31 Mart seçimlerinden sonra geçmişini unutan ve İstanbul'u yeniden CHP zihniyeti yönetimine teslim eden İstanbul ve İstanbullu adına ümidimi kaybetmiştim. Çünkü daha düne kadar biz bu İstanbul'un hangi durumda olduğunu, çamur, çukur ve çöp içinde yüzdüğünü unutmadık. Ancak alışveriş için gittiğim Beyoğlu Tersane Caddesinde yaşadığım olaylar dizisi umutlarımı canlandırdı.
İhtiyacım olan birkaç malzeme için o malzemelerin en yoğun ve en uygun fiyatta olan Beyoğlu Tersane caddesinin başında bulunan bir otoparka arabamı park ettim. Hem malzemelerin çeşitlerini görmek, hem fiyat durumları hakkında bilgi sahibi olmak ve hem de biraz yürüyüş yapmak için caddenin başından işe koyuldum. İhtiyacım olan malzemelerin benzerlerini gördüğüm vitrinlerin önünde duruyor, bazen de dükkana girip aradığım malzemeyi soruyorum. Dükkan sahibi benimle ilgileniyor ve aradığım malzeme ile ilgili bilgi alışverişinde bulunuyoruz. Aradığım malzemeyi izah ettikten sonra dükkan sahibi bana karşıdaki dükkanı gösteriyor ve "Aradığın malzemenin en kalitelisi ve en uygun fiyatta olanını orada bulursun. Benim e selamımı da söyle" diyerek beni karşıki dükkana gönderiyor. Hakikaten de aradığım şey karşıki dükkanda. Malzemeyi aldıktan sonra ikinci malzemeyi soruyorum ve o dükkan sahibi de bir önceki gibi beni ileriki bir dükkana yönlendirerek "En iyisini orada bulursun" diyerek beni yolcu ediyor. İçimden "Bütün esnaf böyle değildir. Belli ki ikisi tevafuken peş peşe geldi" diyerek hem yaşadıklarımı içimden yorumluyor hem de diğer dükkana doğru ilerliyorum. Bu duygular içinde söylediği dükkana girdim ve gerçekten de aradığım üçüncü malzemenin de en iyisi ve en uygununu orada buldum. Son ihtiyacım olan malzemeyi de o dükkan sahibine sorunca o da aynı öncekiler gibi beni ara sokaktaki bir dükkana yönlendirdi. İçimde güzel duygularla oradan çıkıp son dükkana doğru yürüdüm.
Peş peşe yaşadığım bu güzel anlar bana Fatih Sultan Mehmed Han'ın İstanbul'u fethetmeden önce tebdili kıyafetle dolaşırken esnaf arasında yaşadığı şu olayı hatırlattı.
Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul'u fethetmeye hazırlandığı sıralarda halkının durumunu görme maksatlı tebdili kıyafetle çarşıya iner. Sabah erken saatlerde yanına aldığı veziriyle çarşıda olan Fatih, girdiği ilk dükkandan birkaç şey ister. Dükkan sahibi kendisini tanımamakla beraber, arzu ettiği şeylerden sadece birini hazırlayıp verir. Bunun üzerine sultan diğer istediği şeylerin de hazırlanmasını söyler. Dükkan sahibi; "Efendim ben sabah siftahımı yaptım, komşumda henüz dükkanını yeni açmıştır. Diğer isteklerinizi de ondan alınız." Sultan yan dükkana girer, istediklerinden yine biri hazırlanmış ve yan dükkana gitmesini, çünkü komşusunun bu sabah siftah yapmadığı, diğer alacaklarını da ondan almasını ister. Bu durum böyle devam eder. Alış verişi bitiren sultanın ağzından şu cümle dökülür; "Allah'ım, değil bu milletle İstanbul'u, Dünyayı bile fethederim."
Henüz kulaklarımda CHP'nin boyayıp halka sunduğu İmamoğlu'nun "145 yıldır mücadele ediyoruz", vatan haini Can Dündar'ın "Kudüs, Mekke geçmiş olsun", ne idüğü belli olmayan Sezai Temelli'nin "Burası vadedilmiş topraklar", gezi zekalı Fatih Portakal'ın "Sandığı boykot önemli", kumpasçı Kılıçdaroğlu'nun "YSK çete mensuplarının adları…", PKK sevicisi Kaftancıoğlu'nun "PKK'lı Sakine Cansız terörist değildir", FETÖ maşası Akşener'in "YSK üyesi zorbalar", provokatör Engin Altay'ın "Kızılay'da sizi yürütmezler, sizin yüzünüze tükürürler", emperyalist güçlerin sesi Claudia Roth'un "Seçimlerin yenilenmesi bir savaş ilanıdır", PKK'nın meclisteki uzantısı Altaca Kayışoğlu'nun "Kaynayan kazan taşmaz mı, sandıkları aşmaz mı, seçmenin oyunu yok sayan, darbeyle buluşmaz mı?" sözleri yankılanırken yaşadığım bü güzel anlar ve akabinde YSK nın İstanbul seçimlerini iptal etmesiyle umutlarım canlandı.
İnancım odur ki bu halk İstanbul'u, İslam ve Osmanlı düşmanı zihniyete teslim etmez. 23 Haziranda oyunu bozacak ve oyuna sahip çıkıp bu ülkenin düşmanlarını bir kez daha sandığa gömecek.