Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.86
Gram Altın
2380.87
BIST 100
10218.29
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 May 2019

Yeni Ortaöğretim Sistemi

MEB yeni ortaöğretim sistemini açıkladı. Ziya Selçuk etkili bir sunumla sistemin lansmanını yaptı. Etkililik Ziya Selçuk’un bireysel performansından mı kaynaklandı yoksa açıklanan sistemin gücünden mi kaynaklandı bunu zaman gösterecek bize. Ancak yine de sisteme ilişkin bazı hususların altını çizmek mümkün.

Birincisi ve sanırım en önemlisini söyleyerek başlayalım: Hayatımızın kalitesi neyse eğitimimizin ahvali de odur. Çoğunlukla hayatın eğitimle kurulacağını varsayarız ancak eğitim hayatımızı kurmaktan ziyade daha çok onu yansıtan bir alandır. O yüzden eğitim alanında çözmeye çalıştığımız pek çok sorunumuzun kaynağı bizatihi yaşadığımızın hayatın kendisinden kaynaklanıyor. Hayatımıza, onun işleyişine el atmadan eğitimi düzeltmenin imkânı yok, olamaz. Buradan devlet-toplum ilişkisine, anayasaya, cari mevzuata, bürokratik işleyişe, kültür-sanat ahvalimize, medyamızın diline değin hepsine bakmamız icap ediyor.

İkincisi, sistemin en büyük sıkıntısı ve bu açıdan kendisinden önce açıklanan sayısız sistem gibi meseleyi sınırlı görmüş olmasıdır. Yani zorunlu eğitimi, kitleselliği sorun etmemiş ancak tam da bu tarz bir eğitimin olağan sonuçları olan başarısızlık, genellik gibi sorunlara çözüm üretmeye çalışmış olmasıdır.

Üçüncüsü ikincisi ile bağlantılı olarak portfolyo, kariye ofisi gibi hususları öğrenciyi tanıma üzerinden meşrulaştırmış. İyi de sistemde öğrenciyi tanımama şeklinde bir başkaldırı yok ki! Şunu soralım: Neden öğrenciyi tanımıyoruz? Daha da doğrusu şöyle soralım: Öğrenciyi niçin tanıyalım? Tanıyıp ne yapacağız? MEB diyor ki tanıyacağız, ilgi ve istidatları doğrultusunda yönlendireceğiz. Güzel peki yönlendirmenin sistemin buna göre mi yapılandırılmış? Yok, sadece akademik ölçüm yapıyor. Yani sanatsal, edebi yönünün bir anlamı yok. Belirli derslerdeki test performansına bakıyor. Böyle yaptığınızda ne öğrenci kendini tanımanın önemine varır, ne kendini tanımaya çalışır, ne de okul ve öğretmen onu tanımanın gereğine inanır ve gereğini yapar.

Dördüncüsü, “HEY” olarak formüle edilen ‘hayal’, ‘etkinlik’ ve ‘yaşam’ alanlarının düzenleniş biçimi. Resim, Beden gibi sistemde daha önce yer alan derslerin ismi kaldırılarak bu dersler ortak bir potada birleştirilmiş. Ancak öğrencilerin beceri-tasarım yönlerine hitap eden bu derslerin eskisinden hangi gerekçeyle farklı olacağını, daha başarılı olacağını söylememiz için makul bir gerekçe görünmüyor. Aynı şey, örneğin ‘disiplinler üstü’ ve ‘bütünleşik’ yaklaşım gereği adları değiştirilip birleştirilen diğer dersler için de geçerli. Fizik, kimya ve biyoloji başka isim altında birleştirildiğinde öğrencilerin neden başarılı olacağını kendi arzumuzun ve beklentimizin o yönde olması dışında bir gerekçeye dayandıramıyoruz.

Beşincisi dördüncüyle bağlantılı olarak MEB’in yeni sistemi dayandırdığı bütünleşiklik yaklaşımı gereği eğitimimizin hayatla irtibatının kurulması gerekliliğidir. Özellikle HEY kapsamında yürütülecek çalışmaların okulların yetersiz personel ve fiziki imkânlarında sür(ün)dürülmesinden çıkararak Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yerel yönetimlerle etkin işbirliği içinde yeniden organize etmeliyiz. Gençlik Merkezleri, Kültür Merkezleri, Spor Kompleksleri, Sanat Atölyeleri gibi toplumsal hayatın yeniden organizasyonu anlamına gelecek bu tarz düzenlemeler hem zaten parçalı ve işlevsiz şekilde sürdürülen çalışmaları bütünleştirecek hem öğrenciler için istenilir kılacaktır. Bunun büyük bir kamu politikası olacağı açık. Bölgeler arası ve bölge içi fırsat eşitsizliklerini giderecek, bu hizmetleri bütün nüfus için erişilebilir kılacak bir organizasyonun hem akıl hem de sermaye gerektirdiği açıktır. Aksi taktirde elimizdeki okullarımızın imkanları içinde beceri-tasarım atölyelerinin ne olacağını kestirmek için müneccim olmaya gerek yok.

Mevzu önemli, devam edelim…