Dolar (USD)
34.19
Euro (EUR)
37.45
Gram Altın
2884.75
BIST 100
8964.1
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

22 Haziran 2021

Has ordu, kayıp ordu

Nereye baksak ki herkesin baktığı yerler değil oralar: küçük de olsa kıymeti bilinmemişler ordusu diyebileceğimiz bir has orduya rastlıyoruz. Ordu demem; o insanların popüler hayatta kayıtsız olmaları. Ürettiklerini pazarlamamış, reklam etmemiş olmaları. Ürettiğinin bir nesne bile olsa nesneleştirmemiş olmaları… Endüstrileşmeye direnmeleri, kültür endüstrisi içinde değil, salt, doğal kültür içinde hak ederek yer almaya çalışmaları. Yer verilmemiş olsa bile.

Şimdi gözlerim biraz yaşlı dedemin kederini cama hohlayıp çok uzaklara bakarak yaktığı bir ağıt gibi kuruyorum şu cümleyi. Nitelikli, kendini- kendinin hep en üstüne yetiştirmiş insana dünya takviminde aslen vakit yok. Vakit yok derken, kıymetinin bilinişi ömrüyle kolay kolay çakışmıyor. Bu durum; onu üretmekten, feda edişten alıkoymuyor. Ancak kapasitesi oranında üretim ve değerlendirilme imkânı verilmeyişi sebebiyle kendinden artması onu zehirliyor. Dünyanın ilahi planda popüler bir alan oluşuyla alâkalı biraz bu. Fakat yine de kendi faniligi içinde bir uhrası, sona doğru günü birlikçi menfaatçilerin gebermesiyle beraber ölümsüz işlerin devamıyla gelen kısmî bir adaleti var. Ya da adalet e biraz besmele çekmiş oluyor. Asıl göstereceği/yaşatacağı has günler için...

İşte o sonsuzluk penceresinden bakmak nasip olursa ölüm gibi bir iğne deliğinden bakacağız küçük dünyaya... Bu çok şişirilmiş balona...

Fakat işin garibi henüz ölmedik. Ve nasılsa ilahi adalete doğruyuz diye adaleti ertelemeyeceğiz. Öte dünyaya inanmayan kimi gelişmiş toplumlar şüphesiz özgün, yaratıcı beyinlere gereken önemi verdikleri için, bu konuda adaleti en azından kendi toplumları için sağladılar. Hatta bu tip kıymetli insanlar dünyanın arayıp ta bulamadığı insanlar olduğu için, aklı başında dünya onları buluyor ve değerlendirmeye alıyor. Dünyaya her alanda henüz söylenmemiş sözler, henüz üretilmemiş teknolojiler, henüz sunulmamış sanatsal ürünleri bu insanlar eliyle söylüyor. Kimi ülkelerin hep bir/bin adım önde olmaları hem genel olarak halkına hem özel olarak kaliteli, cins, özgün insanlarına verdiği değerle doğru orantılı. Kimi ülkeler ise bu konuda insan kaynıyor olmasına rağmen insan kaynaklarını heba ediyor. Hem kendisi değerlendirmiyor. O beyni, o kafayı göçe zorladığında ve o kalbi göçmen kıldığında gittiği ülkede yaptığı işlerle öne çıkmasını bekliyor. En garibi de çok geçmeden ürettikleri ile anılırken “buradan gitti, aslen buralı” diye övünmeyi kendi geleneğine yakıştırıyor.

Öz kaynaklarını göz göre göre yitirmiş, bunu göze almış bir ülkenin insanını kaptırdığında ve yitirdiğinde kıymetlendirmeye veya onun üzerinden kendisine bir kıymet biçmeye çalışması ne garip bir tutum. Ayrı bir eziklik hikayesi.

Bütün bunları neden mi yazdım.

Kurulmuş hazır çevrelere (ben öbek diyorum) yekten girmek, "kabul-davet edilmek" o çevreler ne kadar güçlü, kimi amaçlara götüren kısa yollar olsa da, -amaçları amacım olmadığı için- bana hiç cazip gelmedi. İstanbul'da "o İstanbul'dan" hep kaçtım. Aksine birbirimizi çok iyi dinleyip anladığımız, birbirimizin daha iyi var olması için oturup hususi düşündüğümüz dostluklar kurmayı yeğledim. Bu anlamda bırakın bu ülkeyi, insanlık için birikimi, kıymeti harbiyesi ihtişamlı dostlarım oldu. Onlarla iken ve onlardan ayrıldıktan sonra bana yapışan ve sarsan keder ise onların bu ülkede değersizleştirilmesi, layık oldukları şekilde değerlendirilmemiş olmaları... Bu anlamda ülkemi artık sadece tabiatı itibariyle "çok verimli fakat verimliliğine oranla bakımsız bahçe" ye teşbih etmekle kalmayacak, verimli, birikimli insanları, beyinleri değerlendirmeyerek göçerten, "gocatan" bahçe olarak da göreceğim. Yerel şartlarında evrensel şartları dikkate alarak, bu bahçenin, bu vaktin güzel olgunlaşmış meyvelerini zebil eden bir bahçe... Üstelik bu insanlar ne öne çıkıp görünme, şova gelirler ne de reklama şuna buna izin verirler. Sadece daima zihinsel, fiziksel isimsiz kayıtsız emek verir dururlar. Bu insanların kıymetlendirilmeleri vazifesi seni beni onu aşıyor. Yazıyorum. Kitaplarımda da burada da yazıyorum. Elimden gelen bu olduğu için.