Röportaj

ABD, Türk Gücünün farkında

Yurtiçi ve yurtdışındaki görevleri boyunca Türkiye’nin çıkarlarını savunurken demokrasi, insan hakları ve güvenlik dengesini gözeten Başkonsolos Gürsel Demirok Türkiye'nin stratejik öneminin Avrupa Birliği nezdinde artırdığı söyledi.

ABD Başkanı Trump, Türkiye'nin bölgedeki güçlü konumunun farkında olduğunu belirten Başkonsolos Gürsel Demirok, Türkiye, ABD ile önümüzdeki ikili ilişkileri konusundaki düşüncelerini belirirken şunları kaydetti: “Günümüzde, ABD ile ilişkilerimiz çok boyutlu bir nitelik kazanmıştır. Son dönemde yaşanan bölgesel ve küresel gelişmelerin de etkisiyle ABD ile ilişkilerimizde yoğun bir temas trafiği yaşanmakta. ABD'yle her ne kadar görüş ayrılıklarımız (PKK/YPG/PYD,FETÖ, yaptırımlar) devam etse de birçok bölgesel ve küresel meselede benzer görüşlere sahip olmamız, diyaloğumuzu yoğun şekilde gerçekleştirmemize olanak sağlamakta. Trump'ın NATO'ya yaklaşımının ve bakışının, Türkiye'nin stratejik öneminin Avrupa Birliği nezdinde artırdığı görülüyor. Keza Türkiye, başta Rusya ve Çin ile sürdürdüğü yakın ilişkilerle de çok yönlü diplomasinin başarılı bir örneğini veriyor. Kafkaslar ve Ortadoğu'ya ilişkin sorunlarda ağırlığını, etkisini hissettiriyor.”

Trump ittifaklarını yeniden tanımlıyor

Başkonsolos Gürsel Demirok, günümüzde uluslararası sistemde büyük güç rekabetinde ABD’nin dış politika tercihlerini nasıl değerlendiriyorsunuz sorusuna şu bilgileri verdi: “ABD Başkanı Trump, "Önce Amerika" diyor, " Güç yoluyla barış" diyor. Amerikan milliyetçiliği üzerine kurulu dış politika yaklaşımı, ABD’nin klasik NATO çizgisinden farklı. Süper güç olma çizgisinden uzaklaşılıyor, zımnen "eşitlik" üzerine kurulu bir ittifak ilişkisi öngörülüyor. Bu yaklaşım, ABD’nin müttefiklerinin aklına "ABD, Rusya ve Çin karşısında halen bizim müttefikimiz mi?" sorusunu akla getiriyor. Trump, ABD'nin ittifak alanlarını yeniden tanımlıyor. Rusya ile ilişkilerinin eksenini değiştiriyor. "Rusya tehdidi" karşısında Avrupa’nın yanında durmayabileceğine ilişkin sinyal veriyor. Çin'le küresel rekabette ipleri sıkıyor. Ortadoğu’da İsrail'e güçlü desteğini sürdürüyor. Suriye’deki askerlerin geri çekilebileceği izlenimini veriyor. İran ile sıcak bir çatışmaya girmeksizin, nükleer anlaşma konusuna ikna çabalarına girebileceği izlenimini veriyor.”

Başkonsolos Demirok, “Türkiye, başta Rusya ve Çin ile sürdürdüğü yakın ilişkilerle de çok yönlü diplomasinin başarılı bir örneğini verirken, Kafkaslar ve Ortadoğu'ya ilişkin sorunlarda ağırlığını, etkisini hissettiriyor.”

Kırk yılı aşkın sürede yurt içi ve yurtdışında önemli görevler alan ve tecrübesini sahaya her daim yansıtan Başkonsolos Gürsel DEMİROK ile lise yıllarından diplomatik görevlerine, MGK görevinden günümüze dair diplomatik-stratejik bakış açısı ile geniş Perspektifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

EN BÜYÜK EMELİM MÜLKİYELİ OLMAKTI

Darüşşafaka Lisesi ve SBF yıllarınızın, görüşünüzü ve diplomasiye bakışınızı nasıl şekillendirdi?

