Ortadoğu'da gerçekleştirdiği katliamlarla uluslararası barışın önündeki en büyük engel olduğunu bir kez daha kanıtlayan İsrail, bu kez de ülke içi istikrarı yeniden tesis etme aşamasında olan Suriye'ye saldırdı. Ahmed Şara yönetiminin ülkenin güneyindeki Süveyda şehrinde bulunan silahlı grupları etkisiz hale getirip devlet otoritesini yeniden kurmak için başlattığı iç güvenlik operasyonu, İsrail saldırıları nedeniyle durdu. İsrail'in baskısıyla Süveyda, özellikle Sünni Arap halka yönelik katliamlar gerçekleştiren mezhepçi silahlı grupların eline bırakıldı. Mezhepçi silahlı gruplara karşı Sünni Arap aşiretlerinin silahlanmasıyla da Süveyda'daki kriz daha da büyüdü.
Türkiye, İsrail'in uluslararası hukuka ve barış anlayışına aykırı eylemlerini ilk andan itibaren kınayarak Suriye'de merkezi yönetimin yanında yer aldı ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü desteklediğini açıkladı. Ankara Hacı Bayram Üniversitesi öğretim üyeleri Doç. Dr. Şuay Nilhan Açıkalın ve Doç. Dr. Levent Ersin Orallı, İsrail'in Suriye'ye yönelik son saldırılarının nedenlerini ve bölgedeki olası etkilerini Milat Gazetesi'ne değerlendirdi.

Doç. Dr. Şuay Nilhan Açıkalın:
İSRAİL DÜRZİLERİ ARAÇ OLARAK KULLANIYOR
“İsrail, Dürzileri bir nevi araçsallaştırarak Suriye üzerinde uzun süredir istediği istikrarsızlığı sağlama yaklaşımına girdi. Bu noktada, 8 Aralık Şam Devrimi'nden sonra ortaya çıkan yeni süreçte hem yeni Şam yönetiminin tüm ülkeye hem de özellikle bu bölgelerdeki etnik çatışmalar konusunda ciddi bir çaba göstermesi gerektiği görülüyor.
Türkiye, gerilimin azaltılması ve bölgeden hızlıca ateşkes sağlanması için ilk saatlerden itibaren yoğun çaba sarf eden ülkelerden birisiydi. Nitekim Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara da halka sesleniş konuşmasında Türkiye'ye teşekkür etti. Bundan sonraki süreçte de Türkiye'nin, Şam yönetiminin bölgede bir an önce istikrarı sağlaması açısından yoğun çaba ve desteklerini sürdüreceği ve İsrail'in kabul edilemez saldırılarını önlemeye çalışacağı kesindir.”

DOÇ. DR. LEVENT ERSİN ORALLI:
İSRAİL’İN AMACI TÜRKİYE’Yİ ÖNLEMEK
İsrail’in Suriye’nin başkenti Şam’a gerçekleştirdiği son saldırı, askeri sonuçlarının ötesinde, derin jeopolitik mesajlar taşıyor. Suriye Savunma Bakanlığı binasının doğrudan hedef alınması, sadece yeni rejiminin güvenlik mimarisine bir uyarı değil, aynı zamanda bölgede giderek artan Türkiye etkisine karşı da stratejik bir hamle olarak yorumlanabilir.
Son yıllarda Türkiye, Suriye’deki siyasi ve askeri boşlukları etkin bir şekilde değerlendirerek, özellikle kuzey bölgelerde önemli bir nüfuz alanı inşa etti. Suriye’de mevcut yönetimle kurduğu güçlü ilişki ağı, insani yardım diplomasisi, askeri varlığı ve diplomatik meşruiyeti sayesinde Türkiye, Suriye sahasında sahici bir aktöre dönüştü. Suriye’de Ahmed Şara yönetiminin Batıyla normalleşme sinyalleri ve özellikle Dürzi, Alevi ve Sünni topluluklar arasında yeniden dengelenen yapılar, Türkiye’nin bu etki sahasını daha da genişletme potansiyeli taşıyor.
İsrail’in Şam’a yönelik bu son saldırısı, tam da bu süreçte geldi. Savunma Bakanlığı’nın hedef alınmasıyla, İsrail bir anlamda “rejimin yeniden yapılandırılması süreci”ne dışarıdan müdahale etmiş oldu. Türkiye’nin, Suriye’nin yeniden inşasında söz sahibi olmasını ve özellikle yeni yönetimle kuracağı siyasi diyalog kanallarını baltalamak isteyen bir tavır söz konusu olabilir. Zira Ankara’nın Şam’la güçlü bir diyalog içerisinde olması, Tel Aviv’in bölgedeki yalnızlığını daha da derinleştirecek bir gelişmedir.
TÜRKİYE’NİN ETKİ ALANI GENİŞLİYOR
Ayrıca, İsrail’in özellikle Dürzi bölgelerini hedef almaktan kaçınması ve saldırıları dikkatle şekillendirmesi, Suriye içinde Türkiye’nin kurmaya çalıştığı mezhepler üstü yeni dengeye yönelik bir karşı hamle olarak okunabilir. Türkiye’nin etki sahasını Dürziler gibi geleneksel olarak eski rejime yakın kesimlere yayma potansiyeli, İsrail için bir tehdit olarak görülmektedir.
İsrail’in Dürzi topluluğuna dönük bir güvenlik hassasiyeti gözetmesi, İsrail’in Suriye içindeki etnik-dinsel dengelere yönelik özel bir strateji izlediğini göstermektedir. Bu durum, Dürzileri rejimden uzaklaştırmak ve Suriye’nin yeni yönetimini içeriden zayıflatmak amacını da taşımaktadır.
Sonuç olarak, İsrail’in Şam’a yönelik bu saldırısı, sadece bir savunma refleksi değil, aynı zamanda Türkiye’nin bölgesel nüfuzuna dönük bir jeopolitik dengeleme girişimidir. Suriye’deki denklem artık yalnızca İran-İsrail geriliminden ibaret değil; Türkiye’nin yükselen pozisyonu da bu denklemin merkezinde yer almaktadır.




