Yüce kitabımız Kur'an- Kerim'in en uzun surelerinden biri olan Araf Suresi 206 ayetten oluşmaktadır.Hidayet rehberimiz son mukaddes kitap Kuran'da 7. sırada yer alan Araf suresinin okunuşu nasıldır? Araf suresinin Arapça okunuşu nasıldır? Yanınızda Kuran yoksa bu içerikten Araf suresi Arapça okunuşuna kolayca ulaşabilir, Araf suresini rahatça okuyabilirsiniz. İşte Araf suresi Arapça ve Türkçe okunuşu....

ARAF SURESİ TÜRKÇE VE ARAPÇA OKUNUŞU İLE MANASI

A'raf 1 (Mealleri Karşılaştır): Elif, lam, mim, sad
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ الٓمٓصٓ

Elif Lam Mîm Sad.

A'raf 2 (Mealleri Karşılaştır): Kitabun unzile ileyke fe la yekun fî sadrike haracun minhu litunzire bihî ve zikra lil mu'minîn(mu'minîne).
كِتَٰبٌ أُنزِلَ إِلَيْكَ فَلَا يَكُن فِى صَدْرِكَ حَرَجٌ مِّنْهُ لِتُنذِرَ بِهِۦ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ

Bu, sana, kendisiyle (insanları) uyarman için ve mü'minlere öğüt olarak indirilmiş bir kitaptır. Artık ondan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.

A'raf 3 (Mealleri Karşılaştır): Ittebiû ma unzile ileykum min rabbikum ve la tettebiû min dûnihî evliya(evliyae), kalîlen ma tezekkerûn(tezekkerûne).
ٱتَّبِعُوا۟ مَآ أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا۟ مِن دُونِهِۦٓ أَوْلِيَآءَ ۗ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ

Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!

A'raf 4 (Mealleri Karşılaştır): Ve kem min karyetin ehleknaha fe caeha be'suna beyaten ev hum kailûn(kailûne).
وَكَم مِّن قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَٰهَا فَجَآءَهَا بَأْسُنَا بَيَٰتًا أَوْ هُمْ قَآئِلُونَ

Nice memleketleri helak ettik. Onlara azabımız gece uykusuna dalmışken, yahut gündüz istirahat halinde iken gelmişti.

A'raf 5 (Mealleri Karşılaştır): Fe ma kane da'vahum iz caehum be'suna illa en kalû inna kunna zalimîn(zalimîne).
فَمَا كَانَ دَعْوَىٰهُمْ إِذْ جَآءَهُم بَأْسُنَآ إِلَّآ أَن قَالُوٓا۟ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ

Azabımız kendilerine geldiğinde, "(Biz bunu hak ettik.) Gerçekten biz zalimler olmuştuk" demekten başka söyleyecekleri kalmamıştı.

A'raf 6 (Mealleri Karşılaştır): Fe le nes'elennellezîne ursile ileyhim ve le nes'elennel murselîn(murselîne).
فَلَنَسْـَٔلَنَّ ٱلَّذِينَ أُرْسِلَ إِلَيْهِمْ وَلَنَسْـَٔلَنَّ ٱلْمُرْسَلِينَ

Kendilerine peygamber gönderilenlere mutlaka soracağız. Peygamberlere de elbette soracağız.

A'raf 7 (Mealleri Karşılaştır): Fe le nekussanne aleyhim bi ilmin ve ma kunna gaibîn(gaibîne).
فَلَنَقُصَّنَّ عَلَيْهِم بِعِلْمٍ ۖ وَمَا كُنَّا غَآئِبِينَ

Andolsun, onlara (yaptıklarını) tam bir bilgi ile anlatacağız. Çünkü biz onlardan uzak değiliz.

A'raf 8 (Mealleri Karşılaştır): Vel veznu yevme izinil hakk(hakku), fe men sekulet mevazînuhu fe ulaike humul muflihûn(muflihûne).
وَٱلْوَزْنُ يَوْمَئِذٍ ٱلْحَقُّ ۚ فَمَن ثَقُلَتْ مَوَٰزِينُهُۥ فَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْمُفْلِحُونَ

O gün amellerin tartılması da haktır. Kimlerin sevabı ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

A'raf 9 (Mealleri Karşılaştır): Ve men haffet mevazînuhu fe ulaikellezîne hasirû enfusehum bima kanû biayatina yazlimûn(yazlimûne).
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَٰزِينُهُۥ فَأُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓا۟ أَنفُسَهُم بِمَا كَانُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَا يَظْلِمُونَ

Ama kimlerin sevabı da hafif gelirse, işte onlar ayetlerimize haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendilerini ziyana sokanlardır.

