Dolar (USD)
32.40
Euro (EUR)
34.79
Gram Altın
2433.36
BIST 100
9955.21
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

11 Mart 2020

Gerçek Mesele ve sığ tartışmalar

Yemen, İran, Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Libya, Mısır gibi daha birçok halkı Müslüman olan ülkeler, tüm zamanların en kötü durumunu yaşıyorlar.

Çok uluslu şirketler ile yerli işbirlikçi elitlerin aralarında paylaştığı enerji kaynakları sadece bu halkların zenginliğini elinden almadı aynı zamanda yaşam haklarını da ellerinden aldı.

Özellikle son on yıldır bölge ülkelerinin yaşadığı iç kargaşa ve siyasi istikrarsızlık yüzünden zaten asgari düzeyde olan sosyal hizmetler iyice dibe vurmuş durumda. Bugün Lübnan borç batağında, yukarıda adı geçen ülkelerin çocukları mülteci olarak Yunanistan sınırında Avrupa’ya gidebilmek için yalvarıyor adeta.

İnsan soramadan edemiyor: ‘’Müslüman toplumlar zengin kaynaklarına rağmen neden bu haldeler?’’ Takdir edersiniz ki kapsamlı ele alınması gereken bu sorunun cevabı bir köşe yazısının sınırlarını aşar. Ama bu meseleleri takip edenlere sorunun özüne yönelik bir tespitimizi paylaşmaya çalışacağız.

Ülkelerin zenginlikleri maddi zenginlikler ve nüfus zenginliği olmak üzere ikiye ayrılır. Maddi zenginlikler altın, elmas, gümüş, demir, bakır, çinko, alüminyum, petrol, doğalgaz, kömür, su, toprak, ormanlar ve daha aklımıza gelmeyen pek çok şeydir. İnsan zenginlikleri ise, genç bir nüfus ve farklılıkların verdiği muazzam potansiyeldir.

Bize göre bu sorunun özünde ‘’gerçek mesele ve sığ tartışmalar’’ bulunmaktadır. Gerçek mesele zihinsel işgaldir, sığ tartışmalar ise, farklılıklar üzerinde süren tartışmalardır. Onun için işgalciler önce zihinleri işgal ederek farklılıkları çatışmaya çevirir daha sonra kaynaklara yönelirler.

İşgal edilen yerleri bir süre sonra toparlanıp geri alabilirsiniz ama zihinsel işgalleri kurtarmak o kadar kolay değildir. Onun için coğrafyaları işgalden kurtarmak istiyorsak önce zihinleri işgalden kurtarmak gerekir.

Küresel güçlerin geçmişine bakılırsa zihinleri işgal ettikten sonra, politik nüfuz alanlarını oluşturdukları görülecektir. Günümüzde de durum pek farklı değildir. Sadece yöntem ve araçlar değişmiştir ama niteliği değişmeyen zihinsel işgal süreçleri devam etmektedir.

Bu konuyla ilgili olarak bir hatıramı paylaşmak isterim; bir gün Simon isminde Nijeryalı bir misafirimle otururken, bir doktor arkadaşım geldi. Arkadaşımın İngilizcesi akıcı olmasa da temel şeyleri anlar konuşur. Lise mezunu bile olmayan Simon, Cerrahpaşa’yı bitirmiş dostumu hafife alır gibi: ‘’ Nijerya’da herkes İngilizce bilir ama Türkiye’de doktorlar bile İngilizce bilmiyor’’ arkadaşım kibarlığından bir şey demedi ama adam bunu birkaç kez tekrarlayınca ona tarihi cevabı yapıştırdı: ‘’Çünkü Nijerya sömürgeleştirilmiş bir ülkedir ama Türkiye hiçbir zaman sömürge olmadı’’ dedi.

Dünyanın yedinci büyük petrol kaynaklarına sahip Nijerya’nın kişi başına düşen milli geliri 924 dolardı. Fakirlik desen diz boyu, alt yapı desen rezalet her yıl maleria hastalığından binlerce kişi ölür. İngilizce konuştuğu için sanki Nijeryalı değil de Londra’da yaşayan beyaz bir İngiliz mübarek.

Onun için diyoruz ki; ötekileştiren her tartışma sığdır, her sığlık işgal edilmiş bir zihni yansıtır. İşgal edilen toprakları kurtarmak için önce zihinleri işgalden kurtarmak gerekir.