Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


TOPLUMSAL MUHALEFETE DİKKAT

Dünkü yazımızda, iktidar olabilmenin meşruiyet eksenine vurgu yaparak, vesayetçi ve oligarşik anlayışlara eleştiriler getirmiş; özellikle AK Parti örneğinde "seçim her şey değildir", "% 50 alsa bile yönetemez" söylemlerinin vesayetçi anlayışlara kayma riskinden dolayı meşruiyet eksenini kaybetmemek üzere uyarılarda bulunmuştuk.

Bugün meselenin bir başka boyutuna değineceğim. Bunu da AK Parti'nin mevcut gücü ve oy oranı üzerinden örneklemeye çalışacağım. Bir kere tekrar belirtmek gerekir ki, bu seçimde AK Parti bir galibiyet ile çıkmış; milletten bir kredi almıştır. Fakat AK Parti, bu gücü ve kredisini sonsuz ve sınırsız olarak görmemelidir. Eğer, bu krediyi mutlak bir güce tahvil eden biçimde tercüme eder ve icraatta bulunursa, Türkiye'yi bekleyen başka sıkıntılarla karşılaşmak olası hale gelir.

Bu sıkıntılar, Türkiye'yi bir şekilde Ukrayna tipi bir sokak ayaklanmasına maruz bırakmak şeklinde tezahür edebilir. Daha çok yumuşak ve kadife dokunuşlarla gerçekleşen bu darbeler, halk ayaklanması biçiminde tebellür etmekte; özellikle ülkedeki toplumsal muhalefetin güçlendirilmesi, memnuniyetsizliklerin sürekli toplumsal muhalefete dahil edilmesi ile ayaklanmalar kuvvet kazanmaktadır.

Bunun Türkiye'de en yakın örneğini Gezi parkı olaylarında yaşadık. Gezi Parkı olaylarında en bariz konuşabileceğimiz temel unsur; toplumsal muhalefetin blok bir güç olarak konumlan(dırıl)ması idi. Toplananların belki kendi içerisinde farklı talepleri olsa bile, neticede memnuniyetsizliklerini blok olarak toplumsal muhalefete dönüştürmenin imkanını burada bulmuşlardı. Üstelik feministinden, eşcinseline, anti-kapitalist gençlikten sosyalistlere kadar bir çok farklılık anti-iktidar olarak biraraya gelebilmişlerdir.

Gezi Parkı olaylarından bugüne aslında çok fazla zaman geçmedi. Bu süre içerisinde, çok farklı olaylar meydana geldiği gibi, iktidar en fazla "diktatörlük"le suçlandı. Toplumsal olaylarda bu suçlamanın gerçekliği araştırılmadan algılarla yönetim hız kazanır. Toplumsal muhalefet, twitter yasağını da bu algısına ekledi.

Seçimlerde AK Parti güç ve galibiyetini pekiştirdi. Seçim günü akşamı Balkon konuşması bir beklenti haline geldi. Başbakan Erdoğan, bu konuşmayı yaptı ancak konuşması beklenen düzeyde değildi ve hatta bu balkon konuşmalarını niye muhalefetten beklemiyorsunuz şeklinde bir soru da yöneltti. Bu talebinde kendi içerisinde bir haklılık payı olabilir ancak Erdoğan, reaksiyoner olarak tavır almamalı; böylece Balkon konuşmasının kuşatıcılığı, adalet ve hukuka daha güçlü vurguları ile siyasi tavır alışlarını ve sayısal üstünlüğünü siyasal olarak daha fazla güçlendirebilirdi. Yani muhalefeti bir Balkon konuşması yapacak iklimi bile oluşturamamakla eleştirmeye devam ederken, siyasi ve sosyal yelpazedeki genişliğini aksiyoner bir şekilde söylemlerine yansıtabilirdi.

Şimdi, AK Parti'yi bekleyen muhtemel krizler, Türkiye sosyolojisinin ve bu bağlamdaki taleplerin siyaset katına, özellikle de İktidar Partisi tarafından çıkarılamaması ve AK Parti'ye kulak kesilen yelpazenin giderek daralmasıdır. İnsanlar, dertlerinin halledilmesi kadar ve belki ondan daha fazla duyulmak ve dinlenmek isterler. İktidar kendilerini görsün ve dikkate alsın isterler. AK Parti, tüm bu sesleri yeni bir heyecan ve arz yaratarak dinlemek zorundadır.

Bunun için acilen üç noktanın düzeltilmesi önem taşımaktadır. Birincisi; hukuk ve adalet sistenimdeki dağınıklık görüntüsünün sona erdirilmesi ve siyasete müdahale etmek isteyen siyasetdışı güçlerle mücadelenin ancak hukuk yoluyla gerçekleştirileceği konusunda kamuoyunu ikna etmesi, farklılıkları ve onların taleplerini dinleyerek yeniden kuşatıcı bir söylem geliştirmesi, Toplumsal muhalefetlere kulak vererek bunu kendisini yenilemek için bir fırsata dönüştürmesidir.

AK Parti, seçimde elde ettiği güç ve başarıya dayanarak rehavet içine girmemelidir. Bu kredinin sınırları vardır. En fazla da siyasetin total olarak kendi meşruiyet sınırları içerisinde işlemesine ihtiyacımız vardır. Toplumsal muhalefete kulak tıkayarak, bu sosyolojilerin siyasallık tarafında bastırılması, Türkiye'de yeni krizleri tetikleyebilir. Böyle bir krize Türkiye'nin düşmemesi için, her türlü toplumsal muhalefet iktidar tarafından ciddiye alınmalıdır.