Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
34.96
Gram Altın
2454.43
BIST 100
10139.38
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 Mart 2021

Türkistan Vizyonuna Batı Oyunu

AK Parti 7.Olağan Kongresini yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, oy birliği ile yeniden AK Parti Genel Başkanı oldu.

Genel Kurulda ayrıca parti tüzüğünde de tadilat yapıldı.

Genel Başkanvekilliği sayısının 1’den 2’ye, MKYK listesinin 50’den 75’e, yedek sayısının da 25’ten 35’e çıkarılması öne çıkan değişiklikler oldu.

Partinin üst yönetimi olan Merkez Yürütme Kuruluna (MYK) yeni bir soluk getirmek için Merkez Karar ve Yürütme Kurulunda (MKYK) da ciddi değişikliğe gidildi.

“Listeye kimler girdi?”den ziyade “Kimler liste dışında kaldı?”ya bakmak lazım.

Cevdet Yılmaz’ın liste dışında tutulması kabine değişikliğinde değerlendirilebileceğini akıllara getiriyor.

Kabinede değişiklik olacağının sinyalini veren Mahir Ünal’ın da partinin yeni yönetiminde yer almayışı, kabine değişikliğinde görev alacağını düşündürüyor.

Bunları not ettikten sonra Türk siyasetiyle ilgili bir tespitte bulunalım:

“Parti içi demokrasi” ve “parti disiplini” kavramlarını, parti içerisinde bir arada işletmek gerçekten sanıldığı gibi öyle kolay iş değil.

AK Parti’nin “ön seçim” yerine “uzlaşı” ile aday çıkarması ve mahallelerden MYK’ya kadar yönetimin tüm kademelerinde aynı yöntemi uygulaması Türk sağında bir gelenek...

Geçtiğimiz hafta MHP’nin genel kurulunda da uzlaşı ile listeler belirlendi.

Liderin taşıdığı partilerde “lidere biat” kültürünün uygulanması parti içi demokrasinin oluşmasında üyeler için “cesaret” gerektiren bir girişim hâline geliyor.

Eğer gerçek bir liderse ve karşısındaki insanların getirdiklerini sorgulayıp onların düşünemediklerini pat diye yüzlerine söylüyorsa bu durum daha vahim bir hâl alıyor.

Teşkilatındakilerin zeki, çevik ve ahlâklısını isteyen bir lider; sonuç olarak istişare kültürünü yok edip biat kültürünün de suyunu çıkaran ve liderin fikrine katkı sunamayan “tamam efendim” diyen bir ekip ile çalışmak zorunda kalıyor.

AK Parti’de “Metal Yorgunluğu” ile başlayan “Mental Yorgunluk” ile devam eden ve son olarak “Bize Aliler, Ayşeler lâzım” noktasına varan teşkilattaki dönüşüm talebi AK Parti’nin 7. Olağan Kongresi’nde yapılan değişiklerle giderilmeye çalışıldı.

Yapılan değişikliklerin etkili olup olmayacağını zaman içinde göreceğiz.

Şu an sevenin de, karşı olanın da ortak olduğu tek konu Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan başka bir liderinin olmadığıdır.

Muhalefet partilerinin hâlini görüyoruz.

Bundan 4 yıl önce Türkiye’deki iklimi Özal Dönemine benzetenler bugün 90’ların ruhuna atıfta bulunuyor.

Lâkin bir fark var.

Türkiye, Özal ile “büyük dönüşüm” yaşadı.

Erdoğanlı AK Parti ise tam bir “devrim” yaşattı.

Çok partili siyasete geçildiğinden bu yana bu kadar uzun süreli yönetimin Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde olması bir tesadüf değil.

Güçlü bir liderin, rahmetli Erol Olçok gibi vizyon dehası ekiplerle neler başarabildiğini gördük.

AK Parti’de yeni bir nefes olması planlanan yeni ekiplerin neler başaracağını ise hep birlikte göreceğiz.

Kabine değişikliğinin konuşulduğu bugünler, aslında Türkiye’de daha birçok şeyin değişeceği yöne doğru ilerlendiğini gösteriyor.

Her koşulda Türkiye’nin geleceği 2023, 2053 ve 2071 vizyonlarında olacak.

Devlet aklı, devletin yönünü tayin edecek.

Devletimiz geleceğini artık Türkistan’da arayacak.

Türkiye’nin bu eğilimini gören Avrupa Birliği son taslak raporunda Türkiye’ye yaptığı güzelleme ile Türkiye’nin yüzünü tekrar kendi tarafına çevirmesini sağlamaya çalışıyor.

Aslında başka bir derdi de Türk Dünyası pazarına daha kolay girebilmek...

Ortadoğu’da payları da olan sorunlarla yüzleşmek yerine Türkiye’yi araya koyan Avrupalıların bu açgözlü oyununa karşı dikkatli olunmalı.

Gümrük Birliği’nin derinleştirilmesi; Türk Dünyası ile gelinen Serbest Ticaret Anlaşması Ortaklığının arka kapısı olarak kullandırılmamalı.

30 Mart’ta Türk Dünyası’nın Kazakistan’daki Türk Keneşi toplantısıyla büyük dönüşümlerin fitili ateşlenecek.

Bizler de 29-31 Mart arasında düzenleyeceğimiz Türk Enerji Birliği Kongresi ile “ortak Türk parası”na giden sürecin ilk fitilini ateşleyeceğiz.

Türkiye’nin de silah sanayisiyle bu düzene destek vereceği bir mekanizma hızla ortaya çıkıyor.