A'raf 10 (Mealleri Karşılaştır): Ve lekad mekkennakum fîl ardı ve cealna lekum fîha maayiş'(maayişe), kalîlen ma teşkurûn(teşkurûne).
وَلَقَدْ مَكَّنَّٰكُمْ فِى ٱلْأَرْضِ وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَٰيِشَ ۗ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ

Andolsun, size yeryüzünde imkan ve iktidar verdik. Sizin için orada birçok geçim imkanları da yarattık. Ama siz ne kadar az şükrediyorsunuz!

A'raf 11 (Mealleri Karşılaştır): Ve lekad halaknakum summe savvernakum summe kulna lil melaiketiscudû li ademe fe secedû illa iblîs(iblîse), lem yekun mines sacidîn(sacidîne).
وَلَقَدْ خَلَقْنَٰكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَٰكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلَٰٓئِكَةِ ٱسْجُدُوا۟ لِءَادَمَ فَسَجَدُوٓا۟ إِلَّآ إِبْلِيسَ لَمْ يَكُن مِّنَ ٱلسَّٰجِدِينَ

Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, "Âdem için saygı ile eğilin" dedik. İblis'ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı.

A'raf 12 (Mealleri Karşılaştır): Kale ma meneake ella tescude iz emertuk(emertuke), kale ene hayrun minh(minhu), halaktenî min narin ve halaktehu min tîn(tînin).
قَالَ مَا مَنَعَكَ أَلَّا تَسْجُدَ إِذْ أَمَرْتُكَ ۖ قَالَ أَنَا۠ خَيْرٌ مِّنْهُ خَلَقْتَنِى مِن نَّارٍ وَخَلَقْتَهُۥ مِن طِينٍ

Allah, "Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?" dedi. (O da) "Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın" dedi.

A'raf 13 (Mealleri Karşılaştır): Kale fehbit minha fe ma yekûnu leke en tetekebbere fîha fahruc inneke mines sagirîn(sagirîne).
قَالَ فَٱهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ أَن تَتَكَبَّرَ فِيهَا فَٱخْرُجْ إِنَّكَ مِنَ ٱلصَّٰغِرِينَ

Allah, "Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın" dedi.

A'raf 14 (Mealleri Karşılaştır): Kale enzırnî ila yevmi yub´asûn(yub´asûne).
قَالَ أَنظِرْنِىٓ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ

Şeytan dedi ki: "(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver."

A'raf 15 (Mealleri Karşılaştır): Kale inneke minel munzarîn(munzarîne).
قَالَ إِنَّكَ مِنَ ٱلْمُنظَرِينَ

Allah da, "Sen süre verilenlerdensin" dedi.

A'raf 16 (Mealleri Karşılaştır): Kale fe bima agveytenî le ak´udenne lehum sıratekel mustekîm(mustekîme).
قَالَ فَبِمَآ أَغْوَيْتَنِى لَأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَٰطَكَ ٱلْمُسْتَقِيمَ

Şeytan dedi ki: "(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım."

A'raf 17 (Mealleri Karşılaştır): Summe le atiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymanihim ve an şemailihim, ve la tecidu ekserehum şakirîn(şakirîne).
ثُمَّ لَءَاتِيَنَّهُم مِّنۢ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ أَيْمَٰنِهِمْ وَعَن شَمَآئِلِهِمْ ۖ وَلَا تَجِدُ أَكْثَرَهُمْ شَٰكِرِينَ

"Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın."

A'raf 18 (Mealleri Karşılaştır): Kalehruc minha mez´ûmen medhûra(medhûren), le men tebiake minhum leemleenne cehenneme minkum ecmaîn(ecmaîne).
قَالَ ٱخْرُجْ مِنْهَا مَذْءُومًا مَّدْحُورًا ۖ لَّمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنكُمْ أَجْمَعِينَ

Allah, dedi ki: "Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan. Andolsun, onlardan sana kim uyarsa sizin, hepinizi cehenneme doldururum."

A'raf 19 (Mealleri Karşılaştır): Ve ya ademuskun ente ve zevcukel cennete fe kula min haysu şi´tuma ve la takreba hazihiş şecerete fe tekûna minez zalimîn(zalimîne).
وَيَٰٓـَٔادَمُ ٱسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ ٱلْجَنَّةَ فَكُلَا مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هَٰذِهِ ٱلشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ

"Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz."

