Kur'an okuma ve ezberleme çalışmasında ilk olarak Efendimiz Hz. Muhammed (sav) tarafından uygulanan on ayet okunması bugün bilhassa Türkler arasında sürdürülmektedir. Aşr'ın Arapça manası 10'dur. Kur'an'dan orta uzunlukta on ayet kadarın bir cemaatte sesli şekilde okunmasına Aşrı Şerif okunması denmiştir.
Aşr-ı Şerif عشر شريف
Kur'an-ı Kerîm'in bir cemaat içinde sesli olarak okunan ve genellikle orta uzunluktaki on ayet kadar olan bölümlerine Türkler arasında verilen ad.
Aşr Arapça'da "on" demektir. Kur'an'ı öğrenme ve ezberleme çalışmasının onar ayetlik bölümler halinde yürütülmesiyle ilgili ilk uygulamanın Hz. Peygamber tarafından yaptırıldığı bilinmektedir.
Ebû Abdurrahman es-Sülemî'nin Hz. Osman, Abdullah b. Mes'ûd ve Übey b. Ka'b'dan rivayet ettiği bir hadise göre Hz. Peygamber bu sahabîlere ayetleri onar onar öğretmiş, sadece okumayı değil bu on ayetteki hükümleri de öğrenmedikçe diğer on ayetlik bölüme geçmelerine izin vermemiştir (bk. Taberî, I, 80; İbn Mücahid, s. 69; Zehebî, I, 490). Kur'an'dan on ayet okumanın veya ezberlemenin faziletine dair hadisler de vardır. Geceleri on ayet okuyanın gafillerden sayılmayacağı (bk. Darimî, "Feżaʾilü'l-Ḳurʾan", 25; Ebû Davûd, "Ṣalat", 326), Kehf sûresinin başından on ayet ezberleyenin deccal*den korunacağı (bk. Müsned, V, 196; VI, 449-450; Müslim, "Müsafirîn", 257; Ebû Davûd, "Melaḥim", 14) bu hadislerde işaret edilen hususlar arasındadır. Ayrıca Hz. Peygamber'in bir gece yarısı namaz için kalkıp önce Âl-i İmran sûresinin son on ayetini okuduğu da rivayet edilmiştir (bk. el-Muvaṭṭaʾ, "Ṣalatü'l-leyl", 11; Buharî, "Vuḍûʾ", 36). Muhtemelen bu fiilî ve kavlî sünnete uymak için mushaf yazımında sûreler onar ayetlik bölümlere ayrılmış, buna ta'şîr denmiştir. Ta'şîre işaret etmek üzere de her on ayetlik bölümün sonuna aşr kelimesinin ilk harfi olan "ayın" (ع) konmuş, böylece bu harf bir aşrın bittiğini ve yeni bir aşrın başladığını gösteren bir işaret olmuştur. Bazı mushaflarda ise ayın harfi yerine veya ayınla birlikte aşır gülleri ve hatta değişik renkte ayet gülleri kullanılmıştır. Ashap ve tabiînin ileri gelenlerinden bazılarının konu üzerinde görüş belirttiklerini bildiren rivayetlere bakılırsa (bk. Danî, s. 3, 14-15), ta'şîrle ilgili ilk denemelerin daha sahabîler hayatta iken başladığı anlaşılmaktadır. Zerkeşî, bu uygulamanın Abbasî Halifesi Me'mûn'un veya Haccac b. Yûsuf es-Sekafî'nin emriyle yapıldığını belirtmekte ise de (bk. el-Burhan, I, 251) bunun işin resmiyet kazanma safhası ile ilgili olduğu söylenebilir.
Ta'şîri gösteren "ayın" harfinin mushaf yazımında yaygın hale gelmediği, bir kıssa veya konunun bitip yenisinin başladığını belirtmek ve hatimle namaz kıldıranların yahut namazı uzun tutanların rükûa gidebilecekleri en uygun yeri göstermek üzere daha sonraki asırlarda bir kısım ayetlerin sonuna konan ve "rükû'" (ركوع) kelimesinden alınan "ayın" işaretinin bazı İslam ülkelerinde onun yerini aldığı anlaşılmaktadır. Özellikle Türk hattatları tarafından yazılan bazı Kur'an nüshalarında bir kısım ayetlerin sonunda görülen "ayın" harfleri bu maksatla kullanılmış, on ayetlik bölüm ölçüsü (ta'şîr) dikkate alınmamıştır.
Genellikle cemaatle kılınan namazlardan sonra veya çeşitli toplantılarda ibadet maksadıyla yapılan tilavetlerde, hadislerde yer alan on sayısına itibar ederek okunan on ayet veya orta uzunlukta yaklaşık on ayetlik bir bölüm için Türk muhitlerinde kullanılan "aşr-ı şerif" tabirine öteki müslüman ülkelerde rastlanmamaktadır.
(Kaynak: İslam Ansiklopedesi)





