Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.86
Gram Altın
2430.95
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Ocak 2016

TEKNOLOJİK SÖMÜRÜ

Dilinden koparılınca kültürün tesiri kalmaz insanların hayatında. Biz de öyle olduk seksen küsur yıl önce. Bir gecede bütün hafızamız silindi ve yerine başka milletlerin hafızası yerleştirilmeye çalışıldı. Başarıldı da. Artık kendi tarihimizi okuyamaz, kendi dilimizi yazamaz olmuştuk. Her şeyde olduğu gibi takvimlerimiz de başkalarının takvimi olmuştu artık. İnancımızdan gelen özel gün ve gecelerimizin yerini taklit ettiğimiz milletlerin özel günleri aldı.

Batı hayranlığı ile başladı kültürde yıkılışımız. Eğitim için, hem de devlet bursuyla batı ülkelerine giden insanımız, batı hayranı olarak yurda dönünce bin yıllık tarihimizi ve kültürümüzü beğenmez oldular. Muasır medeniyetler seviyesine çıkmanın batıyı taklit ederek olacağına inanan sözde aydınlarımız eliyle toplum üzerindeki baskılar arttı ve yavaş yavaş dünyaya medeniyet getiren tarihimizden uzaklaşır olduk. Daha da ileri giderek o engin kültürün bir parçası ve devamı olduğunu söylemekten utanır oldular.

Zamanın şartlarına ayak uyduramadığımız için gelişen teknolojiyi değil ilerletmek, ona ayak uydurmakta bile çok geri kalınca dilimiz de yabancı kelimelerle dolmaya başladı. Önce radyo girdi hayatımıza ve ardından televizyon ile tanıştık. İcadı bir yana, programını bile yapmaya yetişemediğimiz çağın bu yeni aletinin de etkisi altında kaldık. Evimizin içine kadar giren yabancı filmlerle aile hayatımız da bozulmaya, çocuklarımız ve gençlerimiz batının inanç ve kültürüyle yetişmeye başladı. İnancımıza aykırı olan şeyler yavaş yavaş hayatımıza girmeye ve bize normal gelmeye başladı. Küçük günahları önemsemez olduk, büyük günahları ise küçük görmeye başladık. İnandığımız gibi yaşamayı bıraktık, şatafatına kandığımız filmlerdeki gibi bir hayata inanmaya ve inandığımız o sahte hayatları yaşamaya başladık.

Bir zamanlar kendi ülkelerinde, Osmanlı'dan gizli dans eden milletleri, sonraları O Osmanlı'nın torunları örnek millet olarak görmeye ve değil onlara karşı durmak, onlardan önce aleni bir şekilde dans partilerinde boy göstermeye başladılar. Bir zamanlar batı üniversitelerinde okutulan Farabi'ler, İbni Sinalar, Siczi'ler, Biruni'ler, Fergani'le, Bitruci'ler, Kindi'ler, Cezeri'ler kendi torunları tarafından tanınmaz ve bilinmez oldu. Onların yerini Allah inancına uzak filozoflar, Peygamber sevgisine yabancı doğu taklitçisi sahte mucitler, Kur'an ikliminden nasipsiz sözde sanatçılar aldı. Üstelik bu zevat hayatımıza giren teknolojik aletlerle ve onları kullanan kendi inancına ve milletine yabancılaşmış taklitçi kişiler tarafından her gün beynimize bir bir işlenmekteydi.

Her gün yeni bir gelişmeye sahne olan dünyada biz o gelişmelere ancak seyirci kalmakla yetindik. Dünyanın peşinden sürüklenirken, dünyayı peşinde sürükleyecek yeniliklere imza atamadık. Edebiyatımız batı edebiyatıyla, musikimiz batı müziğiyle, mimarimiz batı mimarisiyle, dilimiz batı dilleriyle bozuldu ve ne batı ve ne de doğu olan ucube bir yapıyla karşı karşıya kaldık. Kendi değerlerimize yabancılaştığımız gibi, başkalarının değerlerine de ısınamadık. Çünkü yapımız ona müsait değildi.

Yıllar hızla ilerlerken, bozulmalarda hızlanıyordu. Dünya internet ile tanışınca savaşlar artık silahlarla değil, yazılarla, tuşlarla olmaya başladı. Her türlü bilgiye ulaşma noktasında hız kazanan insanoğlu bu hızı her alanda kullanmaya başlayınca önü alınamaz bir yarışın içinde buldu kendini. Bir dokunuşla dünyayı avucunun içinde bulan insan, oturduğu yerden dünyayı yönetme çağını yakalamış oluyordu. Algılarla bilgilerin karıştığı bir dünya haline gelen internet ortamında, teknolojiyi kim daha iyi kullanıyorsa, sonucu belirleyen o oluyordu. Eskiden silahların gücüyle gerçekleştirilen darbeler artık tuşların gücü ile kazanılmaya başlamıştı. Bir ülkede barış veya savaş istiyorsan o ülkeye gitmene gerek kalmadı artık. Evinden veya ofisinden yapacağın yayınlarla insanları, kurumları veya devletleri karşı karşıya getirebiliyorsun. Tarih bu denli bir gelişmeye sahne olmamıştı. Bu yarışta da aktör değil, figüran olmuştuk. Büyük organizasyonları yapan değil, büyük organizasyonların uygulandığı ülkeler ve milletler arasında yerimizi almıştık.

Yüz yıldır gerisinde kaldığımız bu gelişmeleri yakalayan ve ilerisine geçen bir ülke durumuna gelmeye başlamıştık ki, bu sefer dışarıdan değil içeriden vurulduk. Yıllardır inançlarımızı sömürdüğünü anlamadan peşinden gittiğimiz sözde dini liderler, bu sefer gerçek yüzlerini gösterdi ve kimlerin maşası olduğunu aleni bir şekilde ortaya koydular. Son on yıl içerisinde kat ettiğimiz mesafeyi bir anda silecek ihanetlerle karşı karşıya kaldık.

İnancımız ve duamız odur ki, bu ilerlemenin önünü kimse alamayacak ve dünya mazlumlarının beklediği ülke Türkiye olacaktır. Bataklık deryasında kıvranan insanlığın kurtuluş reçetesi, yeniden o iman ve inançla ayağa kalkmaktır.

Sinyallerini aldığımız o günleri, cennet vatan Türkiye'de ve akabinde dünyada yaşama ümidiyleu2026