Türk Arabistan'ı ve Suriyeliler
“Osmanlı” Devletimizin sınırları içindeki milletler:
Türkler,
Araplar, Kürtler, Keldaniler, Kıptiler, Afrikalılar, Acemler, Gürcüler,
Tatarlar, Moldovalılar, Romenler, Bulgarlar, Arnavutlar, Boşnaklar, Macarlar,
Sırplar, Yunanlılar, Ermeniler, Yahudiler...
Sınırlarımız
içindeki devletler:
Macaristan,
Makedonya, Kosova, Bosna, Karadağ, Arnavutluk, Suriye, Irak, Ürdün, Suudi
Arabistan, Katar, Kuveyt, Umman, Yemen, Lübnan, Mısır, Sudan, Somali, Tunus,
Cezayir, Fas, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Kırım, Azerbaycan,
Gürcistan idi.
Hepsi
bizim şemsiyemiz altında idiler. Böylesi
bir ihtişam pek az millete nasip olmuştur.
6
asır, tam 6 asır, kimseye bu ülkeyi terk
edin demedik. Kimsenin kılına dokunmadık. Kimsenin hakkını yemedik. Kimsenin
dinine, malına, canına, ırzına, namusuna halel getirmedik.
Bugün
halen, Araplardan, Sırplardan, Yunanlılardan, Yahudilerden, Macarlardan Osmanlı asırlarını hayırla, özlemle yad
edenler vardır.
Osmanlı’dan
ayrılan Araplardan ziyade, Osmanlı’yı
savunan Araplar vardı. Araplar, I. Dünya Savaşı’nda, Çanakkale’de,
Kafkaslar’da, Balkanlar’da 200 bin şehit verdiler.
Buna
“Pax Ottomana” diyorlar.
Ölümcül bir pandemi olan ırkçılık,
diğer bir çok mikrop gibi, Avrupa’ da üretildi,
tüm dünyaya yayıldı.
Irkçılığın
en son bulaşması gereken, ırkçılıktan en
çok sakınacak olan millet, Türk Milleti
idi.
Çünkü...
Türk
Milleti, şemsiye idi.
O
şemsiye dağılmakla “bizim devletimiz”
dağılacaktı.
Osmanlı; ismiyle, sistemiyle, hukukuyla, adaletiyle diğer
milletleri ırk üzerinden hiç taciz etmedi ve bu nedenle 6 asır taht ve baht sürdü.
Osmanlı,
Türk idi, Türk kaldı, Türk oldu, ama, ırkçı olmadı.
Türklere
ırkçılığı 2 Yahudi bulaştırdılar.
Leon Cahun ve Herman
Vanbery.
Moiz Kohen Tekinalp ve Bernard
Lewis üçüncü ve dördüncüsü oldular.
Araplara,
Arapçılığı, yine bir Yahudi , Michel
Eflak bulaştırdı.
Acaba
Türklerin Türkçülük, Arapların Arapçılık yapmaları Yahudileri neden böylesine ilgilendirmişti?
Bir
devletin cephelerde ve haritalarda parçalanmasından daha
tehlikelisi, zihinlerde parçalanmasıdır.
“Devlet-i Ali Osman”ı başımızda parçalayanlardan Britanya’nın istihbarat Binbaşısı,
Irak’ın kurucusu, Madam Gertrude Bell, raporlarında Suriye,
Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Yemen’in toplamına “Türk Arabistan’ı” der.
İsrailli
yazar Yuval Noah Harari’ye göre; “Lawrence filmi, Arapların Türklere
isyanını anlatan, bir İngiliz destanıdır”.
İşte
o “İngiliz Destanı”nı 1800’lerdeki
Britanya Bağdat Elçisi Rich ile Gertrude Bell ve Lawrence yazdılar.
Vatan; “kaybedilmemiş topraklar” demek
değildir!
“Türk Arabistan’ı”, halâ “Türklerin
Arabistan’ı”dır.
Haritalarda
kaybetsek te, zihinlerimizde kaybetmeyeceğiz.
Sykes ve Picot, İngiliz ve Fransız iki diplomat, cetvellerini ülkemizin üzerinde gezdirirken, çizgilerini, Kilis ve Urfa’nın
batısından çizseler, Kilis ve Urfa’yı başka
ülke mi sayacaktık?
Kilis
ve Urfalılara “defolun” mu diyecektik?
Tarih
yazmış koca millet, Syces ve Picot’un senaryosunda mı oynayacak?
Bugün
“Suriyeliler defolsun” diyenler,
Lawrence filminde, o İngiliz destanının ikinci
perdesinde oynuyorlar.
İngilizler,
o zevki ikinci kez tadıyorlar.
Biz bunu nasıl yaparız?
Dün
onlarca milleti yöneten o koca millet, nasıl
böyle küçük oynar?
Suriye, Ürdün Lübnan gibi isimler Gertrude’nin, Rich’in, Sycos’un,
Picot’un uydurmalarıdır.
Oralar
gerçekte ve halâ “Türk Arabistan’ı”dır.
Beyrut’taki
Amerikan Okulunun 1866 yılındaki temel atma töreninde, Okul Müdürü, Dr. Daniel
Bliss:
“Dostlarım bugün burada tarih yazıyoruz.
Bu okul bir dünya kuracaktır. Paul’un meşhur deyimiyle ‘Ben tohumları attım,
Apostol suladı’, biz de burada mahsulü alacağız” diyordu.
O
mahsulü, Bliss’lere vermeye devam mı edeceğiz?
Müstevlilerin, içimizden bazılarının zihinlerini
işgal etmeleri, ülkemizi işgal etmelerinden
daha acıdır, daha vahimdir.
Unutmayalım,
Bulgaristan’ın kurucu kadroları da, İstanbul’da Robert Kolej’ de
yetiştirildiler.