Dua Allah'ın kullarına verdiği en büyük nimetlerdendir. Dua rahmete açılan bir penceredir. Duaların kabul olunması umulan yerler ve zamanlar vardır. Peki dualar hangi mekanlarda daha çok kabul edilir? İşte duaların kabul edildiği mekanlar...

Kabul gördüğü umulan mekanlar üç mescidde (Mescid-i Haram, Mescid-i Nebî ve Mescid-i Aksa'da) ve bilhassa Kabe'yi görünce, tavafta Mültezem'in yanında, Kabe'nin içinde, Zemzem kuyusunun yanında ve zemzem içerken, Safa ve Merve Tepeleri'nde sa'y anında, makam-ı İbrahim'in arkasında, Arafat'ta, Müzdelife'de, Mina'da şeytan taşlama anında ve peygamberlerin kabirleri yanında yapılan dualardır.

Dua, her haliyle sayısız ihtiyaçlar içinde kıvranan insanın, hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'a söz ve davranışlarıyla sığınması, halini arz etmesi demektir.

Mü'min Sûresi'nin 60. ayetinde Rabbimiz:

"…Bana dua edin, kabul edeyim…" buyuruyor.

Bir Allah dostunun dediği gibi, "Vermek istemeseydi, istemeyi vermezdi."

Nitekim Rabbimiz kullarının istek ve dualarını hiçbir zaman karşılıksız bırakmaz, kulunu eli boş bir şekilde geri çevirmez; ya o anda kabul eder ya da hakkında daha hayırlı olanla değiştirerek erteler. Zaten insan o kadar cahil ve acelecidir ki, bazen merhamet sahibi Rabbinden kendi aleyhine olacak şeyleri bile ister.

Rûhu'l-Beyan tefsirinde şöyle denilmiştir:

"Herhangi bir mü'min yoktur ki, Allah'a dua edip O'ndan bir şey istesin de O, istediğini vermesin, ya dünyada ya da ahirette… Âhirette kabul ettiğinde kuluna: «Dünyada Benden istediğin şey buydu, buyur al! Onu senin için bugüne sakladım.» der. Kul da «Keşke dünyada iken hiçbir şey verilmemiş olsaydı da hepsi şimdi verilseydi!» diye temennî etmekten kendini alamaz."

Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur:

"Müslümanın duası asla reddolunmaz. Ancak şu üç şeyden biri sebebiyle reddolur. Eğer kişi günah işlemek veya sıla-i rahmi kesmek için dua etmişse, buna icabet edilmez. Veya kişinin yaptığı duanın karşılığı ahirete bırakılır. Veya ettiği dua nisbetinde o kişiye kötülük dokunması engellenir." (Deylemî, Hadis No: 304)

DUA SIĞINAKTIR

Dua, bir sığınaktır her insan için… Hasan-ı Basrî Hazretleri:

"Dualarınızın kabul olmayacağından korkmuyorum. Dua edemez hale gelmenizden korkuyorum." der.

O halde asıl korkulacak şey, insanın ya kendisini müstağnî görmesi, kibir ve gurur vadisinde kaybolması sebebiyle el açmayı unutmasıdır ya da günah ve isyana dalarak kulluğu ve duayı unutması… Özü itibariyle ikisi de insan için büyük bir hüsran sebebidir.

ALLAHÜTELA'NIN DUAYA KARŞILIK VERMESİ

Cenab-ı Hak, kullarına açık davetini şöyle îlan eder:

"Kullarım sana, Beni sorduğunda (söyle onlara): «Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) Benim davetime uysunlar ve Bana inansınlar ki, doğru yolu bulsunlar." (el-Bakara, 186)

Bu ayetin iniş sebebi hakkında şöyle bir rivayet vardır:

Bir bedevî, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e:

"-Eğer Rabbimiz bize yakın ise O'na içten sessizce yalvaralım. Yok, eğer uzak ise O'na yüksek sesle nida edelim." deyince Allah Teala, kullarının duasına çok süratli bir şekilde icabet ettiğini belirtmek üzere:

"Kullarım sana Benden sorarlar, onlara yakın olduğumu söyle!.." buyurdu.

