0

O sütü bozuk 28 Şubat sürecinin en karanlık günlerinde, milyonlarca vatan evladının katıldığı "Başörtüsüne Özgürlük İçin Elele" yürüyüşüne var gücümüzle destek vermiştik.

O günlerde…

Müthiş bir baskı havası vardı, milyonlarca vatan evladının üzerinde…

Neler yaşıyorduk, akla ziyan.

Vaktin "kudretli" generalleri, o vakitlerin "Bir Kısım Medya"sına…

Mukaddesat düşmanı medya organlarının yönetici, yazar ve muhabirlerine "it" muamelesi yapardı!

"İt" gibi emir alırdı, bugünlerde hala ekranlarda, sütunlarda boy gösteren anlı şanlı "eski tüfek gazeteci" takımı.

Bir de zamanın hakim ve savcıları vardı; tıpkı,"it muamelesi gören meslektaşlarımız" gibi, onlar da namuslu, şerefli meslektaşlarını utandırırlardı.

Bendeniz…

O süreçte dava yağmuruna tutulanlar arasındaydım, belki de hakkında en çok dava açılanlardan biriydim…

Hakim ve savcılar, "Serdar Arseven hakkında gereğinin yapılması ve sonucun ivedilikle bildirilmesi!" yollu "emirname"ler alırlardı kimi "çevik" generallerden!..

Bazı hakim ve savcılar baskıya direnirdi, bazıları da "Emir ve görüşlerinize hazırım!" çekerdi!

Böyle bir durum vardı.

Ve elbette başörtülü hanımefendiler.…

O günlerde, yükün büyük bölümünü onlar çekti.

En çok onlar zulüm gördü.

Ayrımcılığa Karşı Kadın Derneği'nin (AK-DER) verilerine göre 1998-2002 arasında 5 bin başörtülü kadın işten çıkarıldı,10 bine yakını da istifa etmeye zorlandı.

Üniversitelere başörtüyle girmek tamamen yasaklanmıştı, YÖK kararlarıyla.

YÖK, bunu yapınca, Kemal Kılıçdaroğlu zihniyetinin simge isimlerinden İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu, 23 Şubat 1998 tarihli genelgesiyle…

"Başörtülü ve sakallı" öğrencilerin derslere alınmamaları, yoklamalara yazılmamaları, dersten çıkmamakta direniyorlarsa dersin yapılmaması ve öğrencinin "dersi engellediğine" dair tutanak tutularak disiplin kuruluna sevk edilmesi talimatı verilmişti.

Genelge üzerine İstanbul Üniversitesi'ne alınmayan başörtülü öğrenciler, aylar boyunca Beyazıt kampüsü kapısının önünde oturarak yasağı protesto etti.

Alemdaroğlu'nu eleştiren öğretim üyelerinin görevine son verildi, bir kısmı istifa etti. Disiplin cezaları alarak okuldan uzaklaştırılan birçok başörtülü öğrenci eğitimine yurtdışında devam etmek zorunda kaldı

Sıkıntı gittikçe büyüyordu.

Oturmalardan bir sonuç alınamayınca İstanbul Üniversitesi'nden bir grup başörtülü öğrenci, dikkat çekecek bir eylem planladı.

İstanbul'dan Ankara kadar el ele tutuşularak bir zincir oluşturulacak, başörtüsünün serbest bırakılması talebi yükseltilecekti.

Eylem tarihi, 11 Ekim 1998.

"Özgürlük İçin Elele."

Milyonlarca vatan evladı tarafından elele zincirleri oluşturuldu.

Eyleme karşı çıkanlara, hatta elele zincirindeki namuslu insanlara hakaret edenlere bile "gül" uzatıldı.

Sonrasında…

Neler oldu?

Eylemden sonraki akşam öğrenci yurtlarına baskın yapıldı ve yüzlerce öğrenci gözaltına alındı.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden bir grup başörtülü öğrenci eylemi organize ettikleri gerekçesiyle terörle mücadele tarafından alındı!.

İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) eylemi örgütlediği iddia edilen 30 kişi hakkında toplam 90 yıl ağır hapis istemiyle dava açıldı.

