Türk Devletleri Teşkilatı insanlığa bir umut olabilir mi?
Bilindiği
üzere Türkiye’nin bir asra yakındır süregelen AB macerası tam bir çifte
standart ve kötü yönetişim örneği sergiledi. Bütün bunlara rağmen bu sürecin
ülkemize çok şey kazandırdığı aşikardır. Türkiye bir asrı aşan bir süre batı
mektebinde tahsil gören bir şarklı olmuştur. Bunun sonucu olarak da batı
medeniyeti ile doğu medeniyetin yorumlamasını en başarılı yapmaya aday ülke
durumundadır. Mevcut halimiz ile
bir medeniyet kurmak gibi yüksek
idealler peşinde koşan bir kadronun iş başında olmadığı apaçık ortadadır,
bununla birlikte Anadolu irfanının
binlerce yıllık derin aklında çok köklü bir medeniyet okumaları ve çalışmaları
hazırlıklarının var olduğunu bilmek de geleceğe umutla bakabilme güünü bize
sağlıyor. Önümüzdeki dönemde bu mefkureye hizmet edecek bir ekibin görev
başında olması ile bu hedeflerin gerçekleşmesi mümkün olacaktır. Mevcut
siyasi yapıların tamamının işleyişi bu algıdan çok uzak olduğu için, medeniyet
tarafındaki gelişimin önündeki en büyük engel mevcut siyasi işleyiş şeklidir,
bunda parti ayırımı yapmaksızın sistemin
bu idelallerin peşinde koşabilecek kişileri ve kurumları yuttuğunu
vurgulamak isteriz.
Türk
Devletleri Teşkilatı (TDT) hızlı ilerleme kaydeden global değişimde önemli bir
rol oynama potansiyeli taşıyan bir girişimdir. Bu girişimin şövenist
düşüncelerden arındırılmış ancak ruhsuzlaştırılmamış
bir işleyişe olan aşkla ve heyecanla yürütüldüğünü görmek umut verici bir
durum. Fakat zamanın hızlı ilerleyişi ve küreselci yeniden yapılanma projesinin
de hızlı yürütülüyor olması nedeniyle, kurumsal yapının daha hızlı toparlanması
ve daha kararlı adımlarla yürünmesi gerektiği de ortadadır. Zira, daha bu işin
başındayız ve gidilecek çok yol var…
Uluslararası
hukuk bağlamında meseleye baktığımızda entegrasyon türleri ve düzeyleri
aşağıdaki evrelerden geçmektedir:
1. Tercihli
Ticaret Anlaşmaları
İkili
Anlaşmalar
Çok
Taraflı Anlaşmalar
2.
Serbest Ticaret Bölgeleri
3. Gümrük
Birlikleri
4. Ortak Pazar
5. Ekonomik ve
Parasal Birlik
6. Siyasal Birlik
TDT
bu bağlamda henüz embriyonik aşamadadır. Zira yapılan son toplantıda “üye
ülkeler arasında ticaret ve yatırımların artırılması” hedeflenmiştir.
Süreci yönetenlerin ilk adım olarak Çok
Taraflı Serbest Ticaret Anlaşmasını devreye sokması ve toplantıda alınan
kararlar arasına ilk olarak bunu yer alması lazımdır. Bir sonraki
toplantıda da Çok Taraflı Serbest Ticaret
Anlaşması geliştirilerek Türk Devletleri
Serbest Ticaret Bölgesi kurulmasına hazırlık
“bugünden başlamalıdır”. Bunlarla birlikte, esas hedefe varılması “Gümrük
Birliği” ile başlayan süreçle olacaktır. Gümrük Birliği öncesindeki süreçlerin hiç biri entegrasyon yoğunluğu
Türk dünyasının bütünleşmesine “organik altyapı” hazırlayan aşamalar değildir. Entegrasyon Gümrük Birliği ile başlar.
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) da
çok uzun geçmişine rağmen gözle görünür bir başarı elde edememesinin sebebi
Gümrük Birliği kuramamış olmasıdır. Türkiye, İİT dönem başkanlığında bu
adımların atılması için gayretler göstermesine rağmen Teşkilat üyesi devletler bu adımı atmaktan geri durdukları için
süreç kısır döngü halinde kalmış, Teşkilat gözle görünür bir sonuç verememiştir.
Gümrük
Birliği TDT içindeki bütün ülkeler ile eş zamanlı yapılmak zorunda da değildir.
