Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Nisan 2018

Ağaç dikmek zorunlu olsun!

Küresel ısınmayı dilimize pelesenk etsek her fırsatta yakınsak da bundaki insan payını görmezden geliyoruz. Artık neredeyse, kışları görmeden yaz mevsimlerine ulaşıyoruz. İşte, baharı görmeden yaza geçeceğiz gibi hissettiren günlerin rehaveti,sık sık dillendirdiğimiz mevzuda yazmamızı elzem kıldıu2026

Kimyasalların, yapay ürünlerin doğada yol açtığı tahribatı engelleyemeyiz belki! Lakinekolojik düzenin dejenerasyonunu azaltmaya hepimizin gücü yeter.

Sivil toplum kuruluşlarının küresel ölçekteki varlık sebeplerinin tartışmasını başka bir yazıya bırakarak bizdeki sivil toplum kuruluşlarının daha ziyade ekonomik, kültürel etkinlikler çerçevesinde faaliyet gösterdiğini hatırlatalım.

Dindar-muhafazakar kesimde sivil toplum kuruluşları/vakıfçılık müessesinin varlığı seküler sivil toplumculuğun çok daha eskiye dayansa da gelinen noktada büyük bir eksiklik göze çarpar.

Osmanlı hatta Selçukluya dayandırılan vakıfçılık anlayışına sahip çıkan, bu geleneğin sürdürücüsü olma iddia ve ümidindeki camianın güncel yaşama uygun bir yapılaşma gösterememeleri anlaşılır değil!

Seküler mahallede cılız da olsa sesleri çıkan birkaç yapıya karşılık, dindar-muhafazakar kesimin çevre hassasiyeti üzerinden varlık gösteren müesseselere sahip olmaması büyük bir eksiklik değil midir?

Referanslarını inancından aldığı iddiasındaki dindarların neden çevre koruma, ağaçlandırma, küresel ısınma, kuraklaşma, israfı önleme, hayvan hakları, geri dönüşümü özendirme gibi hassas konularda kurumsallaşmış sivil yapıları bulunmaz?

"Kıyamet kopacak olsa bile elinizdeki fidanı dikiniz!" diyen bir peygamberi rehber edindiği, rol model aldığı savındaki dindarların çevre, iklim gibi konulara ilgisizliğini anlamakta zorlanıyorum!

Sohbet meclislerinde, hayvanlara su içirdiği için Cennet'i kazanan kadın rivayetini defalarca dinleyip de hayvanlara karşı merhamet hissetmeyenleri, hayvan haklarına hassasiyet göstermeyenleri anlamak mümkün mü?

"Nehirden bile abdest alıyorsan suyu tasarruflu kullan!" şeklindeki peygamber tavsiyesiyle büyümüş kuşağın doğal kaynaklardaki israfını görüp de sessiz kalmak imkansız!

İnancının temelindeki çevresel nasihatleri yok sayarak veya ikinci plana atarak çevre, kuraklık, israf konularında hiçbir kurumsal yapılanma ve çalışmaya gidilmemiş olmasını tuhaf bulan sadece ben miyim?

Bu konuda hassasiyeti olan gençlerimizi ideolojik kaygılarla kurulmuş sözde çevre örgütlerinin kucağına bırakmak bir yana böylesi mühim bir mevzudaki duyarsızlık anlaşılır değil!

"Sanatı, edebiyatı hallettik de çevre mi kaldı" diye mırıldananlar varsa onlara çevre ve hayvan hakları hassasiyetinin ne kadar önemli olduğunu nasıl anlatsam ki!

İnsan-nesne, insan-hayvan, insan-çevre ilişkisi üzerine psikolojik ve sosyolojik bağlamda ciddi analizler yapılabilir. Şehirleşme, sosyo-kültürel yapı vb alanlarda tahlillere de ihtiyacımız var. Ancak tüm bu akademik çalışmalar/tespitlerle birlikte söz konusu alanda ciddi bir kurumsallaşmaya gidilmeli.

Sesli düşünmek adına söylüyorum; örneğin bir dernek çevre, diğeri israf, bir başkası yardım-kurtarma ekibi kurarak işe başlayabilir! Sahi, bizim mahallede AKUT vardı da kim çocuğunu göndermedi?

twitter.com/sabihadogann