A'raf 20 (Mealleri Karşılaştır): Fe vesvese lehumuş şeytanu li yubdiye lehuma ma vuriye anhuma min sev´atihima ve kale ma nehakuma rabbukuma an hazihiş şecereti illa en tekûna melekeyni ev tekûna minel halidîn(halidîne).
فَوَسْوَسَ لَهُمَا ٱلشَّيْطَٰنُ لِيُبْدِىَ لَهُمَا مَا وُۥرِىَ عَنْهُمَا مِن سَوْءَٰتِهِمَا وَقَالَ مَا نَهَىٰكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَٰذِهِ ٱلشَّجَرَةِ إِلَّآ أَن تَكُونَا مَلَكَيْنِ أَوْ تَكُونَا مِنَ ٱلْخَٰلِدِينَ

Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı."

A'raf 21 (Mealleri Karşılaştır): Ve kasemehuma innî lekuma le minen nasıhîn(nasıhîne).
وَقَاسَمَهُمَآ إِنِّى لَكُمَا لَمِنَ ٱلنَّٰصِحِينَ

"Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim" diye de onlara yemin etti.

A'raf 22 (Mealleri Karşılaştır): Fedellahuma bi gurûr(gurûrin), fe lemma zakaş şecerete bedet lehuma sev´atuhuma ve tafika yahsıfani aleyhima min varakıl cenneh(cenneti), ve nadahuma rabbuhuma e lem enhekuma an tilkumeş şecereti ve ekul lekuma inneş şeytane lekuma aduvvun mubîn(mubînun).
فَدَلَّىٰهُمَا بِغُرُورٍ ۚ فَلَمَّا ذَاقَا ٱلشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْءَٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ ٱلْجَنَّةِ ۖ وَنَادَىٰهُمَا رَبُّهُمَآ أَلَمْ أَنْهَكُمَا عَن تِلْكُمَا ٱلشَّجَرَةِ وَأَقُل لَّكُمَآ إِنَّ ٱلشَّيْطَٰنَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُّبِينٌ

Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rab'leri onlara, "Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?" diye seslendi.

A'raf 23 (Mealleri Karşılaştır): Kala rabbena zalemna enfusena ve in lem tagfirlena ve terhamna le nekûnenne minel hasirîn(hasirîne).
قَالَا رَبَّنَا ظَلَمْنَآ أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ ٱلْخَٰسِرِينَ

Dediler ki: "Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz."

A'raf 24 (Mealleri Karşılaştır): Kalehbitû ba´dukum li ba´dın aduvv(aduvvun), ve lekum fîl´ardı mustekarrun ve metaun ila hîn(hînin).
قَالَ ٱهْبِطُوا۟ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ ۖ وَلَكُمْ فِى ٱلْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَٰعٌ إِلَىٰ حِينٍ

Allah, dedi ki: "Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan). Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır."

A'raf 25 (Mealleri Karşılaştır): Kale fîha tahyevne ve fîha temûtûne ve minha tuhrecûn(tuhrecûne).
قَالَ فِيهَا تَحْيَوْنَ وَفِيهَا تَمُوتُونَ وَمِنْهَا تُخْرَجُونَ

Allah, dedi ki: "Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (mahşere) çıkarılacaksınız."

A'raf 26 (Mealleri Karşılaştır): Ya benî ademe kad enzelna aleykum libasen yuvarî sev'atikum ve rîşa(rîşaen) ve libasut takva zalike hayr(hayrun), zalike min ayatillahi leallehum yezzekkerûn(yezzekkerûne).
يَٰبَنِىٓ ءَادَمَ قَدْ أَنزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَٰرِى سَوْءَٰتِكُمْ وَرِيشًا ۖ وَلِبَاسُ ٱلتَّقْوَىٰ ذَٰلِكَ خَيْرٌ ۚ ذَٰلِكَ مِنْ ءَايَٰتِ ٱللَّهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ

Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allah'a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah'ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları insanlara verdik).

A'raf 27 (Mealleri Karşılaştır): Ya benî ademe la yeftinennekumuş şeytanu kema ahrece ebeveykum minel cenneti yenziu anhuma libasehuma li yuriyehuma sev'atihima innehu yerakum huve ve kabîluhu min haysu la terevnehum inna cealneş şeyatîne evliyae lillezîne la yu'minûn(yu'minûne).
يَٰبَنِىٓ ءَادَمَ لَا يَفْتِنَنَّكُمُ ٱلشَّيْطَٰنُ كَمَآ أَخْرَجَ أَبَوَيْكُم مِّنَ ٱلْجَنَّةِ يَنزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْءَٰتِهِمَآ ۗ إِنَّهُۥ يَرَىٰكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُۥ مِنْ حَيْثُ لَا تَرَوْنَهُمْ ۗ إِنَّا جَعَلْنَا ٱلشَّيَٰطِينَ أَوْلِيَآءَ لِلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ

Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır.