Manşetler:

"Türban zincirine doksan yıl!"

Neydi suçları eylemcilerin?

Ne istiyorlardı?

Ne yapmışlardı?

-Teröristler hakkında tutuklama kararı çıkartan hakim ve savcıları mı hedef almışlardı?

-Teröristleri alınlarından mı öpmüşlerdi?

-Makamında savcı katledenlere alkış mı tutmuşlardı, "O savcı başına geleni hak etti!" mi demişlerdi?

-Milletin, ambulanslarını, itfaiye araçlarını, otobüslerini mi yakmışlardı?

-Esnaf mı yağmalamışlardı?

-O eylemlere katıldıkları için unvanları ellerinden alınan akademisyenler, "teröre destek bildirileri"nemi imza atmışlardı?..

-Bütün teröristlerin tutuksuz yargılanmalarını mı talep etmişlerdi?..

-Teröristleri yargılayan hakim ve savcılara hakaret mi etmişlerdi?

-Hedef mi göstermişlerdi?

Yok!..

Yaptıkları, ele tutuşarak "Başörtüsü serbest bırakılsın!" mesajını vermekten ibaretti.

Yani…

Bugün olanı istiyorlardı.

Yıllar sonra, bu talebin ne kadar yerinde olduğunu "en sıkı laikçi" bile görmüştür herhalde.

Başörtüsünün sadece üniversitelerde değil, bütün kamu kurumlarında serbest bırakılması ne gibi bir rahatsızlığa yol açtı?

(Hani, büyük rahatsızlıklar yaşanır, başörtülü olanla olmayan birbirine girerdi, pis yalancılar!..)

"Özgürlük İçin Elele" eylemi…

Ve bugün, Kemal Kılıçdaroğlu'nın başını çektiği grup sözde "Adalet" için yürüyor.

Yürüsünler.

Bence sakıncası yok.

En ufak bir rahatsızlık duymuyorum…

Endişem yok, yaptıkları hukuku ihlal ise, yargı organları var.

Devletin en yetkili isimleri "suç işleniyor" demekte.

Suç duyurusu niteliğindeki ifadeler bunlar;

yargı harekete geçer, geçmez, bilemem.

Ben olanı bitene bir vatan evladı olarak nasıl baktığımı ifade etmekle yetinirim.

Bu Kemal Kılıçdaroğlu, SSK Genel Müdürü iken, yönetim tarzına yönelik eleştirilerimden dolayı bendenize defalarca "dava" açmış bir bürokrattır!..

Beni hapse attırmak istemiştir!..

Tazminat cezalarına çarptırmak, üç kuruşluk maaşıma el koymak istemiştir!..

Bana ve nice meslektaşıma yapmıştır bunları!

Milyonlarca vatan evladının baskı gördüğü o karanlık günlerde, başörtüsü yasaklarını harfiyen uygulamış…

SSK'daki başörtülülere göz açtırmamıştır!..

O günlerde SSK'dan kimlerin "telsizleri" çıkmıştır, meraklısı girsin, arama motoruna baksın!..

Bugün…

Adalet'ten yanaysa…

Gerçekten samimiyse…

O günlerde yaptıklarını kamuoyunun karşısına çıkarak teker teker anlatmalı ve mağdur ettiklerinden teker teker özür dilemelidir!..

"Başörtüsüne özgürlük için elele" eylemine katılanlara karşı takındıkları tutum için özür dilemelidir!..

Ben..

Kemal Kılıçdaroğlu'nun bugün, 28 Şubat'ın diğer Kemallerinden…

Kemal Alemdaroğlu, Kemal Gürüz gibi kamu görevlilerinden farklı düşündüğüne inanmıyorum.

Niçin?

Tam da 15 Temmuz darbecileri yargılanacakken, FETÖ ile mücadele bütün hızıyla sürerken ve bu mücadelede "siyasetin moral desteği" hayati önemdeyken…

Çıkıp da…

"Kontrollü darbe" diyerek "suçu" darbecilerin üzerinden alarak, mağdurlara yüklemeye çalışmak neyle izah edilebilir?

