Büruc suresi Mekke-i mükerremede nazil olmuştur. Yirmi ikiayettir. Bürûc, burçlar demektir. Sûre, ismini birinci ayette geçen bürûc kelimesinden almıştır. Sûrede; Allah'ın büyüklüğü, Kur'an-ı kerîmin üstünlüğü, mü'minler hakkında Allahü tealanın vaadi, kafirler hakkında tehdidi ve geçmiş kavimlerin halleri bildirilmektedir. Büruc suresinin okunuşu, anlamı, tefsiri nasıldır? Büruc suresini okumanın fazileti nedir? İşte Büruc suresi hakkında bilgiler...

Konusu : Sûrenin ana konusu kendilerine "ashabü'l-uhdûd" (hendek ehli) denilen inkarcıların, müminlere verdikleri sıkıntılar ve müminlerin inançları uğrunda bunlara karşı gösterdikleri sabır ve dirençtir. Ayrıca inkarcıların ahiretteki kötü akıbetleri ve müminlerin mutlu sonları, Allah'ın bazı sıfatları hakkında kısa açıklamalar yer almaktadır.
Bismillahirrahmanirrahîm.

BURUC SURESİ OKUNUŞU
Bismillahirrahmanirrahim

1. Vessemai zatilbüruci.

2. Velyevmilmev'udi.

3. Ve şahidin ve meşhudin.

4. Kutile ashabül'uhdudi.

5. En nari zatelvekudi.

6. İz hüm 'aleyha ku'udün.

7. Ve hüm 'ala ma yef'alune bilmü'miniyne şühudün.

8. Ve ma nekamu minhüm illaen yü'minu billahil'aziyzilhamiydi.

9. Elleziy lehu mülküssemavati vel'ardı vallahü 'ala külli şey'in şehiydün.

10. İnnelleziyne fetenülmü'miniyne velmü'minati sümme lem yetubu felehüm 'azabü cehenneme ve lehüm 'azabülhariykı.

11. İnnelleziyne amenuve 'amilussalihati lehüm cennatün tecriy min tahtihel'enharü zalikelfevzülkebiyrü.

12. İnne batşe rabbike leşediydün.

13. İnnehu hüve yübdiü ve yü'ıydü.

14. Ve hüvelğafurülvedudü.

15. Zül'arşilmeciydü.

16. Fa"alün lima yüriydü.

17. Hel etake hadiysülcünudi.

18. Fir'avne ve semude.

19. Belilleziyne keferu fiy tekziybin.

20. Vallahü min veraihim muhıytun.

21. Bel hüve kur'anün meciydün.

22. Fiy levhın mahfuzın.

BURUC SURESİ ANLAMI

Rahman ve rhim olan Allah'ın adıyla

1. Andolsun burçlar sahibi gökyüzüne!

2. Andolsun vaad olunan o güne!

3. Andolsun şahitlik yapana ve şahitlik edilene!

4. Kahrolsun o hendeğin sahipleri!

5. Tutuşturulmuş o ateşin.

6. Hani onlar o ateşin başına oturmuşlardı.

7. Müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.

8. O müminlere kızmalarının sebebi de sadece Azîz ve Hamîd olan Allah'a iman etmeleri idi.

9. Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) O'nundur ve Allah her şeye şahittir.

10. İnanmış erkek ve kadınlara fitne yoluyla işkence edip, sonra tevbe etmeyenlere cehennem azabı vardır ve onlar için yangın azabı vardır.

11. İman edip de salih ameller işleyenlere ise, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.

12. Şüphesiz ki Rabbinin yakalaması çok şiddetlidir.

13. Bilin ki O, ilk olarak yaratır ve tekrar eder.

14. O, çok bağışlayan, çok sevendir.

15. Şerefli Arş'ın sahibidir.

16. Dilediğini mutlaka yapandır.

17. Orduların haberi sana gelmedi mi?

18. Firavun ve Semud ordularının.

19. Hayır! O kafirler yalanlayıp dururlar.

20. Oysa Allah onları arkalarından kuşatmıştır.

21. Hayır! O şerefli bir Kur'an'dır.

22. Levh-i mahfuz'dadır.

BURUC SURESİ TEFSİRİ

1 – Burçlarla süslü göğe!