A'raf 28 (Mealleri Karşılaştır): Ve iza faalû fahişeten kalû vecedna aleyha abaena vallahu emerena biha kul innallahe la ye'muru bil fahşa(fahşai), e tekûlûne alallahi ma la ta'lemûn(ta'lemûne).
وَإِذَا فَعَلُوا۟ فَٰحِشَةً قَالُوا۟ وَجَدْنَا عَلَيْهَآ ءَابَآءَنَا وَٱللَّهُ أَمَرَنَا بِهَا ۗ قُلْ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَأْمُرُ بِٱلْفَحْشَآءِ ۖ أَتَقُولُونَ عَلَى ٱللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Çirkin bir iş işledikleri vakit, "Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu emretti" derler. De ki: "Şüphesiz, Allah çirkin işleri emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah'ın üzerine mi atıyorsunuz?"

A'raf 29 (Mealleri Karşılaştır): Kul emere rabbî bil kıst(kısti) ve ekîmû vucûhekum inde kulli mescidin ved'ûhu muhlisîne lehud dîn(dîne), kema bedeekum teûdûn(teûdûne).
قُلْ أَمَرَ رَبِّى بِٱلْقِسْطِ ۖ وَأَقِيمُوا۟ وُجُوهَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَٱدْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ ٱلدِّينَ ۚ كَمَا بَدَأَكُمْ تَعُودُونَ

De ki: "Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O'na) doğrultun. Dini Allah'a has kılarak O'na ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz."

A'raf 30 (Mealleri Karşılaştır): Ferîkan hada ve ferîkan hakka aleyhimud dalaletu, innehumuttehazûş şeyatîne evliyae min dûnillahi ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).
فَرِيقًا هَدَىٰ وَفَرِيقًا حَقَّ عَلَيْهِمُ ٱلضَّلَٰلَةُ ۗ إِنَّهُمُ ٱتَّخَذُوا۟ ٱلشَّيَٰطِينَ أَوْلِيَآءَ مِن دُونِ ٱللَّهِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ

Allah, bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık layık oldu. Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları dost edinmişlerdi. Kendilerinin de doğru yolda olduklarını sanıyorlardı.

A'raf 31 (Mealleri Karşılaştır): Ya benî ademe huzû zînetekum inde kulli mescidin ve kulû veşrebû ve la tusrifû, innehu la yuhıbbul musrifîn(musrifîne).
۞ يَٰبَنِىٓ ءَادَمَ خُذُوا۟ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا۟ وَٱشْرَبُوا۟ وَلَا تُسْرِفُوٓا۟ ۚ إِنَّهُۥ لَا يُحِبُّ ٱلْمُسْرِفِينَ

Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.

A'raf 32 (Mealleri Karşılaştır): Kul men harreme zînetallahilletî ahrece li ibadihî vet tayyibati miner rızk(rızkı), kul hiye lillezîne amenû fîl hayatid dunya halisaten yevmel kıyameh(kıyameti), kezalike nufassılul ayati li kavmin ya'lemûn(ya'lemûne).
قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ ٱللَّهِ ٱلَّتِىٓ أَخْرَجَ لِعِبَادِهِۦ وَٱلطَّيِّبَٰتِ مِنَ ٱلرِّزْقِ ۚ قُلْ هِىَ لِلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ ۗ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ ٱلْءَايَٰتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

De ki: "Allah'ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında mü'minler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için ayetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz."

A'raf 33 (Mealleri Karşılaştır): Kul innema harreme rabbiyel fevahişe ma zahere minha ve ma batane vel isme vel bagye bi gayril hakkı ve en tuşrikû billahi ma lem yunezzil bihî sultanen ve en tekûlû alallahi ma la ta'lemûn(ta'lemûne).
قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّىَ ٱلْفَوَٰحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَٱلْإِثْمَ وَٱلْبَغْىَ بِغَيْرِ ٱلْحَقِّ وَأَن تُشْرِكُوا۟ بِٱللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِۦ سُلْطَٰنًا وَأَن تَقُولُوا۟ عَلَى ٱللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

De ki: "Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır."

A'raf 34 (Mealleri Karşılaştır): Ve li kulli ummetin ecel(ecelun), fe iza cae eceluhum la yeste'hırûne saaten ve la yestakdimûn(yestakdimûne).
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ ۖ فَإِذَا جَآءَ أَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً ۖ وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ

Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.

A'raf 35 (Mealleri Karşılaştır): Ya benî ademe imma ye'tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum ayatî fe menitteka ve asleha fe la havfun aleyhim ve la hum yahzenûn(yahzenûne).
يَٰبَنِىٓ ءَادَمَ إِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ ءَايَٰتِى ۙ فَمَنِ ٱتَّقَىٰ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُو amp

Muhabir: Yazar Silinmiş