Görüyoruz; "FETÖ davalarına" ne kadar ilgisizler!..

15 Temmuz şehit ailelerine ve gazilerine ne kadar ilgisizler!..

Yok…

Ben…

Kendimi zorlamama rağmen, Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaletten, demokrasiden yana olduğuna inanamıyorum.

Değil Ankara'dan İstanbul'a, Moskova'dan Pekin'e kadar yürüse de inanamam!..

28 Şubat…

17/25 Aralık…

Ve…

15 Temmuz!

Hep aynı Kemal Kılıçdaroğlu.

Bir de "değişim çabası içinde" filan deniyor!..

Değişim ve Kemal Kılıçdaroğlu…

İmkansız değil ama…

Hayli zaman alacak!..

KEMAL KILIÇDAROĞLU VE KAVURMACI OLAYI!..

Kemal Kılıçdaroğlu, "DAMAT KAVURMACI"nın yeniden 'tutuklanmasını' doğru bulmadığını" söyledi ya…

"DAMAT KAVURMACI"nın serbest bırakılmasını istismar ettiği ve FETÖ ile mücadele edenlerin moralini fena halde bozduğu günlerde…

Kemal Kılıçdaroğlu'nun peşine takılanlar şimdi ne düşünürler acaba?

Sadece, "15 Temmuz darbesi Kontrollü Darbedir!" demeye cüret edebilen zihniyetten bahsetmiyorum…

Bazı AK Partililer bile dolmuşa binerek, FETÖ ile mücadelenin zaafa düşmesine "katkı" verdiler!..

Alet oldular!..

Şimdi…

Kemal Kılıçdaroğlu, "Kavurmacı'nın tutuklanmasına karşıyım!" deyince…

Kendilerini "mal" gibi hissetmek gibi bir durumları olmalı.

Siz siz olun, toplara "ayak" uzatmadan bin düşünün.

Her topun içinde bir "bomba" olabilir!..

Top patlar, ayak gider!..

BEDELLİ ASKERLİK… HER VATAN EVLADI SİLAH TUTMASINI BİLMELİ!..

Ne dedik;

Bedelli askerlik çıksın.

Bedeli askerlikten gelen kaynak, Hazine'nin ilavesiyle EVLİ er ve erbaşlara verilsin.

Her EVLİ er ve erbaşa askerlik süresi boyunca asgari ücret ödensin, sigorta primleri de devlet tarafından yatırılsın, "Mehmetçik" askerlikten dolayı "prim borçlusu" hale gelmesin, prim ödeme gün sayısı aksamasın.

Bu "evlenmeyi" teşvik.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın "En az üç çocuk" çağırısının hedefine ulaşabilmesine katkı.

Vatan evladı, asker ocağından aldığı maaşın bir bölümünü evde bıraktığı çoluk çocuğuna gönderir.

Gözü arkada kalmaz!..

Yoksa…

Evdeki çoluk çocuğa kim bakacak!..

Böyle bir teklifi gündeme getirdik.

Yankısı iyi oldu.

Bugün saat 16'da, twitterüzerinden canlı yayın yapacağız kısmetse…

Terörle mücadelede, profesyonel askerlerimiz görev alıyor artık.

"Geri hizmetler" alanıyla sınırlandırılan "süreli askerliğin" bedelli olmasına karşı çıkmak ne kadar mantıklı?..

Ha denirse ki; her vatan evladı "silah tutmasını bilmeli."

Sokaktaki vatan evlatlarının ne kadarı askerlik sayesinde attığını vurabiliyordur bilemem ama…

Bende öyle bir durum oluşmadı.

Eğer faydalı olacaksa….

"Bedelini ödeyenler" bir süreliğine atış eğitiminden geçirilebilir.

İlle de karavanadan yemeleri gerekmiyor bunun için!..

Karavan deyince…

Manisa'daki 6. Jandarma Alay Komutanlığı'nda görevli yaklaşık 200 askerimiz gıda zehirlenmesi nedeniyle hastaneye kaldırıldı malûm.

Geçmiş olsun kardeşlerim, Allah şifa versin.