1. Bu mübarek ayetler, mü'mînlere karşı sırf Yüce Yaratıcıya îmanlarından dolayı hakarette, sûikastta bulunmuş olan eski bir kavmin başına gelen helaki bir takım kudret eserlerine yemîn sûretiyle haber veriyor. Asr-ı Saadetteki din düşmanlarına da bir ibret numunesi göstermiş bulunuyor, şöyle ki: (Andolsun burçlar sahibi olan göğe.) Bu burçlardan maksat, güneş ile ayın ve yıldızların konaklarından, güneşin ayrılmış olduğu on iki kısmın her birinden ibarettir. Onlar, bu konaklarda her ay, her sene muayyen vakitlerde dolaşırlar, bunun neticesinde bazen bahar, kış ve yaz mevsimleri meydana gelir.("Burçlara dair Furkan sûresinin (61) " inci ayetinin tefsîrine de bakınız!.)

2 – Geleceği vad olunan kıyamet gününe!


2. (Ve va'dedilen güne..) De andolsun.. Bundan maksat da Peygamberler ve semavî kitaplar vasıtalariyle Allah tarafından vuku bulacağı va'd edilen ahiret günüdür, bir hesap ve ceza günüdür.

3 – Şahid ile meşhûda kasem ederim ki: (Kur'an'ı inkar eden kafirler mel'undurlar).


3. (Ve şahitlik eden ve şahitlik edilene..) De andolsun. Bunların hakkında birçok rivayetler vardır. Kısaca deniliyor ki: Şahitten maksat, Hz. Muhammed (a.s)'dır. Şahitlik edilenden maksat da Âdem oğullarıdır. Veya şahitten maksat, Hz. Muhammed'in ümmetidir. Şahitlik edilenden maksat ise diğer ümmetlerdir. Veyahut şahitden maksat, hafaza melekleridir. Şahitlik edilenden maksat da Âdem'in çocuklarıdır. Maamafih şöyle de deniliyor ki: Şahitten maksat, cuma günüdür. Şahitlik edilenden maksat arefe günüdür. Cuma gününde işlenilen amellere Cuma günü şahitlik edecektir.

4 – Tıpkı kahrolası Ashab-ı uhdud'un, o hendeği hazırlayanların mel'un oldukları gibi...


4. (Hendek sahipleri öldürülmüştür.) Günahları ile yakalanarak katle. Allah'ın kahrına uğramışlardır. Bu ilahî beyan, yukarıdaki yeminlerin cevabı durumunda bulunmaktadır. Bu helak olayının böyle yeminlerle bildirilmesi, onun ehemmiyetine ve nazarı dikkate alınmasının lüzumuna işaret içindir.

"Uhdûd" kelimesi: Yer yarığı, hendek manasınadır. Çoğulu, "ehadid" dir. Bu hendek sahipleri hakkında çeşitli rivayetler vardır. Kısaca deniliyor ki. "Necran" denilen mahelde bir zat var idi, Hz. İsa'nın dini üzerine bulunuyordu. Kendi kavminden olan Yahudileri Hz. İsa'nın dinine davet etti, cenab-ı Hak'kın Hz. İsa'yı yeni bir şeriat ile göndermiş, onların şeriatini nesh eylemiş (kaldırmış) olduğunu bildirdi. Onlardan bir gurup, iman ettiler. Bu hadiseden Yahudilerin hükümdarı olan "Zanuvas" haberdar olunca "Himyer"den askeri bir kuvvetle o îman edenlerin yanlarına gitti, onları Yahudi olmakla ateşe atılmak arasında serbest bıraktı ve bir çukur kazıttı, içinde bir ateş tutuşturdu, artık bu ateşten korkup dinini terk eden, Yahudiliğe dönen kimseleri bıraktı, dinine sarılıp dünyevî azaplardan korkmayanları da o ateşin içine alıverdi, sıkılmadan da o yaman îman sahiplerini seyre daldı. İşte bu mübarek ayetler, böyle bir hadiseyi bildiriyor.

5 – O tutuşturulmuş ateşle dolu hendeği.

