız var? İnsanlığını kaybetmiş, önüne gelene saldıran, gasp eden, çalan çırpan kaç canavar ürettik?

Ahlakımızı yaşatmadan, insanlığı nasıl yaşatırız? Canını kaybetmiş insanlara üzülüyoruz. İnsanlığını kaybetmişlere daha fazla üzülmemiz gerekmez mi?

Birlik duası edenler, birliği savunanlar bu halimizi görmüyorlar mı?

İnsanlar; geceleri ıssız sokaklara çıkamaz, ne zaman soyulacağını, ne zaman dolandırılacağını, ne zaman saldırıya uğrayacağını bilemez hale geldiler.

Yılın her günü, pırasa doğrar gibi insanlar, özellikle de kadınlar doğranıyor. Belki ölenler en şanslı olanlar. Korkunç acılar çekmelerine rağmen, acıları ölünce son buluyor. Böyle parçalanmış bir annenin, hapse düşmüş bir babanın çocukları olduğunuzu var sayın. O çocukların çektiği acılar hayal bile edilemez. Her bir acının arkasına lütfen dikkat edin. Tekrar tekrar düşünün. Asla bir çırpıda okuyup geçmeyin. Bakın bakalım ne var?

Koskoca bir çiğ nefs var. Vicdanını hassas terazilerinde tartan, ahlakını geliştirmek için sürekli mücadele eden, aklını kullanmayı insan olmakla eş tutan hangi insan ve bu insanlardan mürekkep hangi toplum cana kıyabilir? Hangi insan bir diğerini incitir?

Toplumsal hastalıkların kaynağı nefsin terbiye edilemeyişidir. Din âlimlerinin bundan daha büyük görevi olabilir mi?

Dünya imtihanı dediğimiz şey, sadece insanın nefsine yöneliktir. İmtihan olan şey, insanın eti, tırnağı değildir, nefsidir.

Nefsi terbiye etmedikçe, insanlık yolunda tek bir adım dahi atamazsınız.

Toplumsal hastalıkları, siyasilerden önce görebilecek ve bu konuda donanımlı olması gereken tek sınıf din âlimleri sınıfıdır.