Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

05 Mart 2020

Şeytan üçgeni


Düğmeye, yapılan anlaşmanın akabinde basıldı. Türkiye ile Libya arasındaki Deniz Anlaşması, tüm dengeleri değiştirmişti bir kere. İlk önce bilindik “endişeliyiz” sloganı yükseldi muhataplarımızdan, sonrada BM ve uluslararası hukuk söylemlerine sığındılar. Oysa anlaşma ne BM, ne de uluslararası hukuk normlarına aykırıydı. Anlayacağınız avuçlarını yalamaktan yine kaçamadılar. Artık geriye tek bir seçenekleri kalmıştı. O da darbeci Hafter’in, Libya’yı ele geçirmesinden başka bir şey değildi. Böylece anlaşma fesih edilecek ve D. Akdeniz’de istedikleri planı uygulama imkânı yakalayabileceklerdi. Neticede Hafter’e, verdikleri desteği arttırmakta hiç gecikmediler. Gerçi desteği arttırdılar arttırmasına da, Saraj Hükümetinin davetiyle Libya’ya ayak basan Türk Askeri, bir kes daha heveslerini kursaklarında bıraktı.

Hızla bir şeyler yapmaları lazımdı. Yoksa kafalarındaki ekonomik, siyasi, stratejik ve saplantılı dini emelleri, büyük bir darbe alacaktı. Bu minvalde belli bir kıvamda süren K. Suriye mutabakatını, biçilmiş kaftan olarak gördüler. İdlib hadisesi ise kaşınmaya en müsait konuma sahipti. Zira İdlib’in K.Suriye denklemini ters yüz edecek potansiyeli, hem Türkiye’yi durdurmak, hem de Akdeniz’i kontrol etmeleri bakımından iştahlarını kabartıyordu. Fakat bunun için Rusya’nın, ya İKNA yoluyla ya da bir çeşit DAYATMAYLA yanlarında bulunması şarttı. Aslında bunda da çok zorlanmadılar... Çünkü Rusya ekonomisinde büyük paya hükmeden Yahudi sermayesi ve İsrail’de bulunan Rus Yahudiler diye bir gerçek vardı sonuçta… Tabi Medvedev’in istifasıyla Başbakanlığa oturan MİŞUSTİN ve YENİ PARLAMENTONUN, ezici çoğunluğu YAHUDİ OLMASI da bir başka avantajdı. Tüm bunlara Coronavirüs vesilesiyle Rusya’yı ayakta tutan petrol fiyatlarının düşmesi de eklenince, KREMLİN farklı bir kulvara doğru sevk edildi. AMAÇLARI İSE TÜRKİYE’Yİ İDLİB’TE OYALAMAK, LİBYA’DA ZAFİYETE UĞRATMAK, AKDENİZ’DEN ATMAK VE SURİYE’DE ZARAR VERİP DEVLETİN BÜTÜNLÜĞÜNÜ ZORA SOKMAKTI ÖZETLE…

Sadece söylemleriyle yanımızdalar

İşte bu benzer mevzulardan dolayı Rusya’nın, Amerika ve İsrail çetesiyle karşılaşmayı GÖZE ALAMADIĞI gibi Libya-Suriye-Akdeniz ekseninde, şimdilik Türkiye’nin karşısında yer aldığı malumunuz. Sn. Hulusi Akar’ın; “Birliklerimizin bulunduğu yerler, önceden Rusya’nın sahadaki yetkilileri ile koordine edilmesine rağmen bu saldırı gerçekleştirilmiştir” sözleri özetle bu demekti zaten. Elbette Rus haber sitesi Sputnik’in, Hatay'ı “çalınan bölge” şeklinde tartışmaya açması ise zamanlaması açısından bir o kadar manidar… Yani bu kriz gelinen aşamada bir ateşkese bağlansa dahi, Türkiye ile Rusya arasında sağlanan işbirliğinin, ‘aynı samimiyetle’ devam etmeyeceği muhakkak. Peki, tüm olup bitenler esnasında; “NATO veya Amerika, Türkiye'nin yanında mı” derseniz? Evet, AMA SADECE YANINDA… Öyle ki Suriye hava sahasında Türkiye'ye destek verilse, tek bir Rus/Suriye jeti havalanabilir mi sizce? Lakin destek vermezler/vermeyecekler de… Eğer verirlerse; “TÜRKİYE’NİN YALNIZ BIRAKILMASI” temelinde yaptıkları planın, ruhuna ters bir durumu oluşacağı şüphe kaldırmaz.

Hülasa böylesine kalleşçe bir saldırının ardından, hiçbir şey eskisi gibi seyretmeyecektir. Keza önümüzdeki fotoğrafta, ortalık toz duman... Beklenmedik bir anda Hafter üzerinden mi yahut Boğazlardan geçişi kısıtlayarak mı, bir cevap verilir bilinmez ama Bahar Kalkanı Harekâtı ve sınır kapılarının açılmasıyla, yeni bir döneme girildiği aşikâr. Allah, Devletimize ve Kahraman Mehmetçiğimize güç kuvvet versin… O yüzden “Türkiye Suriye’den çekilsin” söyleminin, artık dolaylı olarak kimlere hizmet ettiğini kestirmekte yarar var. Kısacası herkesin durduğu yeri, iyi kavraması elzem… Zira MİSAK-I MİLL’ÎDEN HABERSİZ yorumlar yaparak, mevcut zorlukları bir İÇ POLİTİKA MALZEMESİ haline getirmenin, tarih sahnesine kara bir leke biçiminde yansıyacağı kesinlikle unutulmamalı. Nitekim Sn. Erdoğan’ın; “terör örgütlerine teslim mi olalım? Ülkemize düşman rejime, boyun mu eğelim? Evimizden, yurdumuzdan olduğumuzda, gidecek bir yerimiz mi var? Milletimin herhangi bir ferdinin, gitmeyi düşünebileceği hiçbir yer olmadığını biliyorum” İfadeleri, fazla söze hacet bırakmıyor şüphesiz.

Not: Bugüne dek, başarılı bir denge politikası yürüttük. Dolayısıyla “Ya ABD ya Rusya” diye, katı bir tercihe mahkûm değiliz. Ama TÜRK VE İSLAM EKSENİNDE BİR İTTİFAKIN, yarınları tanzim edecek güce sahip olduğu da unutulmamalı. Sonuçta sadece biz bize olsak bile, biz bize yeteriz. Anlamamız gereken de burası.