5. Evet.. Öyle bir maksatla (Şiddetli tutuşturulmuş ateş..) Sahipleri kahrolsunlar, onlar kahra, cehennem ateşine layık bulunmuşlardır.
"Vekûd" odun ve çıra gibi ateş tutuşturan şeyler demektir.
"Vukûd" da ateş yanmak, tutuşmak manasınadır.


6 – Hani onlar ateşin başında oturur,

6. (O vakit ki: Onlar) O hendek sahipleri (onun üzerine oturucu idiler.) O ateşe attıkları müminleri seyre dalmışlardı.

7 – Müminlere yaptıklarını acımasızca seyrederlerdi.

7. (Ve onlar, mü'minlere yaptıklarını) O pek zalimce muamelelerini (seyir ediciler idi.) O mü'mînleri kendi adamları vasıtalarıyla o ateşler içine attırıyorlardı, karşılarından onları görüp duruyorlardı, bundan bir üzüntü duymuyorlardı, bu kadar zalimce muamelelerinden, hiç sıkılmıyorlardı, o kadar katı kalpli bulunuyorlardı.

8 – Onların müminlere bu işkenceyi yapmalarının tek sebebi, müminlerin Allah'a iman etmeleri idi.

8. (Ve) o zalimlerin (bunlardan) bu ateşe attıkları mü'minlerden (intikam almaları da) sırf (bunların) bu mü'min zatların (azîz, hamîd olan Allah'a îman etmiş olmalarından başka bir şey için değildir.) O hususta meşrû, makul bir sebep yok idi. Ancak o zalimlerin ilahî dine olan düşmanlıklarından dolayı idi ki: Kendilerini böyle pek büyük bir zulme sevk edilmişti.

9 – Göklerin ve yerin tek hakimi, azîz ve hamîd (mutlak galip ve bütün övgülere layık) olan Allah'a Allah her şeye şahittir.

9. O mü'minlerin iman ettikleri (O) Allah-ü Teala'dır ki: (Göklerin ve yerin mülkü ona aittir.) Bütün mahlûkat onun tasarrufu altındadır. Artık o zalimler, şüphe yok ki, kendilerini o Yüce Yaratıcının kahır pençesinden asla kurtaramayacaklardır. (Ve Allah) O Kainatın hakimi (her şey üzerine şahittir.) Bütün mahlûkatının neler yaptıklarını tamamen görüp bilmektedir. Elbette ki; onları layık oldukları cezalara kavuşturacaktır.

10 – Mümin erkeklere ve mümin kadınlara işkence edip de, sonra tövbe etmeyenler var ya, İşte onlara cehennem azabı var, yangın azabı var!

10. Bu mübarek ayetler de mü'mînlere eza ve cefada bulunan kafirleri müthiş bir cehennem azabı ile tehdid ediyor. Mü'minlerin de ne kadar büyük nîmetlere nail olacaklarını müjdeliyor. Yüce Yaratıcı'nın mükemmel kudretini afv ve keremini ve sanının yüceliğini şöylece beyan buyurmaktadır. (Muhakkak o kimseler ki,) Uhud ashabı gibi din düşmanları ki: (Mü'mînleri ve mü'mîneleri belaya düşürmüşlerdir.) Onları dinlerinden döndürmek için sıkıntılara işkencelere uğratmışlardır. (Sonra da) öyle kafirce hareketlerde bulunanlar, o pek çirkin hallerinden dolayı pişmanlıkta bulunarak (tevbe etmişlerdir, artık onlar için) ahirette (cehennem azabı vardır.) Orada ebediyen azap göreceklerdir. (Ve onlar için) başkaca da bir (yangın azabı vardır.) Bu da mü'mînlere yaptıkları fena muamelelerinin ayrıca bir cezasıdır. Bunu dünyada iken de görmeleri düşünülmüştür. Nitekim öyle bir çok zalimler, dünyada da pek büyük felaketlere uğramışlardır.

"Bu ayet-i kerîme Ashab-ı kirama eziyetlerde bulunmuş olanların ve her hangi asırda olursa olsun mü'minlere hakaret etmek ve cezalandırmak isteyenlerin mutlaka azaba, Allah'ın kahrına uğrayacaklarını haber veriyor. Bu ilahî kahır, ahirette olacağı gibi dünyada da meydana gelebilecektir. Nitekim Kureyş müşrikleri böyle bir akıbete maruz kalmışlardır..