Ebû Mûsa el-Eş'arî bu konuda şöyle demiştir:

"Sesli veya sessiz dua etmek, meşreplere ve makamlara göre değişir. Gaflet ehli, ancak yüksek sesle dua ederek havatırı defeder. Fakat huzûr ehline yakışan ise, sessizlik ve gizliliktir."

DUAYA BAŞLAMA EDEBİ

Tervîhu'l-Kulûb'da denir ki:

"Herhangi bir istekte bulunmak maksadıyla Allah'a dönüldüğü zaman, duaya başlama edebi şunlardır:

-Tevbe etmek,

-Allah'ın övgüye layık özelliklerini dile getirmek, O'nu övmek,

-Allah Rasûlü'ne salat ü selam ederek -ki mutluluk kapısının anahtarı budur- O'nun şefaatini taleb etmek,

-Helal yemek -ki denenmiş bir tılsımdır-,

-Kendisinin gerçek manada hiçbir güç ve kuvvetinin bulunmadığını kabûl etmek,

-Allah dışındaki bir varlığa sığınmamak,

-Allah hakkında hüsn-i zan beslemek,

-Bütün himmetini toplamak ve gönlünü belli bir noktaya teksîf etmektir.

Duanın gayesi, O'na muhtaç olduğunu göstermektir. Yoksa Allah Teala yine kendi istediğini yapacaktır."

DUA EDERKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

Peygamber Efendimiz -aleyhissalatü vesselam- duanın şekli ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

"Allah'tan herhangi bir şey istediğiniz zaman avuç içlerinizle isteyin, ellerinizin üstüyle değil… Duanız bittiğinde de avuçlarınızı yüzünüze sürün."(Ebû Davûd, Vitr, 23)

Müstehab olan, ellerin duada göğüs hizasına kadar kaldırılmasıdır. İbn-i Abbas -radıyallahü anhüma-'nın naklettiğine göre, Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- de böyle yapardı. En faziletli olan, ellerini arada az da olsa bir boşluk bulunacak kadar açmak ve ellerin birbirinin üstüne konulmamasıdır.

Dua ederken dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de, yüreğimizden geçen duaları dile dökmeden evvel Rabbimize karşı nasıl aciz, fakîr, muhtaç, günahkar ve zayıf bir kul olduğumuzu itiraf etmemizdir.

Üstad Necip Fazıl, ne güzel söylemiş:

Verirler "Ben acizim, kudret Senin!" dedikçe,
Verenin şanı büyük, sen iste istedikçe!

DUAYA İCABET EDİLMESİ

Duaya icabet edilmesi için Allah Teala'nın emrettiği şekilde yaşamaya çalışmak gereklidir. Rızkını helal yoldan kazanmak, helal-haram çizgisine dikkat etmek, işin temelini oluşturmaktadır. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Kişi uzunca bir yolculuktan sonra saçı-başı dağınık ve toz-toprak içerisinde elini göğe doğru kaldırarak:

«-Ya Rab! Ya Rab!» der. Halbuki yediği, içtiği ve giydiği haramdır. Haram ile gıdalanmıştır. Böyle olunca Allah ona nasıl icabet etsin?!" (Müslim, Zekat, 65; Tirmizî, Tefsir (2), 37; Darimî, Rikak, 9; Müsned, II, 328)

Dua eden kimsenin, nefsini kötü huylardan ve süflî sıfatlardan temizlemesi gerekir. Çünkü bunlar duanın yolunu kesen engellerdir. Sonra kalbini bütün nefsanî ve rûhanî bağlılıklardan sıyırmalı, zikirle onu saflaştırmalı ve güzel ahlakın nûru ile nurlandırmalıdır. Zira bütün bunlar, duanın Allah'a ulaşmasını sağlayan sebeplerdir.

Allah'a esma-i hüsnası ile yalvarmamız, selef-i salihînden nakledilen özlü dualarla dualarımızı taçlandırmamız gerekir. Ama duada asıl olan; samimiyet, yani ihlastır. Manasını bilmeden uzun uzun yapılan dualar yerine, ne dediğinin farkında olarak yapılan dualar daha makbuldür.

Duaların kabul edildiği vakitler

Muhabir: Yazar Silinmiş