İlkokulun ardından babası (veya annesi) vefat etmiş çocukların girebildikleri Darüşşafaka Lisesinin sınavına girip kazanmam hayatımın dönüm noktasıydı. Öğrenim gördüğüm uzun yıllar boyunca Darüşşafaka'nın koruyuculuğunu ve şefkatini hep hissettim. Bizleri en iyi şekilde yetiştirmek amacıyla hiçbir fedakârlıktan kaçınılmadığını gördüm. Sevgi ve şefkat ile öğrencilere disiplin ruhu, sorumluluk duygusu, görev aşkının aşılandığını gördüm. Bu duyguların, zeki, yetenekli, başarılı bu çocukları geleceğe taşıdığını, hayattaki köşe taşları olduğunu öğrendim. Öğrendiğim bu duygular ve görev aşkı tüm meslek yaşamıma yön verdi. Lisede en büyük emelim Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesine girebilmekti. Mezun olduktan sonra bu emelimi gerçekleştirdim. Siyasal Bilgiler, Türkiye’nin en önde gelen Fakültelerinden. Ülkemiz bürokrasisinde önemli bir ağırlığa sahip ve ülkenin iç-dış politikasının belirlenmesinde etkiliydi. Siyaset bilimine susamış öğrencilerdik. ülkemizin en önemli fakültelerinden birinde Mümtaz Soysal, Muammer Aksoy, Seha Meray gibi hocalarımız bizlere vizyon kazandırdı. Ülke meselelerini tartışır, kimi zaman toplantılar, fikir alışverişinde bulunur, kendi aramızda tartışmalar yapardık. O yıllarda kazandığımız sorumluluk duygusu ve “önce Türkiye” bilinci, diplomasiye bakışımızın temelini oluşturdu.

SADECE SALDIRI DEĞİL ÖTEKİLEŞTİRMEDE VAR

Mainz ve Zürih Başkonsolosu olduğunuz döneminde Türkiye’nin yurtdışındaki kamu diplomasisi açısından kritik bulduğunuz gelişmeler nelerdi?

Mainz’da görev yaptığım dönemde (1993-1997) Almanya’da yabancı düşmanlığı ciddi boyutlara ulaşmıştı. Türklerin işyerlerine saldırılar, medyada küçük düşürücü yayınlar, okullarda öğretmenlerin olumsuz tutumları yaygındı. En önemlisi “ötekisi" muamelesi yapılıyordu. Toplantılarda ve resmi temaslarda bunun demokrasiyle bağdaşmadığını, önlem alınmazsa ileride daha büyük sorunlara yol açacağını vurguladım. Bu dönemde kamu diplomasisi faaliyetleriyle hem toplumu bilinçlendirmeye hem de Alman makamlarını harekete geçirmeye çalıştık.

ATA'YA VEFA UNUTAMADIĞIM ANIM

Görev yaptığınız dönemde unutamadığınız bir anınız var mı?

Uzun bir geçmiş ile Türk-Alman ilişkileri Sultan Reşat’ın I. Dünya savaşındaki Alman cephelerini ziyaret için davet edilmesi ile devam eder. Sultan rahatsız olduğundan, Veliaht Mehmet Vahdettin'i gönderilir. Aralık 1917'de Almanya'ya giden heyette Mustafa Kemal Paşa’da yer alır. Ziyaretin ilk durağı olarak o tarihte Alman Genel Karargâhı olan Park Hotel Kurhaus da kalır. Mustafa Kemal Paşa Çanakkale Savaşı sırasında "Anafartalar Kahramanı ve İstanbul'un kurtarıcısı" olarak biliniyor, bu başarıları ile bilen Alman’lar kendisiyle yakından ilgilenerek, savaşla ilgili analizlerini dinlerler. Mainz’da görevimde bölgemizdeki Bad Kreuznach şehrinin Belediye Başkanı Rolf Ebbeke-Park Hotel Kurhaus' un işletmecisi ile 1917'de gerçekleşen gezi ve Atatürk hakkında bilgi vererek, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı anısına bir düzenleme yapılması önerim ile bu ziyaretin anısına otelin en görkemli salonlarından birine "ATATÜRK SALONU" adının verilmesini, duvarlarına Türk-Alman tarihi ilişkileri ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarından fotoğrafların asılmasını, tarihi belge, obje ve kitapların konulmasını kararlaştırdık. Otelin girişine de Atatürk’ün ziyaretine ilişkin yazıt konulması konusunda uzlaştık. Düzenlemelerle Atatürk Salonu-Yazıtı'nın açılışı, geziden 80 yıl sonra görkemli törenle 23 Nisan 1997'de gerçekleşti ve sempozyum düzenlendi. Bu gelişme meslek yaşamımda unutamadığım anılardan. Açılışın ardından "Atatürk, Modern Türkiye'nin Kurucusu Almanya'da" başlıklı Türkçe, Almanca bir kitap hazırladım. O tarihten günümüze otel, Türklerin etkinlikler düzenledikleri, Atatürk'ü andıkları mekâna dönüştü. Zürih Başkonsolosu iken, toplantı salonunu benzer çalışmalar ile düzenledik ve ikinci kitabımı da bu çerçevede hazırladım. İnsanlarımız böylece yurt, Atatürk sevgisini yüreklerinde hissediyorlar.

DEMİROK RAPORU

Başbakanlık İnsan Hakları Üst Kurulu görevinizden ve dönem için nasıl bir yenilik- kırılma noktası oluşturdu?