11 – İman edip makbul ve güzel işler yapanlara ise, içinden ırmaklar akan cennetler var. İşte en büyük başarı, en büyük mutluluk budur!

11. Evet.. Küfürlerinde devam edenler, er geç cezalarını göreceklerdir. Mü'mînlere gelince (Şüphe yok ki: İman etmiş ve salih salih amellerde bulunmuş kimseler için de) o güzel itikat ve amellerinden dolayı (altlarından ırmaklar akan cennetler vardır…) Onlar, ahiret ağaçlarının altlarından nehirler akan bahçelere, bostanlara kavuşacaklardır. (Bu ise) böyle cennetlere kavuşmak ise (pek büyük bir kurtuluştur.) Pek şerefli bir kurtuluş ve selamettir. Bu ebedî saadete göre dünyanın bütün varlıkları pek ehemmiyetsiz kalır, işte insanlar, böyle yüce nîmetlere nail olmak, ahiret azabından emin bulunmak için ilahî dine ve salih amellere sarılmalıdır. Hilafına harekette bulunmamalıdır.

12 – Senin Rabbinin darbesi çok müthiştir.

12. (Şüphe yok ki,) Ey Son Peygamber!. (Senin Rab'binin kavrayıp tutuşu) Zalimlerden, müminlerin kutsal değerlerine musallat olanlardan intikam alması (pek şiddetlidir.) Artık bu müthiş cezayı düşünmelidirler. Bu ilahî hitab, Resûl-i Ekrem'edir. O Yüce Peygamber'e teselli veriyor. Ona eziyet veren Kureyş kafirleri vesaire hakkında da büyük bir korku ve tehdidi içermektedir.
"Batş" Bir şeyi şiddetle tutmak, sertlikle yakalamaktır.

13 – O ilkin yaratır, sonra öldürüp tekrar diriltir.

13. (Muhakkak ki: O'dur) O alemin yaratıcısıdır, bu kainatı (ilk olarak yaratan ve iade eden, O'dur.) Ondan başka Yaratıcı yoktur. O'nun kudreti yaratmaya da yaşatmaya da, diriltmeye de fazlasıyla kafidir.

Artık O Yüce Yaratıcı, elbette ki: Zalimlerden intikam almaya da her şekilde kaadirdir. Onlara dünyada azap etmese de, nihayet ahirette azap edecektir. Çünkü onları diriltecek olan da ancak O Yüce Yaratıcıdır.

14 – O gafurdur (mağfireti boldur), veduddur (kullarını sever, onlar tarafından da sevilir).

14. (Ve) O Kerem Sahibi Mabud (çok bağışlayan çok sevendir.) Kullarının tövbelerini kabul eder, itaatkar olan kullarını sever, nimetlere nail buyurur, artık o hikmet sahibi yaratıcımızın affına, sevgi ve lütfuna kavuşmak için çalışılmalıdır. Dindarca bir halde yaşamalıdır. Şükür vazifesini yerine getirmeye gayret etmelidir.

15 – O arş sahibidir, şanı pek yücedir.

15. Evet.. O ezeli yaratıcı (şerefli arşın sahibidir) Arş ve kürsü gibi pek yüce makamlar, o Yüce Yaratıcı'nın birer kudret eseridir. Veya bütün kainatta ki mülk ve hükümranlık o Yüce Mabud'a aittir. O Mecid'dir. Yani: Kerem ve fazlı pek büyüktür. Varlık ve sıfatı itibariyle pek muazzamdır. Çünkü: O Varlığı zaruri olandır. Kudret ve hikmeti her yönüyle mükemmeldir.

16 – Dilediği her şeyi yapar.

16. Ve O Kainatın Yaratıcısı (dilediğini hakkıyle yapandır.) Onun ezeli iradesi her şekilde geçerlidir. Binaenaleyh müminleri mükafatlara, kafirleri de cezalara uğratmaya fazlasıyla kadirdir. Onun hakkında haşa bir acizlik düşünülmez. Buna inancımız tamdır.

