0
Son günlerde çok büyük jeo-stratejik öneme sahip, daha evvel sömürgecilerin, şimdilerde de onların bölgesel işbirlikçilerinin ve Rafizi mezhep taassupçularının çatışmaları arasında hare'lenen ve nihayet yare'lenen Yemen'imizde yaşanan olaylar üzerine, büyük dedesi Yemen'de şehid olan Müslüman bir Türk'ün yazdığı bilgilendirme yazısıdır.
Yemen zaten fiilen siyasi, coğrafi, idari ve bölgesel sınırlar bakımından bölünmüş durumdadır. Yemen'in hakiki bir ordusu yoktur. Her topluluğun kendine ait milis grupları vardır. 25 milyonluk ülkede, 50 milyon silah bulunmaktadır.
Husi mes'elesi, on yıllarda merkezi hükümet tarafından ihmal edilen, itilen ve ötelenen bir grubun marjinallesi neticesinde on yıl evvel başlamış bir muammadır.
Başta Suudi Arabistan olmak üzere, Körfez ülkeleri, mevcut Yemen krizinin büyük bir kısmının sorumluluğunu taşımaktadır. Öncelikle, Körfez İnisiyatifi, sadece diktatör Ali Abdullah Salih'in ülkeden güvenli bir biçimde kaçmasını temin ederek değil, aynı zamanda Husi'leri de çözümün bir parçası olarak görmemek gibi bir stratejik hatayı yaparak Yemen Devrimi'ni katletmiştir. Bu da Husiler'in marjinalleşme eğilim ve isteğini tetiklemiştir.
Husiler, devrik Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih ile ittifak kurarak, mevcut Devlet Başkanı Mansur Hadi'nin kontrolünde olmayan Yemen Ordusu'nun çekilmesinden sonra Sana'nın kontrolünü ele geçirmeye muvaffak olmuşlardır. Husiler, bazı ordu birimlerini ve cephanelikleri ele geçirerek, askeri durumlarını tahkim etmişlerdir. İran da, her zamanki geleneksel Pers/Fars fırsatçılığını sergileyerek, Sana'nın düşmesinden sonra mes'eleye adeta atlamıştır. Mevcut Başkan Hadi, fiilen ülkeyi idare etmekten acizdir ve Husiler'e mukavemet edecek yeterli silahı da yoktur. "Güney Hareketi", Ali Abdullah Salih yönetiminden bu yana, 1990 birleşmesi öncesine dönmeyi hedefleyerek, Yemen'den ayrılmak için mücadele etmektedir. Suudi Arabistan'ın başını çektiği, mevcut hava saldırıları aslında ilk değildir, Kasım 2009'da da Suudi Arabistan, kendi güney sınırı yakınlarında bulunan Husi karargahı olan Saada'yı defalarca havadan bombalamıştır.
Kara harekatı olmaksızın, Suudi hava saldırıları asla meyve vermeyecek, istenen sonuç alınmayacaktır. Kanaatimce, hava saldırılarının hedefi, Husiler'i diyalog masasına çekmek ve Devlet Başkanı Hadi ile durumu idare etmeye yöneliktir.
Mısır halkının tertemiz devrimini çalan, ve seçilmiş Devlet Başkanı Mursi'yi ve İhvan hükümetini, kanlı bir darbe ile deviren Sisi rejimi de, Suudi saldırılarından en üst seviyede menfaat elde etmek için lojistik ve askeri destek vermektedir. Ancak, şayet Husiler Kızıldeniz'in güney girişi olan Bab'ül Mendeb'i kontrol altına alırsa; Süveyş Kanalı'nı kontrol eden Mısır'ın tercihini zor durumda bırakacak ve o zaman da ölümcül bir askeri harekata gerek duyulacaktır.
Suudi Arabistan'ın hava saldırıları ile, Husiler'den kurtulacağını zannedenler yanılacaklardır. Benim gördüğüm en çıkar yol, hangi yolla olursa olsun, Husiler'i, ya iktidar paylaşımına razı etmek veya siyasi müzakerelere başlatmak olacaktır.
Baş gözü ile gördüğüm kadarı ile, sorunun bu trajik hale gelmesinde en büyük katkılardan birini veren İran, mevcut krizde, her durumda aktif bir taraf olacaktır. Bunu, tıpkı Irak'ta yaptığı gibi, El Kaide ve diğer gruplara karşı mücadelede, Batı ile, bölgedeki yayılmasına izin veren bir anlaşmaya vararak yapacaktır.
Bir zamanlar, saadet günlerinde, kahvenin geldiği Yemen'de durum yerel ve bölgesel olarak daha da karmaşıklaşmıştır. Yemen, şayet İslam İşbirliği Teşkilatı ve Birleşmiş Milletler gerekli adımları atmazsa, temelini mezhep çatışmalarının oluşturacağı büyük bir iç savaşı yaşayacak ve yine on binlerce masum Müslüman katledilecektir. Allah muhafaza buyursun. Bir Türkü sözü Yemen'le ilgili değildi ama şöyle diyordu: Yemenimde hare var, yüreğimde yare var. Ben onu şöyle uyarladım: Yemen'imde hare var, yüreğimde yare var.
İKİ DOĞU ve İKİ BATI'NIN RABBİNE EMANET OLUNUZ...