Dolar (USD)
32.35
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2393.00
BIST 100
10208.65
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Fıkıh ile sosyoloji arasında kadın

Yarın sekiz Mart Dünya Kadınlar günü. "Kadın", farklı kutlama ve anmaların konusu olacak yine. Bu bağlamda kadınların çok önemli olduğuna dair sözler farklı biçimlerde ifade edilecek. Kadına şiddet, çalışma hayatı, eğitim, bedenin özgürlüğü gibi içerikler tartışılacak; konuşmalar yapılacak. Bu konuşmaları ve programları iki türe ayırmak mümkündür. Birincisi, daha çok batılı paradigmadan beslenen feminist çevrelerin, kadınları "din"le hesaplaşmaya çağıran söylemlerinin öne çıktığı kadını din ve gelenekten özgürleştirmeyi içeren konuşmalar. İkincisi de, daha muhafazakar çevrelerin kadına kendilerinin de önem verdiğini belirten söylemleri öne çıkaran bildirileri.

Türkiye'de şöyle bir psikoloji oluşmuştur; feministler kendilerini kadın konusunun yegane resmi sahibi ilan ettikleri için, bu temellük edişleri diğer çevrelerde özellikle kadınlar gününde bazı "credo"lar sunmalarını zorlayabilmekte; ya da muhafazakar çevreler buna mecbur olduklarını düşünebilmektedirler. Söz gelimi; Diyanet İşleri ve bazı müftülükler de konuya müdahil olmakta; fakat ortalama söylemlerle kadına (ve aslında erkeğe ve insana) dair Kur'an'ın yaklaşımlarını feminist söyleme yaklaştırarak bir ara bulma yoluna gitmektedir. Bu psikolojinin doğal bir sonucu olarak; kadınlarla ilgili asıl tartışılması gereken bir çok meseleler tartışılmamakta; Batı'dan tercüme mevzuların Türkiye'de nereye oturduğu düşünülmeden konuşulmaya devam edilebilmektedir.

Üzerinde durulması gereken esas konulardan biri kadınların bugün ulaştığı durum. Belki bundan 40-50 yıl önce Türkiye'de eğitim görmüş kadın sayısı oldukça azdı. Ama bugün gelinen noktada, kadınlar ve özellikle muhafazakar çevrelerin kızlarında üniversite hayatına dahil olma ve eğitim hızlı bir trend yakalamış durumdadır. Aynı trendi kadınların çalışma hayatına girmesi konusunda da görmekteyiz. Üniversitelerde okuyan öğrencilerin yarıdan daha fazlasını kızlar oluşturuyor. Bunun böyle devam etmesi durumunda, gelecekte ev, aile, iş ve kamusal hayatta ilişki biçimlerinin, durumların daha da değişeceğini tahmin etmek zor değildir. Dolayısıyla sürekli kadınların hangi konumda olması, nasıl olması gibi ideal söylemlerin yanında, mevcut süreci takip etmek ve bunlar üzerine konuşmak daha anlamlıdır. Tarihte ilk defa bu kadar büyük bir kadın nüfusu iş, eğitim ve kamu hayatına dahil olmuştur. Şu anda kadınların nerede durması veya ne yapması ile ilgili olarak yapılan yorumlar, açıkça söylemek gerekirse, sosyolojiyi ihmal ederek güncellenmemiş bir fıkıh yapmaya çalışmakta; bu sebeple de realitenin biraz kenarına düşmektedir.

Söz gelimi; "kadının yeri evidir" söyleminin bir fıkıh olarak muhafazakar çevrelerde bile ne kadar ciddiye alındığı hakikaten kuşkuludur. Özellikle son otuz kırk yıl içerisinde muhafazakar çevrelerin (bu muhafazakar kelimesini sevmiyorum; ama daha rahat anlaşılsın diye kullanıyorum) kadınları, eğitim iş hayatı ve en önemlisi sivil toplum kuruluşları üzerinden aktifleşerek şu anda ev dışında bulunuyorlar. Aslı itibarıyla kapitalizmin propagandalarıyla ev kadınlığı değersizleştirildiği için, ev kadınları için de "ev" eski anlamında değildir. Bugün yeni nesil kızlar, (dindar, muhafazakar çevrelerde de) bu açıdan eğitim ve iş hayatında bulunmayı amaçlamaktadırlar. Kızların özellikle eğitim ve iş hayatı konusunda erkeklerden daha hırslı olduğunu bile söyleyebilirim.

Öte yandan "kadının yanında mahremi olmadan seyahat edememesi" gibi bir fıkıh hükmü, realitede ne kadar işlemektedir? Daha da önemlisi bugün böyle bir soruyu sormaya kimsenin ihtiyaç bile duymamasıdır. Dolayısıyla realitenin fıkhın önüne geçtiği bir takım reellikleri yaşamaya devam etmekteyiz. Gelecekte bu trend devam ederse, aile, iş hayatı vb. bir çok konuda başka realitelerinde de kendisini göstereceği muhakkak.

Bugün önemli sorun şudur; İnsanla, kadın ve erkekle ilgili sorunlarımız vardır. İnsanın kendisine müracaat etmeyeceği 50 yıl öncesine ait bir fıkıhla, kadın erkek ilişkilerini düzeltmeye çalışmak, isteseniz bile sonuç vermemektedir. Kapitalizmin eğitim, ahlak, iş, aile hayatına dair bütün yaşam alanlarını temmellük ettiği böyle bir zaman diliminde, tüm sorunlarımızı halletme cehdi kadınla erkek arasını ayıran kategorik bir dil kullanmaktan geçmez. Öncelikle mü'min erkek ve kadınların birbirlerinin velileri olarak, tüketim toplumu ve kapitalizmin onların beden ve ruhlarını temellük etme talepleri karşısında, kendilerini konumlandıracağı strateji ve dili üretmesi gerekir. Bu sebeple bugünün fıkhını üretmek için öncelikle sosyolojiyi bir görmek lazımdır.