17 – Nitekim o orduların, başlarına gelenleri mutlaka öğrenmişsindir.

17. Ey Son Peygamber!. (Sana o orduların haberi gelmedi mi?.) Elbette gelmiştir. Onları küfürleri, zalimce muameleleri yüzünden nasıl kahır ve helake uğramış oldukları sence malumdur. O müthiş tarihi hadiseyi senin zamanındaki inkarcılar da dikkate almalı değil midirler?.

18 – Firavun ve Semûd milletlerinin.

18. (Fir'avun ile Semud'un..) Haberi, elbette ki: Sence malumdur. Onlar da Peygamberleri tasdik etmeyip onlara eza ve cefaya cür'et etmiş oldukları için ne müthiş azaplara uğradılar, onların kuvvetleri, hakimiyetlerin kendilerini kurtaramadı, Hz. Musa'ya, Hz. Salih'e muhalefetlerinden dolayı helake maruz kaldılar, diğer inkarcılar da, onlardan bir ibret dersi almalı değil midirler?

19 – Fakat kafirler yine de dini yalan saymaya devam ediyorlar.

19. (Fakat kafir olan kimseler) O müthiş hadiseleri düşünüp uyanmıyorlar. Onlar da Peygamberlerini, kendilerini hidayete kavuşturmak isteyen ilahî kitabı (yalanlamaktadırlar.) Evet.. Sonraki asırlardaki inkarcılar da inkarlarında devam ederek hiç akıllıca düşünmüyorlar.

20 – Ama ne yaparlarsa yapsınlar, Allah'ın hükmünden kaçamazlar!

Zira Allah, ilmi ve kudretiyle onları, arkalarından kuşatır.

20. (Halbuki, Allah) Teala Hazretleri, o inkarcılar (arkalarından kuşatıcıdır) hepsi de Cenab-ı Hak'kın kudret elinde esirdirler. Kaçıp kurtulabilecek bir yer bulamayacaklardır. Artık ey Yüce Peygamber!. Sen o inkarcıların yalanlamalarından, inatlarından dolayı müteessir olma, onlar er geç layık oldukları cezalara kavuşacaklardır.

21 – Hayır, hayır! Kur'an onların iddia ettikleri gibi beşer sözü değildir.

21. (Hayır) O inkarcıların sandıkları gibi değil, (o) yalanladıkları, kendisine sihir ve kehanet isnat eyledikleri şey (şeref ve kadri pek büyük olan bir Kur'an'dır.) pek yüce bir ilahî kitaptır.

22 – O, Levh-i Mahfuzda olan pek şerefli bir Kur'an'dır.

22. O Hikmetli Kuran, (Korunmuş olan bir levhadadır.) değiştirme ve bozulmadan her yönüyle muhafaza olunmuştur. Artık onu inkar edenler, en şiddetli azaplara layık olmazlar mı?.

"Levh-i mahfuzun varlığını Cenab-ı Hak, haber vermektedir. Biz, onun varlığına itikat ederiz, Maamafih levh-i mahfuza dair birçok rivayetler vardır. Kısaca deniliyor ki: Bu levh, yedinci sema'nın üstünde ve hava içinde bulunan bir levhadır. Beyaz bir inciden müteşekkildir. Ve pek süslüdür, uzunluğu yer ile gök arası kadardır, eni de doğu ile batı arası kadardır ve şöyle de deniliyor ki: Levh-i mahfuz, arşın sağ tarafındadır, kendisine "Ümmülkitab" (Kitapların anası) da denir. Bütün semavî kitaplar onda yazılmıştır. Onda yazılı olanlar, ziyade ve noksandan ve şeytanların saldırısından ve korunmuş bulunmaktadır.

Kısacası: Biz bu levh-i mahfuzun varlığına inanmaktayız, ayrıntılarını Allah'ın ilmine havale ederiz. Cenab-ı Hak, bizleri güzel itikaddan mahrûm bırakmasın amin..

Tarık suresinin okunuşu, anlamı, tefsiri

A'la suresinin okunuşu, anlamı, tefsiri

Gaşiye Suresi'nin okunuşu, anlamı ve tefsiri

Muhabir: Yazar Silinmiş