Dolar (USD)
32.22
Euro (EUR)
35.13
Gram Altın
2475.92
BIST 100
10231.6
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Kasım 2015

Ekonomiyi Halk Yönetsin!

Sevgili dostlar her şeyi yöneticilerden beklemeyelim. Devlet adamları ya da siyasetçiler çıkardıkları kanunlar ve aldıkları kararlarla bir yere kadar söz sahibi olabilirler. Devlet bugünün dünyasında kontrol ve denetleme merkezi olarak görev yapıyor. Eskiden devlet üretici konumdaydı çünkü özel sektör yeterince güçlü değildi. Şimdi gelelim esas meseleye. Ben diyorum ki şöyle ara sıra meselelere tersten bakalım ve farklı bir açıyla hadiseleri yorumlayalım. Mesela ekonomiyi kim yönetsin sorusu için ben cevap olarak diyorum ki ekonomiyi halk yönetsin. Nasıl mı? Faizden mümkün mertebe uzak durarak, ihtiyaç kadar tüketerek, lüks ürünlerden uzak durarak, geliri kadar harcayarak, mümkünse kredi kartlarını kapatarak, bir ürün ekonomik ömrünü tamamlamadan çöpe atmayarak, yani ürünü canı çıkana kadar kullanarak, her altı ayda bir cep telefonu değiştirmeyerek, mümkünse tasarruf ederek, ettiği tasarrufları eşe dosta borç olarak vererek, ölçülü bir hayat sürerek ekonomiyi halk yönetsin diyorum. Sizce kötü bir şey mi söylüyorum? Ha bir de unutmadan eğer imkanı varsa kaliteli yerli ürün kullanarak, Yahudi sermayesi ürünleri de kullanmayarak ekonomi yönetiminde söz sahibi olabiliriz.

İşadamlarımızau2026

Ülkemin kıymetli işadamları ne olur şu birkaç sözümü yabana atmadan bir yere not ediverin. Bunlar altın niteliğinde tavsiyelerdir. Binlerce dolar ücret vererek "hadi anlat" dediğiniz danışmanlar bunları size para karşılığında söylüyorlar ben ise ücretsiz paylaşıyorum. Birincisi ailevi işlerinizle şirket işlerinizi ve şirket kasanızı birbirine karıştırmayın. Eğer hanımlarınız ayın belli belirsiz günlerinde ihtiyaçları için kasadan para alıyor yada borçlanıyorlarsa buna bir an evvel son verin. Özellikle kardeş hanımlarını aylık belli bir maaşa bağlayın onun dışında kasadan ödeme yapmayın. İhtiyaçları kadar harcasınlar. İkincisi ne olur palazlanır palazlanmaz 3-5 yüz bin tl'lik otolar, milyon dolarlık evler almayın bunlar ölü yatırımdır. Deprem olur ev yıkılır, kaza olur araba elden gider, fazladan cebinizde kalan paraları tekrar işinize yatırın. Eğer bir şeyler üretiyorsanız muhakkak ihracatı öğrenin. Lüks lokantalarda harcayacağınız paraları bir kenara koyun ayda en az bir ülkeye ticari-turistik gezi için çıkın. Burada bir lira maliyetle ürettiğiniz ürünü bir buçuk liraya satmak sizi büyütmez ama bir liraya ürettiğiniz ürünü hem de kur üzerinden iki üç katı karla dışarıya satmak sizi büyütür ve ürününüzü kıymetlendirir. İhracata dayalı büyüme sadece ülkeler için değil, firmalar için de bir çıkış yoludur. İş ölçeğiniz ne olursa olsun arasıra mavi önlüğü giyerek üretim hattına girin. Vida sıkın, işçilerle çay için. Bu şirketinizdeki çalışma barışına büyük katkı sağlar. Siz işinize sahip çıkmazsanız başkaları da sahip çıkmaz. İşinize sahip çıktığınızı çalışanlarınıza gösterin. Mümkünse ara sıra çalışanlarınıza küçük pirim ya da harçlıklar vererek sürprizler yapın. Bu hem malınızdaki gözü, nazarı kaldırır hem de ihtiyacı olan insanlar için "altın bulmuş" hükmüne geçer, dua alırsınız. İşiniz bereketlenir. Yukarıdaki örnekteki gibi kardeş ve kardeş çocukları ortaklığı ile çalışıyorsanız eğer, kasadan kimsenin bir şey almasına müsaade etmeyin. Herkesi maaşa bağlayın. O ay üç yüz bin lira kazandıysanız, önce bundan cari giderlerinizi, maaş ödemelerinizi ve borçlarınızı düşün. Çalışanlarınıza ve devlete borçlu kalmayın. Kalan paranın yarısından fazlasını tekrar işinize yatırmak üzere kasaya koyun. Eğer belli bir büyüklüğe erişmediyseniz kalanı da kasaya koyun ortaklara dağıtmayın. İşe yatırılan her kuruş sonuçta herkesin mutluluğu ve refahı demek ama şahıslara dağıtılan her kuruş havaya uçan para, yani harcama yani tüketim demek, yani geri dönüşümü olmayan maliyet demek. Her şeyden önemlisi Hz peygamberin buyurduğu gibi "dürüst tüccar şehit ve Sıddıklar mertebesindedir" yüksek ahlak en büyük sermayemiz olmalıdır.

İslam ve Siyaset

İslam ve siyaset konusunda çok eser kaleme alındı çok makale yazıldı, çok konuşuldu, çok tartışıldı. Teorik ve entelektüel düzlemde halledilmeyen mesele neredeyse kalmadı gibi. Ancak uygulamaya gelindiğinde halimiz içler acısı. Modern siyaset ya da bugünkü deyimiyle politika seküler bir çizgide ilerlediği için kendi paradigmalarını da kendisi kuruyor, uygulama da benzer bir düzlemde ilerliyor. Siyasetle ilgilenen Müslümanın hayatının her noktası İslam'la ilintili olacak da siyasetle ilgilendiği zaman dilimleri profan bir nitelikte mi olacak? Tabii ki hayır. Peki teorik düzlemde çözdüğümüz bir meseleyi neden pratik hayata indirmekte zorlanıyoruz. Ahlak, samimiyet, adalet, hakperestlik, istişare gibi kavramlar neden günlük hayatımızda karşılık bulmuyor da seküler kavramlar üzerinden, makyevelist bir çizgide politika kurguluyoruz? Ya düşünce ve inanç dünyamızda bir problem var ya da inandığımız değerler noktasında yeterince samimi değiliz. Başka ne olabilir derseniz, inandığımız gibi yaşamadığımız için yaşadığımız gibi inanmaya başladık diyebiliriz herhalde.

Canan Karatay'a Verilen Ceza

"Şeker en tatlı zehirdir, şekerden uzak durun" diyen Canan Karatay meslekten men gibi tuhaf bir ceza ile cezalandırıldı. Neden? Kadın doğru ya da yanlış bir şey söylüyor. Aykırı da olabilir, muhalif de. Kötü bir niyeti olmadığı, topluma hizmet etmek istediği açık. Neden bu insanlar sistem tarafından hemencecik cezalandırılıyor? Belki de birilerinin endüstrisine, pazarına çomak soktuğu için. Aykırı insanların bu çağda kaderi bu olmamalı, belki de çoğunluğun aksine Canan Hoca haklıdır kim bilir? Ama sistem böyle işte yeter ki çarka çomak sokma, yandın!