0

Sahi, 17 Aralık'ta ne oldu? Türkiye, ne oldu da, 17 Aralık operasyonu ve artçı sarsıntıları ile güne uyandı? Bu yaşananların anlamı nedir? Hangi politik duruşun faturasıdır? Uzun zamandan beri, kendime bu soruları soruyorum. Bağımsız dış politikamızın mimarı, "hoca"mız Sayın Ahmet Davutoğlu, Türk siyasetin dönüm noktalarından biri olacak olan bu tarihi şöyle değerlendiriyor; "17 Aralık, bizim için sadece ve sadece Şeb-i Arus'tur. Başka hiçbir şey değildir. Dünyevi var oluştun, uhrevi var oluşa geçişin olduğu düğün gecesidir. Bu milletin irfanını, bu milletin birliğini, ahlakını, en iyi şekilde temsil etmek bizim boynumuza borçtur... Kimse 17 Aralığı, 17 Aralık gibi şerefli bir günü kirletmeye kalkmasın. 17 Aralık gecesi şunu yapalım, ondan sonra şunu yapalım, daha sonra Suriye'deki kardeşlerimize giden yardımlara şöyle engellesin diye plan yapılmış olabilir. Ama bizim için 17 Aralık, Şeb-i Arus'u tekrar tekrar keşfetme günüdür. 17 Aralık'tan sonra çok emin bir şekilde yürüyüşümüze devam etme kararı aldık."

Devlet çadırını sırtlanların yolu üzerine kuran Türkiye, sırtlanların saldırısına uğradı. Hukukun kisvesine bürünenler, "en yüksek beşeri faaliyet" olan siyaseti ipotek altına almaya çalıştılar. Şükür ki, başaramadılar.

Hangi politik duruşun bedeli?

17 Aralık, kendi siyasal ve toplumsal gerçekliğini Batının, ABD'nin, Avrupa'nın verileriyle okumaya direnen bir iktidara haddini bildirme çabasıydı.

Kendi coğrafyasında ve tüm dünyada yeniden düzen kurma misyonunu üstlenen bir ülkenin, Türkiye'nin değerli yalnızlığına bile tahammül edememenin göstergesiydi.

Bağımsızlaşan, özgürleşen ve her geçen gün demokratik standartlarını yükselten Türkiye'yi, Misak-ı Milli sınırlarına hapsetme denemesiydi.

17 Aralık, Gazze'ye yardıma koşan Mavi Marmara'ya haddini bildirme ve İHH'ya da ayağını denk al demek, densizliğiydi.

Başlangıçta, din ve eğitim işlerine kendini adayan bir cemaatin siyasal bir organizasyona dönüşme hikayesidir. Açıkçası, bu süreçte acı olan, yüreklerimizi dağlayan; Batı'nın, İsrail'in çıkarlarına kusursuzca hizmet eden yerli oğulların "kim"liğiydi.

Neye İhtiyacımız Var?

Öncelikle, bağımsız bir görüntü vermeye çalışan yargıyı kutsayan ve 'kendine jilet atan adam"ların siyasal aforizmalarına ihtiyacımız yok.

CNN Türk'te, hedefin Başbakan Tayyip Erdoğan ve Erdoğansız AK Parti olduğunu aleni bir biçimde itiraf eden "Altıncı Şehir"in yazarı gibi edep ve izan yoksunu edebiyatçıların esrik yargılarına ihtiyacımız yok. Çünkü biz; İbn-i Haldun'un dediği gibi, atalarımızın yolundan değil; büyük bir geleneğin yolundan yürüyoruz.

Bu arada, geçen hafta bazı solcu ve liberal aydınlar, bildiri yayınlama nezaketinde bulundular. Onlara da sadece şunu hatırlatmak istiyorum; Aydının görevi, içinde bulunduğu zamanı doğru anlama endişesinin yanı sıra, değiştirmek çabası değil midir?

Evet, Türkiye, okyanus ötesinden, Pensilvanya'dan seslenen vaize değil; dünyaya barış ve adalet getirecek olan bilge krallara ihtiyaç duyuyor. Ötesi laf-ü güzaf.