Almanya'daki görevim sonrası Ankara'ya dönüşte, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekretaryasına atandım (1997). Devlet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk'ün başkanlığındaki Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekretarya Başkanlığına görevlendirildim. Burada “İnsan Hakları Gündem 2000” raporunu hazırladık. Bu rapor, Türkiye’nin AB Kopenhag siyasi kriterlerine uyum için atması gereken adımları ortaya koyan bir yol haritasıydı. Demirok Raporu” olarak anılan bu çalışma, Bakanlar Kurulu tarafından referans belge kabul edildi. Daha sonraki anayasa ve yasa değişikliklerine zemin hazırladı ve AB İlerleme Raporlarında da atıf aldı.

MGK SEKRETERYASINDA İLK SİVİL

Milli Güvenlik Kurulu görevinizde atanan ilk sivil olarak, sivil-asker ilişkilerinde dair süreçten bahseden misiniz?

Genel Sekreterliğin üst kademelerinde, General rütbesinde Genel Sekreter yardımcısı ve bir Daire Başkanı da görev yapıyordu. Aramızda karşılıklı saygıya dayanan, uyumlu bir işbirliği mevcuttu. Askerlerimizin demokratik değerlere ne denli bağlı ve saygılı olduklarına bu vesileyle yakından tanık oldum. Sekretaryada çalışan emekli kurmay albay müşavir, sivil uzmanlar oldukça yetenekli, donanımlı, çalıştıkları konulara hâkimlerdi. Dairemizde, milli güvenliğe ilişkin, iç-dış tehdit değerlendirmeleri yapılırdı. İlgili kurumlarla istişareler yapılarak, dönemsel Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) taslağı hazırlanır, Kurula sunulurdu. Genel Sekreter başkanlığında, benzer yapıları olan ülkelerle istişareler gerçekleştirilir, o ülkelere gidilir, o ülkelerden heyetler ağırlanırdı. Genel Sekreter kimi zaman basını bilgilendirme toplantıları düzenler, içine kapalı görünümünden çıkmış, sivil- asker işbirliğine dayanan dış dünya ile iletişim kurabilen demokratik bir yapıya kavuşmuştu.

DEMOKRASİ VE GÜVENLİK DENGESİ

MGK’da yürüttüğünüz görevde size göre Türkiye'nin demokratikleşme serüveni açısından önemi nedir?

"Demirok Raporunda" sivil-asker ilişkilerine ilişkin ‘’MGK Genel Sekreteri'nin sivil olması’’ gibi birçok öneri bulunuyordu. Bu çerçevede AK Parti iktidar olduktan sonra önerilerin gerçekleşmesine yönelik anayasal-yasal düzenlemeler değişikliği ile uygulamaya kondu. Büyükelçi Yiğit Alpogan MGK Genel Sekreteri olarak atandı. Ben de Zürih'ten döndükten sonra Genel Sekreterliğin en önemli dairesi olan Araştırma, Değerlendirme Başkanlığına atandım (2005) Kamudaki 40 yıllık hizmetimin son yılları Genel Sekreterlikte geçti. İnsan Hakları Sekretaryasında Türkiye'de demokrasi ve insan haklarının güçlendirilmesi üzerine,. MGK Genel Sekreterliğindeki görevim boyunca milli güvenliğimizi güçlendirmek amacıyla neler yapılabileceğini tartışıyorduk. Zaman içinde gördüm ki bu kavramlar, birbirine zıt değil, madeni paranın iki yüzü gibi birbirlerini tamamlayan kavramlar. Bir yüzü "milli güvenlik", "diğer yüzü "insan hakları ve demokrasi".

ÜLKEMİZİ TEMSİL ETMEK GURUR VERİCİ HİZMET

Diplomasi alanında kariyer hedefleyen gençlere tavsiyeleriniz neler?

SBF’den, Diplomasi ve Uİ bölümünden mezun oldum, arkadaşların çoğunluğunun hedefi Dışişleri Bakanlığı'na girmekti. Hedefleri doğrultusunda alan derslerimize önem verir, yabancı dil bilgisini geliştirirdik. Mezuniyet sonrası girdiğimiz Bakanlık sınavını çoğumuz kazanarak Bakanlığa girdik. Bakanlıktaki 40 yıllık hizmetimizi tamamlayarak Büyükelçi veya Başkonsolos olarak emekli olduk. Şu sıralar sosyal medya üzerinden anılarımızı paylaşıyoruz. Kimimiz anılarını kitap haline getirdi. Dışişleri Bakanlığına girmeyi düşünen gençlere meslektaşlarımızın bu kitaplarını okumalarını öneririm. Gençlere, Dışişleri Bakanlığı’nın duyurularını (www.mfa.gov.tr) takip etmelerini, düşünce kuruluşlarının toplantılarına katılmalarını, yabancı dil öğrenmelerini ve en önemlisi kendilerine güvenmelerini tavsiye ederim. Zorluklardan yılmasınlar, çok çalışsınlar. Ülkemizi yurtdışında temsil etmek bazı zorluklarına rağmen gurur verici bir hizmettir. Diplomasiye gönül veren tüm gençlerimize başarılar diliyorum.