Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Temmuz 2023

​Yaşayan Ayasofya

Birkaç gün önce hepimizi çok sevindiren haberi okuduk. İbadete yeniden açılan Ayasofya Camii, 3. yılında yaklaşık 21 milyon ziyaretçiyi ağırlamıştı. Muazzam bir rakam! Türkiye’miz için çok büyük bir rekor. Şükürler olsun! İstanbul’un Fethi’ne kadar 916 sene kilise olarak görev yapan yapı, 1453’ten itibaren de cami olarak hizmet vermişti. Ayasofya, 1934’te alınan karar üzerine 86 yıl müze kaldı. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Danıştay kararnamesini imzalamasıyla, 2020’de Ayasofya’nın nurlu hayatı yeniden başladı. Bu hizmette emeği geçenlere şükran borçluyuz.

Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi, sıradan bir mabet değil. Bir mana, bir hikmet, bir hasret ve bir davadır. Bu mücadele, hamdolsun kazanılmıştır. Bazı nadanlar hariç aziz milletimiz ve mübarek ümmetimiz, bu tarihî karar üzerine bayram etmiştir. Şimdi Ayasofya hakkında yazılan eserler artarda geliyor. Serdar Dumansız’ın Akıl Fikir Yayınları’ndan çıkan Yaşayan Ayasofya eserini okuyorum. “Üç Devirde Olaylar-Hatıralar” alt başlığıyla okura sunulan kitap, emek mahsulü titiz bir çalışma olarak gözümüzü ve gönlümüzü okşuyor.

Eserin ilk sayfasında merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin “Ayasofya” şiiri bizi karşılıyor. Esasen bizim bir “Ayasofya Edebiyatımız” vardır. Yüzlerce, belki de binlerce şiir, deneme, hikâye ve makale yazılmıştır mabet için. Kitapta bunlardan bazılarına yer veriliyor. İki kısımdan meydana gelen eserin ilk bölümü “Mabedin Dışında Yaşananlar”, ikincisi ise “Mabedin İçinde Yaşananlar” başlığını taşıyor. Yazar, Türkçe veya diğer dillerde yazılmış yüzlerce akademik makaleyi, yüksek lisans ve doktora tezini, gazete arşivlerini, Osmanlı sicil kayıtlarını, ansiklopedileri, kitapları dergileri ve basılı evrakı taramış, 430 farklı kaynaktan 536 iktibası okurlarına sunuyor.

Kitaba Ayasofya’nın biyografisi de diyebiliriz romanı da. Belki de ‘biyografik roman’ desek daha doğru olur. Başından itibaren mabette neler yaşandığını, bu yaşanmışlıkların niçin unutulduğunu sorgulayan Dumansız, kısacası Ayasofya’nın serencamını akıcı bir dil ve güzel bir üslup ile kaleme almış bulunuyor. Önsöz’deki şu satırları okuyalım: “Hakkında çok şey yazılan dünyadaki sayılı mabetlerden biridir Ayasofya. Eline kalemi alan onun güzelliklerini dile getirdi. Devasa mermer sütunları, ışıltılı mozaikleri, yapılış evreleri, muhteşem kubbesi, efsaneleri, zarar veren depremler, geçirdiği tamiratlar ve daha nice özellikleri yazıldı sayfalarca. Ya içinde yaşananlar? Yüzyıllarca neler oldu içinde, avlusunda galerisinde? Neler yaşandı mabette? Çekilen acılar, akıtılan gözyaşları, atılan sevinç çığlıkları nereye gitti? Neden unutuldu bunca olay; bağrında son bulan hayatlar, edilen dualar, ilim için dökülen terler, kapısından girmeyenler, çekilen filmler, film gibi yaşananlar… Heyecan, korku, umut, nefret, acı ve neşe. Her biri birer anı oldu, hatıra oldu yelken açtı maziye. Kimi anlatıldı, dilden dile; kimi de kitaplara girdi, okundu senelerce. Bazıları da unutuldu tozlu raflarda, kitapların içinde. Sadece taştan, sütundan, mozaikten ibaret değildi Ayasofya. Yaşanmışlıklarıyla yaşayan bir mabetti o.”

Hakikaten Ayasofya sadece bir cami değil büyük bir külliye, küçük bir şehir âdeta. İstanbul’un özü, özeti, minyatürü… İşte kitapta işlenen konuların bir kısmı: Ayasofya Meydanı, dilencileri, meczupları, muvakkithanesi, mektebi, medresesi, deyimleri, çınarları, şekerci dükkânı, dervişler yolu, tekke kapısı, minareleri, nişaneleri, imarethanesi, sessizler yurdu, türbeleri, avluya bırakılan bebekleri, vakfı, musiki dersleri, mültecileri… Bunlar birinci bölümden. Gelelim ikinci kısma. Oradan da birkaç başlık: “Güzeller Güzeli Bir Kapı”, “Dünyanın En Büyük Hat Levhaları”, “Serinleten Mermer Küpler”, “Eğitim Merkezleri Maksureler”, “Kitap Kokan Bir Mekân: Ayasofya Kütüphanesi”, “Ayasofya Ressamları ve Resimleri”, “Yıldızlarla Yarışan Top Kandiller”, “Güzel Sesli Hafızların Makamı”, “Meyyit Kapısı”, “Osmanlı Dönemi Cenaze Törenleri”, “Minarelerden Gönüllere Seslenenler”, “Kutsallar Kutsalı Mihrap”, “Destur! Hünkâr Mahfilde!”, “Taştan Bir Abide, Vaaz Kürsüsü”… Ayasofya’ya sığınan dört çeşit hayvan var: İlki kediler. Tatlı hikâyelerini okuyoruz.

Ayasofya’nın öyle görkemli şadırvanı vardır ki, Ramazanlarda “Bekçi Baba”lar ona maniler düzmüşlerdir: “Bin konak yerden sayılır;/Her gören ona kapılır,/Böyle bir ra’na şâdırvân/Ne yapılmış ne yapılır.” Bekçi Baba, şadırvana mani söyler de Ayasofya’nın kütüphanesini unutur mu: “Muvaffak eyledi Allah,/Hayr olur makbul indallah,/Seyr idüb kitâbhâneyi,/Her gören dedi mâşâllah.”

Sonsöz’de, ecdadımızın kutlu Ayasofya Camii’ne “Ayasofya-i kebir, bina-yı ala-yı lâ-nazir!” dediklerini öğreniyoruz. Yani “Eşi, benzeri bulunmayan büyük Ayasofya!” Yaşayan Ayasofya, bize değerlerimizi hatırlatıp içimizdeki Ayasofya inancını diri kılıyor. Ulu mabedi sevenler, bu eserle ona daha çok bağlanacak! Sözü, Şairler Sultanımızın sözleriyle bağlayalım: “Ayasofya, ne taş, ne çizgi, ne renk, ne cisim, ne de madde senfonisi; sadece mâna, yalnız mâna…”