Avrupa Birliği bugün 27 üyeli bir Siyasi Birlik olmuştur, ancak başlangıçta 6
ülkeli bir Gümrük Birliği hedefi ile başladığını gözardı etmeyelim. TDT Gümrük
Birliği de birkaç ülke ile başlasa ve zamanla genişlese de bu amaca hizmet
etmesi mümkündür. Bu nedenlerle önümüzdeki toplantıda hedef; üye ülkeler arasında Türk Devletleri Serbest Ticaret Bölgesi kurulması ve en az birkaç ülke arasında da Gümrük Birliği kurulması olmalıdır.
Bu adımlar süreçte katalizör etkisi gösterecek ve süreci çok hızlandıracaktır.
Sonrası daha hızlı gelir…
TDT
girişimi De Facto ve De Jure Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nin tanınmasını da sağlamıştır. Bu yönüyle Kıbrıs sorununun
çözümüne yönelik önemli bir adım atılmıştır. KKTC’ye gözlemci üye statüsü
verilmesi, AB’nın akdenizin ortasındaki koskoca bir adayı ve ada halkını insanî
değerlerden yoksun politikalarla baskılaması sorununa karşı adeta bir şamar
olmuştur.
TDT’nin
bağımsızlığı bulunmayan bazı Türk topluluklarına da self determinasyon
haklarını kullanma cesareti vermesi önemsenmelidir. Örnek olarak, İran'ın Şiraz
şehrini başkent olarak kabul eden Kaşkay Türkleri, siyasî mücadelelerinde yeni
bir adım attı ve Millî Bayraklarını dünyaya ilan ettiler. Keza, Azerbaycan
halkı ve medyası Güney Azerbaycan ile ilgili daha gür sesle konuşmaya başladı.
Bunun, Başta Doğu Türkistan olmak üzere Musul-Kerkük, Kırım, Batı Trakya gibi
Türk Bölgelerinin zincirini kırmasını sağlayacağını da göreceğiz.
Macar,
Azeri, Avar, Başkurt, Bulgar, Balkar, Buryat, Çuvaş, Gagavuz, Kabardino,
Karaçay, Karakalpak, Kazak, Kırgız, Kumuk, Moğol, Nogay, Oğuz, Özbek, Tatar,
Tuva, Türkmen, Uygur, Yakut ve sair bütün Türk boylarının/topluluklarının
içinde bulunduğu, keza Balkanlar’dan Moğolistan’a, Uygur’dan, Kore’ye,
Kamboçya’dan, Sri Lanka Türklerine, Pakistan ve Himalaya’daki Türklerden, Girit
Türklerine, Libya’daki Türklerden, Irak Türkmeneli’ndeki Türklere, Romanya
Türklerinden, Kırım’a, Nijer’de yaşayan Tuaregler’den, Doğu Afrika’da ve
Ortadoğu’da yaşayan Türklerin torunlarına, Sibirya’dan Kafkaslara, Tacikistan’a
kadar hiçbir oba, aşiret ve Türk topluluğunu dışarıda bırakmadan bir Türk
Halkları Temsilciler Kongresi veya Türk Halkları Keneşi düzenlenmelidir.
Bu yapıya Hun-Kıpçak kanından gelen ve İsrail dahil dünyanın her yerine
yayılmış Türk/Türkî Çerkesleri de dahil etmek gereklidir.
Bu
girişimlerin sonucunda ortak değerler ekseninde buluşacağımız, başta İslam
Ülkeleri olmak üzere, diğer milletlerin de dahil olacağı daha büyük ve güçlü
bir yapı hedeflenmelidir. Bütün bu süreçte en önemli husus “hukuk” konusudur. Zira,
AB’nin “acquis communautaire” olarak ifade ettiği, bu büyük yapıyı
oluşturan ortak hukuk oluşturulmalıdır. Bu milletleri birlikte tutacak ortak
hukukî esaslar oluşturulmadan, bu
yapılar, uzun erimli olmaz, yol yürüyemez; siyasilerin halkın gönlünü hoş eden
mesajlar verdiği oy devşirme araçlarından öte gitmez.
Bütün bu çalışmalar kültür, bilim, sanat,
spor ve sair unsurlar ile desteklenerek insanlığa;
“insani değerler odaklı” ve insana insan olduğu için değer veren, önümüzdeki
asra yön verecek dünya tarihinin en yüksek medeniyetini kurmanın hazırlığını
yapmalıdır.